Dolar (USD)
32.28
Euro (EUR)
35.03
Gram Altın
2473.56
BIST 100
10529.92
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Şubat 2013

Versace Kefen

"Zarfın mazruftan öne geçmesi" insanoğlunun kadim hastalıklarından birisidir. Öyle ki ölümle ilgili seremoniler bile, bu hastalığın temel gösterenleri haline geliverirler. Bildiğiniz gibi, cenazelerin hangi camiden kaldırılıp, hangi mezarlığa gömüldüğü, ölen kişinin sosyal statüsü ve zihni yönelimlerini de ele veren bir nitelikle okunur hep. "Öldükten sonra, nerede namazın kılındığı ve nereye gömüldüğün çok önemli değil" diyebilirsiniz. Haklısınız, ama zaten bu seremoniler de diriler için.

Fakat yine de bütün bu seremonilerin hep diriler için olduğunu söyleyemeyiz. Sağlığında iken mezar yeri satın alan, aile kabristanları ayarlayan ve mezarlığının söz gelimi denize nazır olmasını arzu eden insanlar da oldukça fazla. Memleketinde deniz yoksa da, en azından rahat edebileceği "muhiti güzel" bir yerden mezarlık yeri ayarlamak çokça yapılagelen şeylerden. Böylece öldükten sonra mezarında biraz rahat edecek, aile ve dostlarıyla sohbet edecek; bir de hazır "cennet nimetlerine" kavuşmuşken denize nazır keyf yapacak.

Statü ve prestij, insanoğlunun tarih boyunca hep bir tutku ve uzun emellerinden biri olmuştur. Hayatın bütün alanlarını bu statü ve prestij unsurlarına göre düzenleme eğilimine girmektedir. Giyimi, evi, alışverişi, arabası, sahip oldukları vs. Bunlar, bir ihtiyacın temininden öte statü, prestij ve ayrıcalıkların göstergesi olarak işlev görmektedirler. Hayatı sürükleyen ve aslında tüm kavgaların nedeni de biraz bu. Benim temel tezim; "bütün insanlar ayrıcalık ister" şeklinde özetlenebilir. Herkes adalet, eşitlik filan istiyor görünüyor ama gündelik hayatın içine girince bu düşüncelerin pratikte yerini açık ve örtük biçimde ayrıcalık taleplerine dönüştüğünü rahatlıkla görürüsünüz.

İnsanoğlunun bu statü, prestij ve ayrıcalık tutkusu, ölüm ve onunla ilgili seremonilere kadar genişlemiş. Şaşalı cenaze törenleri, şatafatlı mezarlık yerleri, mevlüt ve anma merasimleri bugün için dünyada olanlara "statüyü ve prestiji hissettirme" gibi ekstradan bir işlev üstlenmiş durumdadır. Gidip mezarlık yeri satın alıp, önceden uygun bir yer edinebilirsiniz. Mezarlık yerlerinin de "muhitine göre" bir bedeli var. Modern zamanların mezarlıkları da giderek onların hayatına benzemeye başlıyor: İkişer üçer katlı mezarlar; ve belki de gelecekte gökdelen mezarlar. Kimbilir, o zamanda gökdelen mezarlarda "ikamet etmek" önemli bir prestij unsuru olacaktır.

Kadim gelenekler ve dinler, maddi ögelerden çok "insan"ın bizzat kendisi ve onun uzun yolculuğuna dikkat çekerler. Yani, önce "mazruf"a bakılmasını öğütlerler. Ölüm, insanın bir gerçeği olarak bütün herkesi eşitler ve en önemlisi insanın duygu, düşünce, sahiplikleri ve düşüncelerini hizalar. Çünkü tüm söylediklerinizde ölümü hesaba katmak zorundasınız. Uzun yolculuk, hayatla başlıyor ama bu yolculuğun oldukça kısa bir dilimi ve asıl seremoni öbür tarafta. Bu sebeple, kadim gelenekler ve dinler mezarlıkların dışına değil, içine dikkat çekerler. Mesela İslam, ebedi istiratgah olan cennet ve cehenneme varıncaya kadar insanı bekleyen yolculuğun safhalarını anlatır hep. Hz. Peygamber'in (SAV) deyişiyle kabrin cennet bahçesi ya da cehennem çukuru, insanın dünyada eyledikleriyle bağlantılıdır. Fakat Post/Modern zamanlar, işin pek o kısmıyla ilgili değil; hatta ölüm düşüncesini sürekli unutturmak ve "gaflet" zamanın neredeyse ruhu haline gelmiş. Bazılarının düşüncesine göre zaten "Allah (CC) bizden ala cennete koyacak adam bulamayacağına" göre sorun yok. Burada sınıfsallıkllar arasındaki farklılıkları tartışmıyorum; ölümle ilgili odaklanılması gereken asıl unsurları gör(e)memek asıl ilgilendiğim.

Herkes, "kefenin cebi yok" diyor ama bu söz o kadar inanılası bir şey değil ki, günlük hayatta yansımaları oldukça az. Bu sebeple ölümle ilgili teferruatlarda da, nirengi noktaları gözden kaçırılıyor. Granit mermerden mezar taşları, evliyalara yakın ve muhiti uygun mezar yerleri, seremoniler. Fakat bu arada bu kefen işine niye el atmadılar diye aklıma geldi. Şimdi öyle bedestene gidip, markasız kefen alıp merhuma giydirmek uygun düşer mi? Şöyle bir Versace kefen fena olmaz değil mi? Markayı da tam kefenin ortasına kondurursun. Belki öbür tarafta markalı kefenlere (burada versace yerine başka markaları da koyabilirsiniz) iyi muamele yaparlar. Amel mi? Tamam da onun markası yok.