Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Ağustos 2021

​Yangınlar, Medeniyetler Savaşı mı?

Samuel P. Huntington 1993’te yayınladığı meşhur “Medeniyetler Çatışması mı?” isimli makalesinde “Soğuk Savaş”ın bittiğini ancak “savaş”ın bitmediğini, “Ezeli Savaş”ın süreceğini, yeniden alevleneceğini vurgulamıştı.

“Ezeli savaş”ları “İslam”laydı.

Huntington; “Batı ile İslam arasındaki askeri etkileşimin zeval bulması ihtimali yoktur” diyordu ve “Batı”nın, “İslam”la kanlı hudutlara sahip olduğunu söylüyordu.

Yine Huntington;

NATO ile Varşova Paktı arasındaki “Demir Perde”nin aslında “Kadife Perde” olduğunu, asıl “Demir Perde”nin, “Batı” ile “İslam” arasında olduğunu katiyetle ifade ediyordu. “Batı”nın bundan sonra karşılaşacağı “meydan okuma”nın “İslam”dan geleceğini söylüyordu.

Komünizmin çöküşü, aslında liberalizmin çöküşünün de habercisiydi.

Huntington’un tezi, bizim laikçi kesimlerde şok ve şaşkınlığa sebep oldu.

“İslam” nasıl meydan okurdu?

Hani dinler bitmişti?

“Batı” kendilerine böyle öğretmemiş miydi?

Laikçi kesimlere göre “din”ler miadlarını tamamlamışlardı. Çağdaş dünyada dinlerin yeri yoktu. Din, az gelişmiş insanlara aitti.

Aydınlanmanın karanlık yüzüsekülerizm”, insanın aşırı yüceltildiği, tarihe, geleneğe, Allah’a jakoben bir saldırıydı ve “Modern Dünya”da “sekülerizm karşıtlığı”, “sekülerizm” kadar önemli yere sahipti.

Aydınlanma düşünürleri ve onların günümüz mirasçıları olan laikçiler, din konusunda toplumlarda mutasyona benzeyen bir şeyler umuyorlardı. Ama bugüne kadar böyle bir şey olmadı ve olması da mümkün gözükmüyor. Aksine dinler güç tazeliyor.

Saldırgan laikçilerin bir türlü anlamadıkları ve akıl erdiremedikleri “sekülerleşme” ile “modernleşme”nin aynı şey olmadığıydı.

Öldü sandıkları “İslam” nasıl olmuş da üstelik “küresel bir güç” olarak karşılarına dikilivermişti?

Havarisi oldukları Huntington, “İslam”a nasıl böyle bir rol verirdi?

Afalladılar.

Bu “Siyasal laikliğin iflası” idi.

Zihin şımarıklığı yapan Huntington, “Hıristiyan DEAŞ”ı “Evangelik”lerin sesiydi ve “İslam”a savaş ilan ediyordu.

Huntington, tezinde Türkiye’ye özel yer ayırmıştı. Türkiye için; “Mekke’yi reddettikten ve Brüksel tarafından da reddedildikten sonra nereye bakabilir?” sorusunu soruyordu.

“Epeydir, Türkiye’nin seçkinleri, Türkiye’yi Batılı bir toplum olarak tanımlarken, Batı’nın seçkinleriyse, Türkiye’nin öyle olduğunu kabule yanaşmıyorlardı” diyordu” .

“Batı” ve Laikçiler uzun süre Türkiye’yi bir “uydu” olarak kalmaya zorladılar, ancak bunda muvaffak olamadılar.

Türkiye, tarihi olarak ve de facto, ”İslam”ın “kalbi ve beyni”ydi.

Türkiye’nin kalbi ve beyni ise “Derin Anadolu”ydu.

“Derin Anadolu”nun “Haçlılar”la savaşı ezeliydi.

“Kadim Savaş” aslında Habil ve Kabil’le başlamış, insanlık tarihi boyunca İbrahim ile Nemrut, Musa ile Firavun, Ad ile Hud, Semud ile Salih, Lut ve Nuh ile kavimleri, Hz. Muhammed (sav) ile Mekkeliler, sonra da İslam ile karşıtları arasında sürüp gelmişti, bitme ihtimali de yoktu. Kıyamete kadar sürecekti.

Bu “Hak” ile “Batıl”ın mücadelesiydi.

“Kadim Savaş”ın sancağı, Araplardan sonra Selçukilere ve Osmanlılara geçti.

O sancağın ruhu “Derin Anadolu”da mahfuz ve mündemiçdi.

Bir ara yönü zorla Frankfurt, Washington, Brüksel’e çevrilen Türkiye, yüzünü tekrar Bakü, Buhara, Taşkent’e döndürdü, bu özellikle “Evangelikler”i çıldırttı.

Türkiye bunun için yakılıyor, yanıyor.

Fakat, “Kaderi İlahi” tecelli ediyor

Yangınlar muhtemeldir ki, “Derin Anadolu”nun kılıcına su veriyor.

Ve mekeru ve mekerallah...