Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Kasım 2019

Yıkanmış eller cemaati

Yahudiler yemekten önce ellerini büyük bir itina ile yıkarlar. Bu onlar için yasadır… Kutsal yasa.

Yahudiler için yasa ne anlama gelir? Varlıklarını sürdürmenin teminatı. Seçilmiş ırk olmalarının sonucu. Bu bakımdan yasa sadece kendileri içindir. Başkaları için asla! Yasayı uygulayacak, anlayacak ve yorumlayacak olan sadece kendileridir.Çünkü Tanrı “yasa”yı sadece onlar için indirmiştir. Başkaları yani öteki/ goyim için değil. Goyim istese de yasaya tâbi olamaz.

Bir diğer açıdan Antik Yunan için logos/akıl ne ise Yahudiler içinde nomos/nâmus/yasa odur. Lakin bir farkla: Antik Yunan’da “logos” belki övünme vesileleridir ama inhisarlarında değildir; logos herkes içindir.

Şimdi gelelim asıl sorumuza: Bu yasa ne işe yarar? Tek bir işe : “yarar” sağlamaya. El yıkayanlar, yani kutsal yasaya uyanlar arasında “cemaat” duygusu oluşturmaya. Somut davranışları vasıtası ile aralarında ortak bir payda oluşturmaya.

Kısacası “yıkanmış eller cemaati” oluşturmaya…

Gelelim can alıcı soruya: “Yarar” oluşturan bu yasa ayrıca “değer” oluşturur mu? Diğer bir ifade ile somut davranış kalıbındaki bu yasa “ahlak”i bir nitelik taşır mı?

Asla!

Buradan hareketle mütefekkir İsmail Raci Faruki somut davranış niteliğindeki hiçbir eylemin ahlaki olamayacağını vurgular. O’na göre sadece somut davranışın etkisine yani sonucuna endeksli hiçbir yasa “ahlak” içermez. Sadece yararlı olur, o kadar.

Faruki bunu failin niyetine bağlar: Failin niyeti ahlakın dayanak noktasıdır.

Hz. İsa’nın risaletinden önce Yahudiler kendileri için yararlı olacak bir kurtarıcı bekliyorlardı. Onları, insanlık için sunulacak yüksek değerler değil, kendi ırkları için gönderilecek bir rehber ilgilendiriyordu. Hazır ellerinde “yasa”da vardı. Gelecek olan kurtarıcı yasayı uygulayıp onları esaretten kurtaracaktı. Hz İsa Allah tarafından görevlendirildi ve tebliğe başladı; lakin gelişme, seyri itibariyle Yahudileri sükût-ü hayâle uğrattı. Zira gelen bu mesih yasayı bir kenara koyuyor yalnızca ahlaktan söz ediyordu. Dahası evrensellikten dem vuruyordu…Oysa yasa onlar içindi, onlarda kendileri için… İnsanlık umurlarında bile değildi.

Sonunda Yahudiler İsa Peygamberi, kendilerini esaret altında tutan Romalı valiye ihbar ettiler.

Çünkü Hz. İsa yararlı işler yapmıyordu…

Bir failin eylemi, sonucu itibariyle faydalı olur yahut olmaz. Bu sonuç kendi başına o eyleme ahlakilik sıfatı katmayacağı gibi insanlığa hiçbir yüksek değer de sunmaz. Burada dikkate alınması gereken husus failin niyetidir.

Mesela kötü bir niyetle adil bir sonuç elde edilse bu “yararlı” olabilir ama asla ahlaken “iyi” değildir. Keza yine iyi bir niyetle kötü sonuç da elde edilmiş olabilir. Bu ahvalde belki “yarar” yoktur ama ahlaken “iyi”bir eylemdir.

Çünkü eylemin ahlaki olması sonucunun yararlı olmasına bağlı değildir.

Eylemin niyetdeki ahlakiliği/iyiliği açısından Hz. İsa komşuyu sevmenin önemine işaret ederken;komşuya iyilik yapmaya teşvik ederken kimliğinin ehemmiyetinin olmayacağını ilan ediyordu.

Bu ise Yahudilere ters geliyordu. Zira yasanın şekli uygulayıcıları olarak, onların, içselleştirilmiş bir ahlakı kabul etmelerini beklemek zaten mümkün değildi. Bu ahvali İsmail Raci Faruki “Hıristiyan Ahlakı” isimli eserinde çürüme ve nihilizm olarak niteler. Zira onların ellerinde yasanın değerlerle tüm temasları kesilmiş, ahlak alanı boşaltılmış, kuru bir kabuğa dönüştürülmüştür.

Ne garip asırlar sonra gelen filozof Nietzsche’de Batı/Hıristiyan dünyasını “Tanrı öldü” mottosu altında dekadans yani çürüme ve nihilizm ile suçlayacaktır.

Yasanın sadece kabuğunun kaldığı buna mukabil ruhunun öldüğü; ahlakla bağlarını kopardığı; sadece yararın peşinde koştuğu şartlarda insanlığa verebileceği hiçbir yüksek değeri bünyesinde bırakmaz. Zevahir kurtarılsa bile adaletsizlik eylemin altında pişgince sırıtmaya devam eder.

Tıpkı yıkanmış ellerini mazlum Filistinli çocukların kanları ile bulayan Yahudi siyonistler gibi.

Peki,ya onların bu zulümleri karşısında destek veren Hıristiyanlar! Dahası sessizliğe bürünmüş olan Müslümanlar!

Evet bunlar acaba yasa-ahlak ilişkisinin sırrına gerçekten vakıf olabilmişler mi?