Dolar (USD)
32.24
Euro (EUR)
34.79
Gram Altın
2430.64
BIST 100
10268.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Ekim 2013

YETMEZ AMA\u2026

Yetmez ama evet.. Bu slogan referandumun kilidi olmuştu. Birçok kişinin beklentisinin tam karşılanmamasına rağmen sürecin devamı, yönetimdekilerin iyi niyeti gibi faktörlerle referanduma evet denilmişti. Sonuçta da o kritik eşik aşılmıştı. 30 Eylül tarihinde açıklanan yeni demokratikleşme paketi kimilerine göre yetmez ama evet, kimilerine göre dağ fare doğurdu, kimilerine göre ise ihanet belgesi. Bu üç ana görüşün dışında alt başlıklarda farklı görüşler ileri sürülüyor. Yapılan her yeni iyileştirmeyi, her haksızlığın giderilmesini, her kazanımı yetmez ama evet olarak kabul ediyor ve yapılan her iyileştirmeyi ülkemiz adına kazanç olarak kabul ediyorum.

Burada asıl dikkat çekmek istediğim husus ise seçim sistemi ve başörtüsü konusu. Seçim sistemi konusunda 3 öneri sunuluyor. Keşke mevcut %10 barajını düzenleyen sistemi hiçbir şekilde gündeme almasalardı. Hepimizin kabul ettiği "temside adalet ilkesinin" katili olan bu sistemin şıklar arasında olması bile kabul edilebilir değil. Zira bizde iyi bir şey yapmak yerine mevcuda sıkı sıkı sarılmayı şiar edinmiş bol miktarda "laik, muhafazakar, ulusalcı, aydın, liberal vs." bulunmakta. Korkum odur ki bu üç görüşten diğer ikisi siyasi ekonomik ve sosyal beklenti içerisinde olanlarca "şahsi geleceklerinin kestirilememesi" nedeni ile bay-pas edilerek mevcut sistemin devamında konsensus sağlanması büyük ihtimal olarak görünüyor.

Sistem değişecek ise Haziran 2014 tarihine kadar bu düzenlemenin yapılması gerekir. Zira seçim konusunda yapılan düzenlemelerin seçimlerden 1 yıl önce yapılmış olması gerekiyor. Genel seçimlerin Haziran 2015 tarihinde yapılacağını varsayarak bu tarihi veriyorum. Bu durumda yaklaşık 9 ay var ve Sayın Başbakan tartışalım dedi. Ne yazık ki dağ fareyi bu tartışmada doğuracak. İstemeyüzcüler tartışmak yerine onlarca bahane üretecekler. Hiçbir şey bulmazlar ise bu konuyu Anayasaya havale edelim diyecekler. Nasılsa Anayasa yaptırmamak içinde her türlü şey yapılıyor. Anayasa dehlizine giren her şeyin kaybolduğu üzere bir seçim bir seçimdir. Hayırlısı ile haziran 2014 atlatılırsa 2019 kim yaşar kim yaşamaz orası meçhul. Bu nedenle keşke mevcut sistem hiç şıklar arasına alınmasa ve de muhalefetinde önerileri ortaya çıksa ve mevcut sistem değişse. Temenniden öte görünmemekle benim bu konudaki önerim yasama ile yürütmenin ayrılması ayrı ayrı seçimlerle belirlenmesi, yasama organının seçiminde dar bölge ve barajsız bir seçimin yapılmasıdır. Yürütmede de en çok oyu alan kişinin meclis dışından kabinesini oluşturmasıdır. Bunun için Anayasa değişikliği gerekmekte olup en yakın dönem olan 90 lı koalisyon/kaos yıllarını tekrar yaşamak istemiyorsak bu konunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Temsilde adaleti sağlarken yönetimde istikrarında göz ardı edilmemesi için bu önerimi özellikle dikkatlere sunuyorum.

Başörtüsü konusuna gelince; hükümet bu konuda lütufta bulunmadı. Hükümet bu konuda muktedir olamadığını Başbakanın ağzından tekrar tüm dünyaya söylemiş oldu. Bir kısım kenenin bu ülkenin hala kanını emmeye devam ettiğini istediklerini yaptırmaya hala muktedir olduklarını farklı cümlelerle söyledi. Bana göre açılım başörtüsünün içine sıkıştı. Sadece başörtüsü değil "kılık-kıyafet" özgürlüğü konusunda kocaman bir adım bekliyorduk Sayın Başbakandan. "Ama" demeden açıklama yapabilseydi. Muktedir olmuş diyecektik. Sayın Başbakanın İstiklal Marşının ilk kelimesinde geçtiği ve konuşmasında belirttiği üzere "Korkma" diyorum Sayın Başbakana. Seni iktidara taşıyan kitlenin beklentisi bu. Korkma, özgürlük anıtı dikmek istiyorsan "korkma". Üniformalı olanlar dışında tüm kamu kuruluşlarında başörtüsü serbest oldu diyor Sayın Başbakan. Asker, Polis ve Hakim Savcı bunun istisnası. Bana korkmayan birisi bunun gerekçesini açıklayabilir mi? Yarın başka bir aklı evvelin çıkıp bunu 367 kararında olduğu gibi yorumlamayacağının ve yasak olmadığı halde Sayın Başbakanın ağzından yasaklanan "başörtüsünün" yarın daha da genişletilmeyeceğinin garantisi nedir? Sayın Kılıçdaroğlu Kürt/Alevi kimliği içine hapsedilip farklı söylemlere hapsediliyor. Sayın Başbakan da kendi kimliğinin bir parçası olan başka bir konuda yasak getiren Başbakan pozisyonuna düşürülüyor. Evet Sayın Başbakanım korkmayın Terörün Finansmanının Önlenmesi hakkında kanunda da size korkmayın demiştik. Farkında mısınız bilmiyorum ama korkular 11 yılı alıp götürdü bu ülkenin güzel insanlarından. Hala beklenti içinde ve eşit olacakları günü bekliyorlar. Sizden AVM istemiyoruz, kredi de istemiyoruz, dünyalık da hiçbir şey istemiyoruz. İsteğimiz eşit insanlar olarak bu ülkede yaşamak. Başörtülü bir kişinin yargılanma hakkı var ama yargılamada bulunma hakkı yok. Avukat olabilir ama hakim-savcı olamaz. Neden? Şimdi birçok aklı evvel çıkacak ve diyecek ki; yargılamanın asli unsuru olan ve bir ayağını oluşturan avukatlar neden başörtülü olabiliyor. Hakim savcı olmuyor ise avukat ta olmamalı. Sizin kurduğunuz mantık üzerinden bu bakış açısı doğru bir bakış açısı Sayın Başbakanım. Özgürlüğü/eşitliği bir başka bahara bıraktınız, biliyorsunuz ki bu güne kadar hiçbir yeri yakıp yıkmadık bundan sonra da yakıp yıkmayız, ancak korku duvarının üzerine koyduğunuz bir sıra tuğla ile bugün biz daha zor nefes alıyoruz. İade ettiğiniz haklar ile ortadan kalkan adaletsizlikler ile seviniyor, hakkı iade edenler için mutlu oluyoruz. Ama kendi adımıza da içimiz kan ağlayarak.

Başörtüsü başta olmak üzere diğer konularda sayın başbakana bundan sonra taleplerimizi daha ısrarlı ve yüksek sesle dile getirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde bizim mahallenin sorunları soğuk Ankara'nın soğuk gecelerinde kaybolup gitmeye devam edecek.