Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Ekim 2019

YÖK, üniversiteler ve öğretmen yetiştirme çılgınlığı  

12 yılda eğitim fakültelerinin sayısı plansız ve altyapıdan yoksun şekilde üç katına çıkarıldı. Türkiye’de sayısı 93’e ulaşan eğitim fakültelerinde azaltılan kontenjanlara rağmen şu an 221 bin 530 lisans öğrencisi eğitim görüyor. Yani yıllık yaklaşık 50 bin öğretmen adayı mezun oluyor. Eğitim Fakülteleri dışında öğretmenliğe kaynak olan Fen Edebiyat Fakültelerinde ise 433 bin lisans öğrencisi eğitim görüyor. Bunların sadece yüzde birlik kısmı akademisyen kadrosu elde edebilirken geri kalanı üniversitelerin ve akademisyenlerin geçim kapısı işlevi gören pedagojik formasyon programlarından ders alarak öğretmen olma hakkı elde ediyorlar. Yani her yıl 50 binin üzerinde öğretmen adayı da öğretmen olma umuduyla fen edebiyat fakültelerinden mezun oluyor. Ülkenin acil öğretmen ihtiyacı varmışçasına başta Eğitim Fakülteleri olmak üzere Açık Öğretim, İlahiyat, Fen-Edebiyat Fakülteleri ve Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi durmaksızın öğretmen yetiştiriyor.

Yani şöyle özetleyebiliriz: Hâlihazırda 417 bin öğretmen adayı atama beklerken öğretmen olmak üzere okuyan 650 bin civarında üniversite öğrencisi bulunuyor. Böylece birkaç yıl içinde 1 milyonu geçen sayıda öğretmen adayımız olacak. MEB’in öğretmen ihtiyacı ise 97 bin ve yılda sadece 20 bin öğretmen alıyor. Ayrıca sistemdeki öğretmen fazlalılığı gerçeği ayrı bir sorun olarak ele alınmayı bekliyor. Devletçe istihdam edilmediği için KPSS puanı olan 417 bin öğretmen adayına özel okullarda asgari ücret karşılığı, devlet okullarında ise ücretli öğretmenlikle asgari ücretin altında sömürülmek düşüyor. 24-25 yaşına kadar okul sıralarında zaman geçirdiği için eğitimi dışındaki mesleklere ve çalışma koşullarına yabancı şekilde yaşayan atanmamış öğretmen adaylarımız acımasız piyasanın ucuz iş gücü haline getiriliyor.

Bu sınırsız, kontrolsüz öğretmen yetiştirme çılgınlığı nasıl başladı?

1996 yılında getirilen 8 yıllık zorunlu eğitimin ortaokullarda öğretmen açığı yaratması nedeniyle eğitim fakültelerine normal eğitimin yanı sıra ikinci öğretim bölümleri açıldı. Bu öğrenciler 2000 yılından itibaren mezun olmaya başlayınca arz talep dengesi bozuldu ve devlet önce DMS sonra KPSS ile öğretmen atamaya başladı. Ancak tehlikenin farkına varılmamış olunmalı ki hızla eğitim fakülteleri ile pedagojik formasyon sertifikasıyla öğretmen olma hakkı verilen fen edebiyat fakülteleri açılmaya devam etti. Gelinen noktada da ihtiyacın on katı öğretmen adayı birikmiş oldu. Devlet artık öğretmen adaylarını eleyebilmek için sadece KPSS puanı ile yetinmeyerek alan sınavlarından mülakat uygulamasına ve staj puanlamasına kadar pek çok yol ve yöntemi devreye sokma gereği duyuyor. Sorumluluk makamında olanlar da nihayet gidişatın ürkütücü sonuçlara doğru gittiğini gördükleri için son birkaç yıldan beri bir takım önlemler almaya çalışıyorlar. Fakat esaslı çözümler üretmenin önünde yaklaşım sığlıkları ve yanlışları olduğu gibi kurumsallaşmış çıkarlara dayalı engeller de bulunuyor. Devlet son 10 yılda çılgınca bir şehvetle her şehre üniversite açarak korkunç bir istihdam fazlası yaratırken üniversiteler de pedagojik formasyon programlarından kazandıkları ciddi gelir kapısından vazgeçmek istemiyorlar.

Önlem alayım derken yapılan yeni yanlışlar

2012’de YÖK radikal bir karar alarak fen-edebiyat fakültelerinin pedagojik formasyon programını kaldırdı ve artık bu fakülte mezunlarının MEB’de öğretmenlik yapamayacaklarını duyurdu. Aynı zamanda eğitim fakültelerinin ikinci öğretim programlarını da kaldırdı. O yıl fen edebiyat fakültelerinin matematik, fizik gibi önemli bölümleri hiç kimse tarafından tercih edilmedi ve kontenjanları boş kaldı. Ertesi yıl tepkiler karşısında geri adım atan YÖK, bu kararından döndü ve fen edebiyat fakülteleri için pedagojik formasyon programlarını tekrar açmak zorunda kaldı. Öğretmen istihdamında arz-talep dengesini kurabilmek için bu kez eğitim fakültelerinin orta öğretime öğretmen yetiştiren bölümlerini kapatma, fen-edebiyat fakültelerinin de pedagojik formasyon programları devam etmek kaydıyla kontenjanını yarı yarıya düşürme kararı aldı. Fakat burada şöyle bir trajikomik durum ortaya çıktı: Liselerde matematik, fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya gibi dersleri okutacak öğretmenler artık eğitim fakültelerinde öğretmenlik eğitimi alan kişilerden değil fen-edebiyat fakültelerinde 24 kredilik pedagojik formasyon sertifikası alan kişiler arasından atanacaktı.

Sistemin, zincirleme şekilde birbirini etkileyen bir çürüme içerisinde ülke geleceğine ve insanına zarar verdiğine dikkat çekmemiz gerekiyor. Zira ciddi bir kalite, planlama ve vizyon eksikliğiyle günü kurtarmak amacıyla yapılan reformlar yaraya merhem olmadığı gibi hastalığın süresini ve şiddetini artırıyor. Kamu personel rejimi, istihdam politikası bu kadar savruk, plansız ve kontrolsüz olamaz.