Dolar (USD)
32.26
Euro (EUR)
35.02
Gram Altın
2466.63
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Ekim 2019

Yani…!?

Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye’nin güvenliğinden ziyade, geleceğimiz açısından çok önemli. Fakat her ne kadar uluslararası meşru haklar buna müsaade etse de, harekâtın başlamasıyla bambaşka bir atmosferde bulduk kendimizi. O nedenle turnusol kâğıdını andıran bu süreç için; “herkesin ipliği tek tek pazara çıkardı” demek az bile kalacaktır. Öyle ki PKK ve DEAŞ’ın arkasına saklanıp, nasıl çirkin bir savaş yürüttükleri, artık inkâr edilemeyecek bir seviyeye ulaştı…

Yoksa Fransa’sından İtalya’sına, Çin’inden Kanada’sına kadar, biranda ayağa kalkmaları sizce de manidar değil mi? Katar-Pakistan-Azerbaycan ve dolaylı biçimde Macaristan’dan başka, yanımızda kimse yok neredeyse. Kınayanlar mı dersiniz, insan hakları algısıyla kastıranlar mı? Silah satışını askıya alanları saymıyorum bile. Peki, ya Amerika…? Nasıl her kafadan farklı sesler çıktığına, parça parça olduklarına ve dağıldıklarına şahit olduk dersek yeridir. Trump’un tabiri caizse “hem nalına, hem mıhına” vuran açıklamaları ise bizi bizden alır cinsten. Sebebini sorduğunuzda ise kiminin “Suriye’nin toprak bütünlüğünden” dem vururken, kimisinin de “DEAŞ’la mücadelenin zaafa uğrayacağı” bahanesine sarılması tirajı komik…

Anlayacağınız dünyanın tüm başkentlerinde, tek gündem Türkiye ve Barış Pınarı Harekâtı... Lakin aktörlere bakarsanız başka, senaryoya bakarsanız başka bir fotoğraf çıkıyor karşımıza. Aslında tüm olup bitenler, Amerika içerisinde yaşanan kavga hakkında da ipucu niteliği taşıyor. Yani buna “merkez üssü Amerika olan, Yeni Dünya Düzeni sarsıntısı” demekte hiçbir beis bulunmuyor. Kaldı ki Amerika’da çatışan üç kliğin, kendine has bir doktrin geliştirdiğini ve buna göre de dünyada çeşitli reaksiyonların tetiklendiğini, günümüzde çok daha net kavrayabiliyoruz. Nasıl mı?

Denklemi siz çözün;

Trump, Cumhuriyetçi Muhafazakâr bir çizgiyi temsil ediyor malumunuz üzere. Lakin Amerikan Muhafazakârlarını, iki büyük akımın var ettiği de bir gerçek. Bunlardan ilkini, Yeni Muhafazakârlar, yani silâh sanayiini yanına alan Neo-Con’lar adıyla çoğumuz biliyoruz. Dünyaya bakış açılarını, “Amerika ve diğer ülkeler” şeklinde belirleyen Neo-Con’ların; Ruslardan asla hoşlanmadıkları gibi “Avrupa ile bütünleşme” konusunda da karşı duruşları tecrübeyle sabit. Tabi bitmek tükenmek bilmeyen İsrail muhabbetlerini, Türkiye’yi gözden çıkardıklarını, Arapların sömürü, Çin ve İran’ın ise büyük düşman olarak bellediklerini eklemekte yarar var.

Bu noktada İkinci akımı oluşturan “Eski Muhafazakârların”, dünyaya Neo-Con’larla aynı pencereden bakmadığını belirtmek gerekir. Keza Eski Muhafazakârların Trump örneğinden hareketle; içe dönük, tecritçi, korumacı bir tarzla ekonomiyi önceledikleri sır değil. İran ve İsrail meselelerinde, Neo-Con’ların aksine daha pasif bir tonu tercih eden bu akımın, Çin tehlikesini ise Türkiye ve Rusya ile beraber karşılamayı düşündüğü açık. Arapları ve İsrail’i de bu dizilime yazmak istediklerini, uyguladıkları politikalar zaten ele veriyor.

Bu çerçevede değerlendirilirse iki farklı muhafazakâr aklın, üçüncü klik olan Demokratlarla benzeşen yahut ayrışan fikirleri hemen göze çarpıyor. Mesela Demokrat Neo-Con benzeşmesinin, en fazla Çin, Rusya ve Türkiye aleyhtarlığında kendini gösterdiğini söyleyebiliriz. Buna karşın Demokratların, Avrupa-ABD bütünleşmesini katıksız sağlayarak ayrı bir yol çizdiği de aşikâr. Elbette İsrail’i pek önemsemedikleri gibi İran sempatisinin de, diğerleriyle kıyas kaldırmadığı adeta bir realite…

Özetle Trump’ın hakkında başlatılan azil sürecini, biraz rahatlayınca Suriye’den asker çekme isteğini, Türkiye’nin harekâtı ve sonrasında gelen baskıları, Trump’un attığı twetleri, Avrupa’nın tepkilerini, Türkiye-Rusya yakınlaşmasını, İran’ın tavrını, hatta tüm bunların içimizdeki izlerini, yukarıdaki üçlü denklem üzerinde okumak elzemdir. Ama geldiğimiz aşamada Türkiye’nin Doğu Fırat hamlesi, ABD ile Rusya arasındaki dengeyi sağlamaya çok yakın görünüyor. Bu ise lehimize gelişen bambaşka bir iklimin habercisi demek… Şimdi buyurun denklemi siz çözün… Bakalım zaman bizi haklı çıkaracak mı?