Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Ağustos 2017

YASAĞI PAYLAŞALIM

Bir "kasaba"nın öyküsü. Tekrarlanan bir tarih bu. Dünün veya günün değişmeyeni. Uzayın bir kıyısına kurulmuş, sahilli sahilsiz, sayısız yerleşim yeri olan bu küçük kasabanın, dünyanın ve insanın tarihi.

Bu kasabada özgürlüğü nasıl yaşamalıdır?

Hep birlikte aynı mavi çatı altında, aynı çimen üstünde ihtiyaçlar, istekler, arzularla dolu hayatların özgürlük sınırları, bir çakışma ve çatışma olmaksızın tam olarak nerede durmalıdır?

Çatışmasız bir saygıyla, özgürlüğü herkesin tadacağı biçimde bir adalet sağlanabilir mi? Yoksa hiç bir ölçü, sınır, yasak getirmeksizin sonuna kadar yaşamak mıdır şu özgürlük denilen?

Sonuna kadar cümlesi sınırsızlığın da bir sınırı olduğunu şimdiden ele verdiğine göre ve yerinde ve zamanında sonlandırılmayanın sürecini kontrol edemediği, acilen kötü sonunu çağırdığı hepimizin malumudur.

Öyleyse neden basiretle tedbirler alınmasın. Ve neden birileri sınırsızca yaşarken diğerleri normal sınırlarına kadar bile yaşayamamış olsun.

Herkes için genel geçer yasaklar konmazsa, hiç kimsenin yeterli bir özgür alana çıkamayacağı aşikar. O halde bir insan için yasak denilen şey, bir başkasının özgürlüğüne saygı ve yer açmak anlamına geliyor. Ki her insan, başka her insan kadar özgür ve yine her insan başka her insan kadar yasaklı olmada eşitleniyor.

Özgürlük paylaşılmalıdır. Yasaklar dau2026

Paylaşılmaması hayatın adaletle bölüştürülmemesi demektir.

Ki hiç bir doğan yaşamamayı hakketmemiştir. Adaletle özgürlük iç içedir bu yüzden.

İnsanın huyudur yalnız. Çeldiricisine yenik düşer ve yasağı ihlal eder. Hangi yaşam tarzından olursa olsun insanlar kendi değer ve ilkelerini malum iç ve dış çeldiricilere takılarak çiğniyorlar. Yasağı çiğneyen herkes güya o sırada özgür olduğuna inanıyor ve ihlal esnasında geçici de olsa mutlu oluyor. Ancak bu tecrübelerin sonuçları daima başka özgürlükleri kısıtlamakla kalmıyor, ihlalci her insanın ve çevresinin insanlıktan uzaklaşmasına, insani değerlerini, hassasiyetlerini kaybederek, hayvanlaşma durumuna düşmesi şeklinde gerçekleşiyor.

Yasak ilk bakışta engelleme, sınırlama, kısıtlama gibi olumsuzluğu çağrıştırıyor. Hayatımız bir nevi açık hava hapishanesine mi dönüşür, endişesini barındırıyor. İstenmeyecek bir şey gibi. Fakat yasaklar, sınırsız özgürlüğün ancak yaşanılırsa görülecek ve daha önceden görülmeyen uçların, sınır ötesindeki yaşanacak olumsuzluğun şimdiden, daha yaşanmadan önce görülmesidir ve törpülenmesidir aslında. Yasaklar hayatın basireti, o öngörünün sonuçlarıdır. Hayatı daha mutlu yaşanabilir hale getiren ve mutluluğu herkes için eşit dağıtan tedbirlerdir. Nasılsa sınırsız yaşanan her şey en sonunda kendi olumsuz sonucuna, sınırına varacak ve insanı, hayatı tahribe toslayacaktır. İyisi mi o son gelmeden o sonun önünü alacak ilkeler yani yasaklar konmalıdır.

Kendi sınırlarını koymayan insanın kendine merhameti yoktur. Kendini bol bulmuş bedava harcamaktadır. Çoğu zaman yakınındakileri ve çevresindekileri de...

Bir yasak savunuculuğu değildir bu. Aksine hakkaniyetle belirlendiğinde özgürlüğün önünün açılmasıdır. Ne var ki insanın derininde yasağa karşı özel bir ilgi var. Fakat bu çeldiriciyle zıtlaşarak gelişecek ve bu şekilde kullanıldığında güçlenip olgunlaşacak bir irade de var. Çoğu zaman yasağı işleyip kendi tecrübesini yaşadıktan sonra güçlenen bir irade...