Yatırımı neye yapmalı
Son aşamada her şey insanda başlayıp insanda bitiyor. Hiçbir yatırım insana yapılandan daha değerli değil. Mülkiyet gelip geçicidir, değer kalıcı. Birikimleriniz erir, ektiğiniz ürünü sel basar, evlerinizi deprem yıkar, hayvanlarınızı salgın hastalıklar telef eder, ummadığınız anda ve beklemediğiniz biçimde bir ömür biriktirdikleriniz bir anda uçup gider elinizden ama insana yaptığınız yatırım döner dolaşır, eninde sonunda karşılık bulur.
Dünya ciddi bir virüs hastalığı sürecinden geçiyor ama ondan çok daha büyük bir hastalığın pençesinde kıvranıyor: Ahlaki yozlaşma... İnsanlık komada. Yaşatmaktan ziyade öldürme üzerine kurgulanmış bir büyük sistem var. Kötülüğün kurumları iyiliğin kurumlarından çok daha fazla değil sadece, iyiliğin kurumlarına kötülüğün sızdığı bir süreci de yaşıyoruz. Silah sanayisi eğitimden çok daha hızlı ilerliyor. İnsan zihnine yönelik çalışmalar bile zihnin kavrama alanını genişletmekten ziyade onu sevk ve idare etmenin arayışı içerisinde. İnsanlığın menfaatine kullanılması düşünülen üretimlerin bile başlangıç tahayyülü, yok etme üzerine kurgulanmış icatlardan geçiyor. Bugün dünyada düşman tehdidi altında bulunmayan hiçbir ülke yok. Kendini tehdit altında görmeyen, beka meselesini kitlelerine anlatma telaşına düşmeyen hiçbir devlet de… Mesele, bekanın nereden tehdit aldığıdır? Dikkatler daha çok dışarıya çevrili ama görünen o ki tehdit asıl içerinden ilerliyor.
Savaş sanayilerine yapılan yatırımlar, tehdidin sadece görünür kısmını oluşturuyor. Bu, gövdeye özgü bir yıkımı haber verir. Ancak sinsi hastalık görünmeden gelendir. Biri kırıp parçalar, öteki hücreleri yok eder. Biri geliyorum der, önlem aldırır; öteki ansızın gelir; biri gelirken davulla zurnayla haber verir; öteki geldiğinde artık çok geçtir. Bugün dünyadaki en büyük kavga nesiller üzerinden yapılanıdır. Mesele gayrisafi milli hasıla değil gençlerin iç dünyasının nasıl doldurulacağıdır. Gençlerin zihinlerine havayla sinen zehir, onlara çevrilmek için depolanan silahlardan çok daha yıkıcıdır. Görülen o ki dünyadaki en büyük savaş nesiller üzerine kurgulanmıştır. Geriye kalan her şey, silah sanayisi de teknoloji de ekonomi de sosyal bilimler de hatta eğitimin bizatihi kendisi de hep nesillerin dönüştürülmesinin aracıdır. Çünkü büyük akıl şunu bilir: İnsanlar ölür ama değerler ölmez ve değerler de ancak nesiller üzerinden geleceğe aktarılır. Bu sebeptendir ki bir ülkenin gelişmişlik düzeyi mevcuda göre ne olursa olsun, ister para, ister savaş stratejisi, isterse teknoloji, hiç fark etmez, istikbali belirleyecek olan güçlü nesillerdir ve yatırım buna yapılmalıdır.
Bekasının tehlikede olduğunu düşünen bir ülkenin işaret parmağını, çevrili olduğu dış düşmanlardan görünmeyen iç düşmanlara yöneltmesi gerekir. O iç düşman kötü alışkanlıklardır; ahlakın bozulması, inancın yozlaşması, madde bağımlılığı, cinayet, suç ve biriktirilmiş enerjinin boşa harcanması hatta kaos zemininde kullanılmak üzere belli mihraklarda depolanmasıdır. Gençliğini kaybeden neyi kazanabilir ki? Gençliğini kaybeden istikbalini daha şimdiden yitirmiştir. Bırakın Türkiye’yi ABD, Rusya, Çin dahil bugün kendini bir başkasına karşı tehdit altında görmeyen herhangi bir ülke var mı? Her ülke için ya gerçek veya olası bir beka meselesi vardır. Ancak büyük devlet ile diğerlerini ayıran sınır, kitlelerinde korku teyakkuzu yaratanlar ile kitlelerini ruh imhasından koruyanlar arasındaki farktır. Bir ülkenin bekasını temin eden yegane şey, nesillerinin umutlarını enerjiye dönüştürebilme becerisidir. Her umudun umutsuzluğa tebdil edildiği, karamsarlığın genel atmosfere dönüştürüldüğü bir ülkenin kendini dış düşmana karşı koruması nasıl düşünülebilir?
Nesilleri güçlü hiçbir devlet yıkılmaz ama nesilleri kuvvetten düşmüş her ülke daha şimdiden beka sorunuyla karşı karşıyadır. Ölçü mü istiyorsunuz? Geçmişteki birkaç on yıl ile karşılaştırınız? Hayaller artmış mı azalmış mı? Yaşama enerji artmış mı azalmış mı? Ahlaki yozlaşmada geriye gidiş mi var, ilerleme mi? Suç oranları düşmüş mü yükselmiş mi? Başka yere niye gidelim ki? Bu soruların cevabı nesilleri de beka meselesini de açıkça ortaya koyar. Öfke, şiddet, saldırganlık eğilimi yaygınlaşıyorsa evet beka sorunu vardır. Gençler arasında uyuşturucu yaygınlaşıyor ve uyuşturucu kullanımında yaş oranı gittikçe düşüyorsa, evet beka sorunu vardır. İdealizmin yerini kolektif şehvet almışsa evet beka sorunu vardır. Zihinler daralmış, ufuklar sönükleşmişse evet beka sorunu vardır. İdealler geri çekilmiş, dünyayı kurtarmaktan ülkesini kurtarmaya, oradan ailesini ve hatta sadece kendini korumaya büzüşmüşse, evet, elbette beka sorunu vardır. Beka sorunu savaş tehdidi değildir, nesillerin bozulması tehdididir. Gençlerinin haktan hukuktan soğuduğu, adaletten uzaklaştığı, diğergamlığın yerini bencilliğin aldığı bir toplum elbette beka sorunu yaşar.
Devletler beka sorununu halletmek istiyorsa nesillerini korumalı, ona yatırım yapmalıdır. Maddi mülkiyeti değil, sağlam bir inancı, olgun bir ahlakı, değişmez bir karakteri miras bırakmak geleceğe güvenle baktırır hatta bu ikinciler, birincinin de teminatıdır. İnancı olmayan, ahlakı çürümüş, karakteri buharlaşmış bir nesle dünyanın tamamını miras bıraksan ne olur, birkaç yılda çarçur eder, köşeye çekilir.
Bir devlet beka sorunu yaşıyorsa gençlerinin gözlerine baksın. Oradaki umut sönmüşse başka sorun aramaya gerek yok. O ışığı parlatmaya baksın. Gözlerdeki ışık sönünce dünyanın bütün elektrikleri onu gördürmeye yetmez. Göz ışıyınca hangi karanlık onun karşısında durabilir ki? Türkiye’nin beka sorunu yoktur, ahlak sorunu vardır ve yatırım tam da oraya yapılmalıdır.