Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Ağustos 2023

​Yâdında mı o günler?

Hatırat okumayı sever misiniz? Kanaatimce belli bir yaşın üstünde olanların büyük ekseriyeti, bu suale müspet cevap verirler. Olgunluk döneminin işaretidir hatıralara düşkünlük. Son zamanlarda hatıra kitapları rağbet görüyor. Niçin? Çünkü adı üstünde, hatırat. Yani hatıralar, yaşanmışlıklar. Herkesin yaşadıkları kendisine göre önemlidir ama başkaları için de değerlidir. Hele edebî bir tat katılarak o satırlar kaleme alınmışsa, zevkle, şevkle ve hevesle okunur.

İlk kitabım 72 şair ve yazarımızın çocukluk anılarından oluşan Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları’dır. İlk göz ağrım, 1985 yılında yayımlandı ve ilgi gördü. Okullara tavsiye edilen ilk çalışmamdır. Bugünlerde Ötüken Neşriyat’tan çıkan Yâdında mı O Günler? kitabı da hatırat merkezli. İbrahim Özen’in eseri, emek ürünü kıymetli bir araştırma. Burada “1950-1950 Yılları Arasında Yayımlanan Hatıratlarda Siyasi, Sosyal ve Kültürel Hayat” anlatılıyor.

Özen, “sunuş”un ilk satırlarında ‘hatırat’ı şöyle tarif ediyor: “Hatırat, yaşanan ve şahit olunan olayların anlatıldığı benmerkezli bir edebî türdür. Hatıratı günlük, biyografi, otobiyografi ve gezi yazısı gibi diğer otobiyografik türlerden ayıran özelliklerden biri yazarın kendisi kadar yaşanan hayata dikkatidir.” Yazarımız, “maziye yönelen hatırat yazarı”nın, kendi bakış açısıyla devrinin şahitliğini yaptığını, bu durumun ise hatıratın ‘askerî, siyasî, iktisadi, sosyal, kültürel ve edebî’ hadiselere ışık tutmasına imkân sağladığını söylüyor.

Eser “hatırat hakkında” sağlam malumatın verildiği “giriş”le başlıyor. Ardından birinci bölümde “Hatıratın İzinde Siyasi Tarih” geliyor. İkinci kısım “Hatırat ve Edebiyat” başlığını taşıyor. Son bölümde “Hatırata Yansıyan Sosyal Hayat” başlığını görüyoruz.

Eserde bugüne kadar üzerinde kısmen durulan hatıra türünün mahiyeti etraflıca anlatılıyor ve ince bir hassasiyetle türün alaka görmesinin sebepleri üzerinde duruluyor. Ben de ‘Yazı Editörlük ve Medya Kursu’mda, öğrencilere 50’ye yakın türü anlatıyorum. Bakıyorum öğrencilerin en çok sevdiği türler arasında ‘hatıra’ başı çekiyor. Diğer ödevleri ağırdan alanlar ‘hatıra vazifesi’ni zamanında yerine getiriyor. Demek gençlerimiz, hatıra okuyup yazmayı seviyor.

Geçenlerde bu köşede “60 yaşını geçen herkes hatıralarını yazmalıdır.” şeklinde bir teklifte bulununca bazı dostlar bu çağrıma olumlu cevap verdi ve yazmaya başladı. Yalnız hatıra yazmak biraz da mayınlı tarlada yürümek gibidir, bunu da unutmamak gerek. Romanda muhayyel kahramanlar, devir ve hadiseler mevcuttur. Dilediğiniz tarzda kurgulayabilirsiniz. Kimse sizi sorgulamaz. Ama hatıralarda ‘zülf-ü yâre’ dokunursanız muaheze edilirsiniz. Sitemler de gelir eleştiriler de. Hatta ipin ucunu kaçırmışsanız ve birilerini bilerek veya bilmeyerek suçlamışsanız hakkınızda dava bile açılabilir. Bunun için hatırat yazarının temkinli ve tedbirli olmasında bence fayda var.

Kitabımıza dönelim. İbrahim Özen, 600 sayfalık bu kapsamlı eserinde hatıratı bütün boyutlarıyla inceliyor. Cumhuriyet devrinin başlarında farklı edebî akımlara mensup olan şair ve yazarların eserlerinden yola çıkarak bizi hatıralar denizinde yüzdürüyor. Tabii Mehmet Kaplan gibi edebiyat otoritelerinin bu türe dair kanaatleri de önümüze çıkıyor. Benim en çok ilgimi çeken bölümler, ‘Hatıratın Diğer Türlerle İlişkisi’nin tafsilatlı biçimde anlatıldığı sayfalar oldu.

Hatıratın ‘otobiyografi’, ‘gezi yazısı’, ‘biyografi’, ‘portre’, ‘monografi’, ‘kurmaca metinler’ yani hikâye, roman, tiyatro gibi edebî metinlerle münasebetleri, esaslı bir şekilde inceleniyor. Aralarındaki farklar, yakınlıklar, zıtlıklar ve benzerlikler doğru olarak tasnif ediliyor. “Hatıratın Tarih ve Edebiyat Araştırmalarındaki Yeri” de son derece isabetli hükümlerle vurgulanıyor.

“Hatıratın İzinde Siyasi Tarih”i okurken yapılan doğrularla yanlışları fark edebiliyoruz. Yazar esasen bize, hatıra yazmanın doğru ve vazgeçilmez düsturlarını gösteriyor. Dolayısıyla hatıra yazmaya karar verenler, bu esere uzak kalamaz. Zira hatırat yazarken objektif davrananlar olduğu gibi, anılarını tamamen kendi lehine bir üslup ile kaleme alanları da çok gördük. Hatırat, birine kızdığımızda kaleme sarılıp zehir zemberek sözleri döktüreceğimiz ve hasmımızın üstüne yalınkılıç hamle edeceğimiz bir savaş meydanı değil. Aynı zamanda sevdiklerimize bol keseden ulufe dağıtacağımız, dostlarımıza cömertçe iltifatlar yağdıracağımız bir tezkiye, yani aklama sahası da olmamalıdır. İnancımıza göre biz, söylediğimiz her kelamdan, yazdığımız her satırdan mesulüz. Yanlış yaparsak burada ve öte dünyada hesaba çekileceğiz. Öyleyle hatıralarımızı hakkaniyet üzere yazmalıyız. Bu sıralarda hatıralarımı yazmaya başlamıştım. Yâdında mı O Günler kitabı, benim için iyi bir kaynak oldu. “İyi bir hatırat nasıl yazılmalı?” sorusuna en doğru cevabı burada bulabiliriz. “Benim hayatım roman. Roman yazamasam da hatıralarımı kitaplaştırayım.” diye heveslenip kaleme sarılan dostlar, önce bu eseri alıp okumalıdır.