Dolar (USD)
32.21
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2426.15
BIST 100
10164.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 May 2014

Yasınız Reytingimizdir!

Modernliğin infaz ettiği nice şeyden birisi de ölüm. Ölüm, metropol insanının günlük rutini içinde akla dahi gelmeyen bir uzaklığa itinalı bir biçimde yerleştirildi. Her gün ve her an çeşitli sebeplere bağlı olarak insanlar ölmekteyken; savaşlar, yıkımlar aralıksız devam ederken, tehlike hayatta olmanın yansısına dönüşmüşken ve toplum riskin sürekli ve olağan hale geldiği bir yaşamı sürdürmeye mecburken; modernliğin illüzyonu, yaşamla ölümü birbirlerine temas etmeyecekleri bir noktaya savurmasında. Ya da her ikisini de birbirlerinden ayırt edilemeyecek derecede tanınmaz hale getirmesinde.

Soma'da 301 işçi madenden canlı olarak çıkamadı; lakin bu faciadan sonra yüzeye çıkan yanlarımız yerin yüzlerce metre altından daha karanlıktı.

Bu karanlıkla hesaplaşabilecek miyiz?

Soma'daki acı o kadar gerçek ki bu gerçeği anlatan her cümle yapay kalıyor. Acının büyüklüğü karşısında, acıyı betimlemeye cür'et etmek bir tür küstahlık ile eşdeğer olabiliyor.

Acıyı en çok yaşayanlar bilir. Bizler ise ancak acıyı yaşayanlara, insani yanımızla dokunmaya çalışabiliriz. Ağır yükleri bir nebze olsun hafifleyebilsin diye. Hısım akraba, eş dost herkesin cenaze evine koşması gibi acıyı ortaklaşarak hafifletme çabası; insanın insana insanca dokunuşu, bir yanıyla da insan topluluklarının kadim bir geleneğidir.

Soma'da hayatını kaybeden, 'şehit' olarak anılan işçilerimiz için üç günlük yas ilan edildi. Bayraklar yarıya indi. Televizyon kanalları Soma'dan yaptıkları canlı yayınlarla adeta birbirleriyle yarıştı. Ekranın üst köşesine siyah kurdele yası simgelesin diye iliştirildi.

Televizyon yine her türlü içeriği aktarmaya namzet; lakin her türlü içeriği, bir tür içerik haline getirerek yansıtabilen aygıt olma özelliğiyle temayüz etti. İzleyicisini enformasyon denizinin ortasına savurdu; lakin içecek bir damla sudan mahrum bıraktı.

Dezenformasyon, içinde yüzdüğümüz enformasyonun neredeyse tamamına yakını idi.

Her şeyin sözünün edildiği, hiçbir şeyin konuşulmadığı 'aşırı iletişim' hali içinde buz gibi bir iletişimsizlik ile yüz yüze kaldık.

Yas ekrana yansıdığında, hala yas olarak kalabilir mi?

Televizyondan internete uzanan bir düzlemde, şimdi biz bu sorunun yaslandığı tereddütü çok daha yakından deneyimliyoruz.

Ekran bir boşluk ve her boşluk gibi dolduruluyor. Ekran için içeriğin ne olduğundan çok onun 'izlenir' bir şekle sokulması önemli. İçerik ister bir şenlik, ister bir facia olsun. Televizyon, ekranında yansıttığı her görüntüye aynı tarifeyi uyguluyor. Onu işlenecek bir hammaddeye, izlenecek bir sahneye dönüştürüveriyor. Acının büyüklüğü, gerçekliği yetmezmiş gibi bir de sentetik uyarıcılarla takviye ediliyor görüntü. Seyirlik kılınıyor, anlamı seyrekleştiriliyor.

Televizyonun açmazları yetmezmiş gibi sosyal medya hoyratlıklarına maruz kalanlar için Soma'daki yas, henüz kolektif bir yasa dönüşemeden, kolektif beyin hasarını görünür kıldı.

Zira bu facia vesilesiyle, oy vermediği partiye oy veren insanların çocuklarına kadar ilenen, facianın olduğu yerde seçim sonuçlarından hareketle işi 'müstahak' hükmüne bağlayan, duyarlılık adı altında medyatik köpükleri üzerimize boca edenlere kadar, bir dizi sosyal faciaya da tanıklık edildi.

Freud bazı sözümona 'ilkel' halkların büyü ritüelleri ile nevrotik kişiliklerin davranışları arasında bir paralellik kurmuştu. Oysaki 'ilkel' olarak nitelendirilen o halkların hiçbirinin sicilinde; eğitimli bilim adamları, teknolojinin ruhbanları, akılcı üretimin rasyonel çobanları ve orduların modern teknolojilerinin yol açtığı toplu ölümlerle mukayese edilebilecek bir uygulamaları yoktu.

Küresel çapta resmi olarak onaylanmış bir deliliğin siyasi, iktisadi ve sosyal çürümüşlüğü ile baş başayız. Başımıza geleni, siyasetten tenzih etmenin ya da siyaseti alıkoyarak onunla baş etmenin imkanı yok.

Siyaset her zamankinden çok daha fazla bir biçimde daha adil bir yaşam için gerekli.

Her siyaset, olandan başka bir şey yapma buyruğu getirir. Eğer mevcut kurumlar sorgulanmıyorsa, onları daha adil kılmak için geliştirme projeleri yapılmıyorsa, siyaset de yapılmıyor demektir.

Bizlere geçen yüzyılın esaslı sorularına, kanlı ve yanlış cevaplar vermekle mahir ideolojik dogmaların sloganik tekrarları değil; tüm insanlık için adaleti yücelten sahici bir siyasetin kendisi gerekli.

Her felaketin acı bir işaret olarak yüzümüze vurduğu gerçek de bu.

[email protected]

@_aydinali