Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

12 Temmuz 2023

​Yeniden düşünmek...

Optimar'ın 2019'da yaptığı ankete göre Türkiye nüfusunun %89,5’u kendini Müslüman olarak tanımlıyor.

Tabi ki tam olarak bu oranı, tek tek tüm vatandaşlara bile sorsak gerçek manasında ortaya çıkarmak mümkün değil.

Yani “kalplerdekini yalnızca Rabbimiz bilir” demekle ve kendini Müslüman olarak ifade eden herkesi dinimizin de gereği olarak öyle kabul etmekle mükellefiz.

Müthiş bir oran bu karşımızdaki. Aynı dine inanan ve dünya ile ahiret hayatı için bu dinin kural, emir, yasak ve isteklerine tabi olmaya inandığını ifade edenler tarafından oluşturulan hemen hemen 75 milyonluk bir insan topluluğu. Her ne kadar siyasi, ameli veya itikadi meselelerden ötürü çeşitli iç bölünmüşlükler olsa da aynı Allah, Peygamber ve Kitap’a inanan muazzam bir birlik.

Fakat bu toplulukla alakalı karşımıza çıkan bir başka önemli oran var ki bu yazının da asıl merkezinde o var. Topluluğumuzun sadece %5’i şimdiye kadar en az bir defa olmak üzere Kitabımızın mealini okumakla ilgilenmiş. Yani Yaratıcısından gelen mesajı parça parça, herhangi bir bütünlük içermeyen şekilde, çeşitli ağızlardan duymayı; birebir metin olarak önce baştan sona okumaya, sonra da hangi sebeplerle bu mesajların geldiğini kavramak adına tefsirlere yönelerek iyice anlamaya tercih etmiş.

Dünya ve ahiretimiz yani sonsuzluğumuz adına doğrudan Yaratıcı’dan geldiğine inandığımız bir mesaja nasıl oluyor da böyle bir muamelede bulunuyoruz, anlamak mümkün değil.

“Yaratıcısı, ahireti, varlığı, sosyal görevleri hakkında düşünmesi gereken on 75 milyon insanın mesajı okumadan bunları nasıl be ne denli doğru yapabilir” diye düşünüp kendime sorduğumda cevap bulamıyorum.

Bunları düşünmeyen bir toplumun bilimden, siyasete, ekonomiden, edebiyata, sanattan sanayiye başarılı olması aynı şekilde mümkün olmadığı gibi, başaramayanların bunu başarabilip kendine doğru ya da yanlış fark etmez bir yol çizip, bu yolun gösterdiği istikamette samimiyetle yürüyenlerin, yolları doğruysa gölgesinde, yoları doğru değilse baskısı ve zulmü altında kalmaları da dünya tarihinin bize defalarca gösterdiği çok net bir sonuç olarak karşımızda duruyor.

Bizim medeniyetimiz Batı’nın en karanlık dönemde olduğu bir zaman aralığında bunu başarıp, istikametinde yürüdüğü doğru yolda gölgesine diğer medeniyetleri almış, dünyayı değiştirmeye muvaffak olmuş fakat daha sonra Kitabımızın oku ve düşün emirlerini terk etmesi üzerine gücünü yitirmiş, en nihayetinde Batı’nın gerisine ve zulmüne düşmüş bir medeniyet.

Batı’nın Kitabına kendi dilinde yönelmesi, bunun için onları kitaplarından uzak tutan dinamiklerle savaş vermesi sonrası ortaya çıkan “Kitaplarının resmen menfaatler uğruna tahrif edildiği gibi kendilerine anlatılanlarla tahrife rağmen Kitabın içinde yazanlar arasındaki farklılığı” gerçeği, onları Kitaplarını terk etmeye ve dinlerini düzenleyici bir üst kimlikten tülden ince bir kültürel değer olarak kabul etmeye sürükledi. En nihayetinde de bir önceki yazımda ifade ettiğim üzere “Tanrı Öldü” noktasına, yani asırlarca siyasi ve iktisadi menfaatler uğruna tahrif ettikleri dinlerinin var olduğunu iddia ettikleri tüm hayali sütunlarının yıkılışına ulaşıp her şeyi inkar yoluna saptılar.

Tahrif edilmiş dinlerini yine bir nebze olsun halkların kontrolünde ya da birlikte tutulmalarında bir harç olarak kullanmak için yadigari bir kültürel bir ananeye çevirip yollarının kenarına çektiler. Yeni dinleri “Akıl” olunca hızla vicdanlarının yerini de nefisleri, ihtirasları aldı. Yeni tuttukları yola öyle ihlasla sarıldılar ki Sünnetullah gereği ahiretleri berbat olsa da bu dünyada güçlü olmayı başardılar ve önlerindeki tüm medeniyetleri baskı ve zulümle kontrol altına aldılar.

Bu yolculukta en önemli iki aktör tabi ki de bilim ve ekonomi oldu. Birbirini besleyen bu iki güç insanın iç dünyasını sömürmekle iş gören bir canavara dönüştü ve tüm dünyayı emrine soktu.

Biz Müslümanlar da bu canavarlar medeniyetine tahrif edilmemiş Kitabımızın ışığında düşünerek, anlayarak, kavrayarak bir yol haritası oluşturup, yeniden bilimde, sanayide, ticarette, sanatta, siyasette vb. her alanda önde gelen adil ve insani medeniyet oluşturmak varken onlara özendik. Katilimize aşık olduk.

Gördüğünüz üzere iki asırdır bu kafan çıkamadığımız, başka alternatif yok sandığımız için de başarısızlığımız devam ediyor.

Bu kafadan çıkmanın ve alternatif üretmenin tek yolu düşünmekte… Hani şu okumadığımız ama içinde yazan her şeye iman ettiğimizi iddia ettiğimiz Yüce Kitabımızın 700’den fazla ayette bizi sevk ettiği düşünmek fiilinde…

Bilimi, ekonomiyi, ticareti, sanatı… hepsini yeniden Kitabımızın ışığında düşünmemiz lazım. Aksi takdirde bu cendereden çıkış yok. Hele ki onların bu sistemi ayakta tutan en büyük iki faktöründen biri olan ekonomi alanında “yeniden düşünmeden” asla başarmamız mümkün değil!

Arkamızda bıraktığımız müthiş bir tarih var. Bunu daha önce başarmıştık. Tekrar başarmamız zor olsa da mümkün. Batı nasıl Antik Yunan’a dönüp her şeyi en baştan ele alıp bu noktaya ulaşmayı başardıysa biz de altın çağımıza dönüp, ders alıp, kullandıkları yol haritasını günümüz dünyasına uyarlayabilir ve gerçekten bu mesele hakkında ıstırap çekecek kadar samimiyetle düşünür ve aksiyona geçersek başarabiliriz…