Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.63
Gram Altın
2388.98
BIST 100
10170.05
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Yaşa, yaşa, yaşa!

Yaşamak üzerine odaklaşmak zordur. Yaşamı sahiden dolu dolu, duyumsayarak ve doyumsayarak yaşamak gerçekten zordur. En keyifli, verimli ve yaratıcı olan tecrübe, yaşama tecrübesidir. Doluluk, doyum ve duyumsamak, hayatın zevkini, hazzını ve keyfini arttırır. Hayatı derinliğine, çoğul, açık ve keyifli yaşamanın yolu, yaşama odaklanmaktır. Hayatla parçalı, gelişigüzel ve vurdumduymaz kurulan ilişkiler, aslında hayatı ıskalamamıza neden olmaktadır. Hayatı bütün olarak yaşadığımızı sanırız, ancak çoğu zaman yaşadığımız tecrübelerin birkaç küçük ayrıntısına saplanıp kalırız. Düşüncelerimizin, düşlerimizin ve davranışlarımızın odağında çoğu zaman birkaç küçük detay bulunur.

Hayat, tek bir metin gibi okunamaz, anlaşılamaz ve yaşanamaz. Hayat, yaşadığımız sürece her an oluşturduğumuz metinler serisinden ibarettir. Felsefe, bilim, sanat, şiir, tutku, inanç, müzik, yiyecek ve giyecek, din, mitoloji ve her türlü faaliyetimiz, aslında sürekli kurguladığımız, yeniden hikayelendirdiğimiz yapımlarımızdır. Hiçbir kurgusal yapımımızı, mutlak hakikat olarak sanma yanılgısına düşmemeliyiz. Felsefi, bilimsel, sanatsal, dinsel, ahlaki, edebi, müziksel dahil olmak üzere bütün yapımlarımız, kendimizi yeniden hikayelendirme süreçlerinde kurguladığımız anlık veya bölümsel inşalardır. Kendi yapımlarımızı anlık inşaların ötesinde mutlak gerçeklik statüsüne yükseltme yanılgısına düşmemizin bedeli, hayatın tadının tuzunun kaçması, donmuşluğu yaşamak sanarak hayatımızı boşa harcamak gibi ağır bir bedeli ödememize neden olmaktadır.

İlişkiler, inançlar, değerler, kurumlar ve kurallar, yaşamak için değilde sanki ölmeyi ve donmayı yüceltmek üzere kurgulanmış gibidirler.Dünyayı kötüleyen, bedeni hiçleştiren, hayatını hep yanılsamalar uğruna feda etmeyi buyuran yıkıcı, yakıcı ve öldürücü sayısız kimlikle, kurguyla ve yanılsamayla kuşatılmış durumdayız.İlişkilerimiz, inançlarımız, değerlerimiz ve kurallarımız hiçbir şekilde hayata göndermede bulunmamaktadır. Yaşamanın hallerinden ziyade ölmeden ölmenin, donuklaşmanın ve taşlaşmanın hallerini anlatan, buyuran ve dayatan geniş inançlar, kimlikler, hurafeler ve kurallar ağı etrafımızda oluşturulmuştur. Hayatımızda sahici anlamda yaşam üzerine düşler kurmuyor, düşünmüyor, duymuyor, duyumsamıyor ve davranmıyoruz. Ölüm, bizi hayata, sevgiliye, umuda ve tutkuya götürmüyor. Hiçbir ölüm anı, sevgiliye kavuşma coşkusuyla gerçekleşen bir düğün değildir. Düğün, dolu dolu yaşanan hayatın her anıdır. Ölümü, düğün olarak yüceltmek, aslında nekrofil bir kültürün meşrulaştırılmasından, kurumsallaştırılmasından ve kalıcılaştırılmasından başka bir şey değildir. Hayat yerine ölümü, sevgiye, umuda ve mutluluğa giden yol olarak sunan ve mistisize eden bütün yaklaşımlar, aslında hayata, insana ve doğaya dair herşeyi inkar ve iptal etmektedirler.

Hayata yoğunlaşmak için benden yaşama doğru bir yolun var edilmesi gerekmektedir. Benden hayata, hayattan bene doğru bir düş, düşünce, duyumsama, tatma ve duyum salıncağı var edilmelidir. Benin sallandığı bir hayat salıncağının varolması, insanın sahip olabileceği en büyük imkandır. Ben, varlığın, varoluşun ve hayatın yolunu açan, yapan ve oluşturandır. Hayat ise, beni inşa eden her şeydir. Ben kelimesi ile her şey başlamalı, hayatla her şey devam etmelidir. Felsefeyi, sanatı, bilimi, müziği, mitolojiyi, maneviyatı, şiiri yapmaya ve yazmaya götüren yol ben ve hayat olmalıdır. Ben ve hayat yolu, hemen hızlı bir şekilde hazırlanmıyor. Benin ve hayatın yolunun hazırlanması, sevgi, emek, umut, aşk ve azim istiyor. Ben ve hayat yolunun inşasında en doğruların olduğuna inanmaya ve doğru olduğu sanılan yanılsamalara teslim olmaya gerek yoktur. Doğru diye hayatın hazzını ve çeşitliliğini ıskalamak yerine yaşamı yaşamakla meşgul olmak için tam zamanlı ve varoluşsal işlevsellik ölçüsünde seferber olmanın kendisi önemlidir.

Yaşamanın yoğunluğu, tadı, anlamları, uçları, sınırları, çelişkileri, inişleri çıkışları sürekli olarak değişmektedir. Hayatın güzelliği, diriliği, ahengi, hazzı, huzuru veya huzursuzluğu, hayata teslim olmaya değil, hayatı sorgulamayı zorunlu kılmaktadır. Hayat, bizi teslim almaya hazır beklememektedir. Biz, bir anda kurguladığımız tek bir hayat formuna teslim olmak şeklinde baştan çıkarıcı bir yönelim içindeyiz. Hayatın bizden murat ettiği bir şey olmadığı gibi, hayatı tek bir çerçeveye hapsetmeye de gerek yoktur. Hayatın doğrusal bir anlamı veya odağı yoktur. Ben, hayat dalgalanmasının aktörüdür. Ben, hayatın dalgalanması için yaşamaya ihtiyaç duymaktadır. Hayatın dalgalanması içinde yaşam yolunu bulmaya benin aklı, düşüncesi, bilgisi ve birikimi yeterlidir. Yaşam yolunu bulması için bene güvenmek lazımdır. Hayatın dalgalanması karşısında benimize güvensizlik yerine, bene güvenmeyi öğrenmeliyiz.