Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2432.14
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Haziran 2021

​Yâ kebîkeç

Dilber-i nev-hatta bakmam var iken hatt-ı sutûr

Yâr-ı cânımdır habîb-i nâzenînîmdir kitab

Ali Emîrî

Milletlerin medeniyet tarihleri tetkik edildiğinde kitap, insanoğlunun benliğini, kimliğini ve tarihini yazı üzerinden kurduğu bir dünya olmuştur. Bu sebeple toplum için faydalı olarak görülen ve nâdir eser olarak adlandırılan kitaplar, özellikle şair ve yazarların hayâl ve ruh dünyalarını besleyen temel kaynaklar arasında yer almıştır. Edebiyat nazariyâtıyla ilgili eserlerin verdiği bilgilere bakıldığında klâsik edebiyatımızda adını ölümsüzleştiren şairlerin çoğunun; ilmî, fikrî ve ictimâî bir alt yapıya sahip oldukları görülür. Bir şairin özgünlüğünde, şair ruhlu bir yaratılışa sahip olmasının yanı sıra, kültürlü bir aile ortamında yetişmesi, edebî muhitlere yakınlığı, şiirin çeşitli türlerini tanıması, kelimelerin anlam evrenine vâkıf olması, belâğat ilmini bilmesi; ders aldığı hocaların keyfiyeti ve okuduğu kitapların mahiyeti gibi husûsiyetler oldukça etkilidir. Zikredilen husûsiyetler içerisinde ise kitaplar şairin yetişmesinde ehemmiyet arz etmektedir. Bu sebeple ilimle uğraşan kimselerin nezdinde kitap, maddî ve manevî açıdan ayrı bir öneme sahiptir. Yazma eserlerimizin pek çoğunun ilk sayfalarına yazılan “kebîkec” ya da “yâ kebîkec” gibi ifadelerin, eseri kitap kurtlarından koruyacağı hususunda tılsımlı bir söz olarak kabul edilmesi, kitaba verilen değerin adeta teolojik bir yansımasıdır.

Millet Kütüphanesi Yazma Eserleri Kataloglama Projesi kapsamında, kütüphanede yazmaları incelerken bir yazma eserde rastlamış olduğumuz şairi belli olmayan aşağıdaki beyitler, yazma eser sahibinin kitaba verdiği değeri göstermesi açısından mühim bir örnektir. Şair, belli ki “ömrümün hâsılı” dediği kitabının ehil olmayan bir kimsenin eline düşüp zâyi olmasından korkmakta ve kitabının ehil ve kendisini hayır dualarla anacak bir kimsenin eline geçmesini arzulamaktadır. Ömrümün hâsılı rûhum gibidir iş bu kitâb/İzzetin hakkı içün senden umaram yâ Rab/Korkarım ben ölicek câhil ü nâdâna düşe/Hayr ile sâhibini yâd eden yârâna düşe

Bizim kültür tarihimizde olduğu kadar dünyadaki pek çok milletin nezdinde de kitaba her zaman bir değer atfedilmiş ve özellikle nâdir kitapların sahibi ile kitap arasında özel bir bağ kurulmuştur. Barcelona’daki San Pedro Manastırı’ndaki Ortaçağ’dan kalma bir el yazmasında yer alan beddua, kadîm zamanlardan beri kitaba verilen değerin farklı bir yansımasını göstermesi açısından ehemmiyetlidir. “Bu kitabı sahibinden çalan ya da ödünç alıp iade etmeyen… İşte o kişiye inme insin, kavrulup kalsın bütün organları. Kitap kurtları kemirsinler içinde ne var ne yoksa, ölmeyen o kurt adına. (İncil’de bahsedilen cehenneme gidenleri kemirecek olan o kurt) Ve o kişi nihayet gittiğinde son cezasına, cehennemin ateşleri yutsun onu, sonsuza dek”

Klâsik edebiyatımızın tezkire yazarlarından Latîfî ve Alî Emîrî Efendi gibi şairler kitap ile ilgili müstakil gazeller kaleme almışlar, kitaba olan muhabbetlerini şiir yoluyla dile getirmişlerdir. Latîfî’nin aşağıda gazelinden alınan mısralar, kitabın bir şairin gözünde nasıl bir yer edindiğine dair ipuçları vermesi açısından önemlidir. Kitap, gönül ehli kimselerin yanında bir dosttur, sevgilidir. Cahil olanın eğlencesi mal ve mülk iken, irfan sahibi kimselerin varyeti ise kitaplardır.

Her dem ehl-i dillerün yanında yârıdur kitâb

Mûnis-i evkâtı yâr-ı gam-küsârıdur kitâb

Nitekim eglencesidür mâl u câhı câhilün

Ehl-i irfânun da mâl-ı bî şümârıdur kitâb

Ömrünü kitaplarına, kitaplarını da milletine adayan Alî Emîrî Efendi, belki de bugün adından çok zikredilmesini, hayatını adamış olduğu kitaplarına ve sahip olduğu binlerce ciltlik kütüphanesine borçludur. Emîrî Efendi’nin kitap merakı çok küçük yaşlarda başlamış, Diyarbakır’da vaktiyle bir milyon kırk bin ciltlik bir kütüphanenin varlığı kendisini heyecanlandırmış ve ömrünün büyük bir kısmını kitap toplamaya ve kitap yazmaya hasretmiştir. Bu günlerde “Ali Emîrî Dîvânı” Cumhurbaşkanımızın takdim yazısı ile Yazma Eserler Kurumu başkanlığı tarafından neşredildi. Prof. Dr. Sadık Yazar ile birlikte hazırlamış olduğumuz eserin editörlüğünü Prof. Dr. Günay Kut Hocamız, redaktörlüğünü ise Doç. Dr. Bedri Mermutlu hocamız yaptılar. Böylece ömrünü kitaplarına adayan Ali Emîrî Efendi’nin vefat etmeden önce “keşke dağınık olarak bulunun şiirlerimi bir külliyat halinde neşredebilsem” şeklindeki temennileri gerçekleşmiş oldu.