Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ağustos 2023

Yazıcı

Dünyaya düşen çığlık olduğumuz hissi bir gece aralığında ansızın bastırıp yoklayınca bizi, bu duygu hâlinden kurtulmanın çarelerini ararız. Adımlarımızı yere sabitlediğimizde gelen boşluk algısı, takvimlerin yüzümüzde gölgelendiği izlenimi, yolculuğumuzun meçhule ilerleyen seyri, yükselirken ruhunu çürüten mekânların bıraktığı yok etmişlik tesiri çaresizliğimizin uzantılarıdır. Çölün susuz bıraktığı insansa daima serabını arayacaktır. Neticede herkese selâmette hissettiren bir serabı var. Ruhun yoksunluk ve boşluk duygusundan kurtulması için kendinde tutunacak ve sığınacak bir yer bulması lâzım. Bu ise fıtratın sunduğunu çoğaltmakla mümkün...

Stefan Zweig Mürebbiye’sinde birbirine sürtünüp geçen insan kalabalıklarının tam olarak duygularına hâkim olamadıklarını gözlemler ve çoğalabilmenin yolunun yazmaktan geçtiğini söyler (s. 28). Kişinin ezel meclisinde fıtratına damlatılan bir mürekkep lekesi varsa onun felahı yazmaktadır. Ancak mutlak bir tesir altında kök salan, kendinden katamayan, tekrar ve etkileşim üzerinden varlık ortaya koymakta ısrarcı olan bir yazma hâli değil bu. Hermann Hesse’nin tabiriyle aktarabileceği bilgiyle iktifa etmeyerek keşfedilebilir, yaşanabilir, mucizeler yaratabilir bilgeliğe talip olan (Siddhartha, Can Yay., s. 139) bir serüvenin biçimlendireceği yazma tavrı. Gönül deşarjının ruh doygunluğuna, hazzın bilince terfi edeceği bir güzergâh takibi… Çünkü yazdıkça anlamına yaklaşan insan tanımlayabilir ancak kendisini, tamamlayabilir. Kelimelerin de birer frekansı olduğunu ve kimi kelimelerde şifa kuvveti bulunduğunu yalnız yazan insan fark edebilir. Yazının onarıcı yönünü sezebilen ruh, hayatın seçilebilir tarafları olduğunu da görebilir. Ancak her güzel şey gibi yazmak da bir bedel talep eder. Hikâyesini yazıya dönüştüren, yaşamayı değil de yazmayı seçmiştir çünkü yahut yaşadığını kâğıda içirirken kendinden kopmayı…

Yazmak farkındalık seviyesine ulaştığında insana, tabiata ve eşyaya kelime üzerinden bakmayı öğrenir yazıcı. Taşların cevherini bilerek onları atölyesinde işleyen usta yahut tabiat ananın müşfik eteklerinden mahsul deren bir çiftçi gibidir kelimenin gayede tecessüm ettiği yazarın hâli. Anton Çehov ne güzel özetler Martı adlı kitabında bir yazarın lisanından yazanın hâlini (s. 42):

“Bir çalışmayı bitirdiğimde dinlenebilmek, havasından çıkmak için tiyatroya ya da balık tutmaya koşarım. Ama hayır! Demir gülleye benzeyen bir şey kafamın içinde yuvarlanmaya başlamıştır bile. Yeni bir konu masaya sürükler beni ve dinlenme fırsatı bulamadan bir kez daha yazmaya koyulurum. Bu böylece sürüp gider… Kendimden rahat yoktur bana. Tanımadığım birilerine bal vermek için kendi hayatımı yok ettiğimi, en güzel çiçeklerimin tozunu yağmaladığımı (…) hissederim.”

İşte yazar için yazmak, var oldukça tamamlanması muhtemel bir eylem olmaktan çıkar zaman içinde. O yakaladığı her resmi sözcüklerine dökerek kaydeder hafızasının mahzenine, sözcüklerin ördüğü bir ip yardımıyla çeker onları dışarı. İşitsel yanını geliştirmeyi öğrenir. Renklere ve cisimlere aşinalığı kelimeleri kadardır, sonra ancak isimleri söylendiğinde hatırlayabilir suretleri. Yazmak, harflerin ördüğü bir kozaya girerek ruhun kelebek ânına değin orada gönüllü kalmaktır. Bu sebeple insanın içinde insandan ayrılan, seslerin içinden söz ayıklayan devasa bir yalnızlığı vardır artık yazarın. Kendini tümcelere adayan yazar için bir can ile bir araya gelerek sözcükleri kahvenin tüttüğü masaya koymak hayat molasıysa da gayesi değildir hayatın. Orada sözcüklerin aslî vatanına, seyrine, çerçevelediği alanlara dair bir hasbihâl yoksa yüktür zamanın erittiği dakikalar sol yanına. Bu sebeple her yazar bir parça başkalarıyla, çokça kendisiyledir aslında. Tezer Özlü, Leylâ Erbil’e mektuplarında “yazı yazmak için bütün dünyayla ilgiyi koparmak gerektiğini” söyler (21 Haziran 1982). En kalabalık anlarında bile kimsenin görmediği bir ıssızlığı vardır yazarın. Öyleyse gönülsüz bir hürriyetten vazgeçip gönüllü bir esarete kulaç açmak değilse nedir yazmak? Dünyayı efendim, yazmak eylemi üzerinden okumak…

Selam ile.