Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
35.05
Gram Altın
2474.57
BIST 100
10489.04
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Ocak 2019

Uzun açıklamalar yapmak onu aramıza almak anlamına gelecekti

‘Uzun açıklamalar yapmak onu aramıza almak anlamına gelecekti, bu yüzden açıklama yapmamayı ve onu aramıza almamayı tercih ediyoruz’ şeklinde bir alıntı yapıyor Kafka’dan Bauman. Kısa açıklamalarla veya hiç açıklama yapmaya girişmeden karar verdiğimiz şu günlerde alıntının fazlasıyla anlamlı olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Kısa açıklamalar veya hiç açıklama yapma gereği duymadan kararı niye veri-yoruz veya fi tarihimizde verdiğimiz bir kararda niye ısrar ediyoruz? Ya üzerinde karar vereceğimiz mevzu bizim açımızdan yeni bir açıklama gerektirmeyecek kadar vuzuha kavuşmuştur; söz konusu mevzuya ilişkin kararımız talep ve beklentilerimize layıkıyla cevap veriyordur. Ya da başka bir hesabın içindeyiz, bir takım korku ve kaygıların esareti altındayız. Verdiğimiz karar üzerinde yapacağımız uzun açıklamaların bizi götüreceği olası bir karar değişikliği sürecini göze almaktan çekiniyoruz. Mevcudun devamına rıza gösteriyoruz, ondan yana tavır alıyoruz. Bu yüzden gerçeklik kurgumuzu bozacak herhangi bir şeyin olmaması için kendimizi dondurmayı seçiyoruz.

Bu iki durum dışında anlamlı bir seçenek görünmüyor. Peki, bu iki durumdan hangisi bizim vaziyetimize uyuyor? Biz, durumumuzdan, durumumuzu şekillendiren kararımızdan memnun olduğumuz için mi bu seçeneği benimsiyoruz? İşlerimiz çok iyi, ilişkilerimiz güzel, düzenimiz a’la; bireysel hayatımızdan toplumsal hayatımıza, kurumsal ahvalimizden küresel görünümümüze değin bir ‘altın çağ’ mı yaşıyoruz? Bu soruları uzatmak mümkün ancak yeterli.

Vaziyetimizin iyi olmadığına ilişkin geniş bir uzlaşı var. Dolayısıyla kısa açıklamalarla veya hiç açıklama yapma ihtiyacı hissetmeksizin kararımızdaki ısrar, durumumuzun iyi, güzel ve doğru oluşuyla ilintili değil. Hatta, deilebilir ki ahvalimizin sevimsizliğine ilişkin geniş bir uzlaşı da var. Bizdeki kavga, çatışma ve tartışma mem-leketin iyi veya kötü olduğu yönündeki iddialardan ziyade neden kötü olduğuna ilişkin ileri sürülen ger-ekçelerden, okuma farklılıklarından kaynaklanıyor. ‘Vaziyet ne kadar kötü?’ diyenlere ‘Önceki dönemlerde ne kadar kötü olduğunu bu millet biliyor.’ diyoruz. ‘Vaziyet niye kötü?’ diye soranlara vaziyetin iyi olmayışı için seferber olan küresel güç odaklarından, içerdeki yerli işbirlikçilerden bahsediyoruz. Burada sıkıntı önceki dönemin daha kötü olması, küresel güç odaklarının ve yerli işbirlikçilerinin müdahaleleri değil. Bunların olması hatta varlıklarının titizlikle dikkate alınması mutlak surette önemlidir, açıklayıcıdır. Lakin işi buraya hapsetmek, bunlarla sınırlı tutmak memnuniyetsiz olduğumuz mevcut durumdan bizi çıkarmıyor. Önceki dönemin kötü, varlığımıza kasteden birilerinin olması ancak onlara rağmen birşeyler başarabiliyorsak kullanılabilir bir gerekçedir. Aksi taktirde bu tarz anlamsız olduğu gibi çürütücüdür de.

Dolayısıyla yukarıdaki analizle bağlantılandırarak devam edersek mevcut durumumuz iyi, güzel ve doğru olmadağı halde sürdürme konusunda gösterdiğimiz yüksek perfrormans başka bir şeyin alameti olarak görülmelidir. Ya mevcudun devamı ile bireysel çıkarımız arasında bir çakışma var. Ya kötü de olsa alıştığımız, içselleştirdiğimiz alışkanlıkalrımızdan-kabullerimizden vazgeçmeyi göze alamıyoruz. Ya bulunduğumuz na-hoş durumun daha da kötü olacağına ilişkin veya daha önce yaşadığımız ve hafızamızda izleri hala faal olan bir dönemin tehdidi ile boğuşuyoruzdur. Ezcümle durumu değiştirmeme için 40 türlü bahanemiz mevcut. Hatta Türkiye’de değişim diye yeri göğü inletenlerin ahvaline biraz daha yakından baktığınızda değişim adı altında döndürülüp dolandırılan şeyin ya ‘işlevsiz bugün’ veya ‘çözülmüş dün’ olduğunu rahatlıkla görebili-yoruz. O nedenle Kafka’nın ‘uzun açıklamalar yapmak onu aramıza almak anlamına gelecekti, bu yüzden açıklama yapmamayı ve onu aramıza almamayı tercih ediyoruz’ şeklinde belirttiği üzere biz de gerçek bir değişim talebinin bize karışmadan bizden gayrı herkesi ve herşeyi kapsaması beklentisi içindeyiz. ‘Önce kendi nefsinizde olanı değiştirin’ uyarısı güzel elbette ancak bu ‘çürütücü’ dinginliğimizde-muhafazakârlığımızda da hiç mi keramet yok diyorsunuz?