Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Zafere doğru

Zafer, rehavete düşmeden daima çalışanlarındır. Galibiyet, zafer sarhoşluğuna kapılmayanlarındır. Muvaffakiyet, gayret kemerini kuşananlarındır. Başarı, sefere çıkan ama zaferi Allah’tan bekleyenlerindir. Hüner, Celâleddin Harizmşah gibi “Görevim savaşmaktır. Galip etmek, Rabbimin iradesidir.” diyebilmektir. 14 Mayıs’taki seçimde ilk zafer kazanıldı. Bunu hazmedemeyenlerin işlediği rezaletler, hepimizin malumu, ibretlik! Depremzede vatandaşlarımıza yapılan çirkinlikler, vicdanları yaraladı. ‘Demokrat’, ‘hoşgörülü’ ve ‘herkesi kucaklayacağını’ iddia edenlerin, gerçek suratlarını gördük.

Pazar günü gazetemizde yayımlanan “Milliyetçiler, CHP’ye Hiçbir Zaman Güvenmedi” başlıklı yazım ilgi çekti. Tarih boyunca Türk milliyetçilerinin CHP’ye itimat etmediğini belgelerle anlatmıştım. Son on günde yaşadığımız hadiseler, haklılığımızı gösteriyor. CHP, tarih boyunca muhafazakârlarda, dindarlarda, milliyetçilerde itimat hissi uyandırmadı. Bunun için 73 yıldır muhalefette! Bu gidişle ömrü billah iktidar yüzü de göremeyecek. Bu konuda geniş araştırmalar yapılmalı. Sebebi sorulmalı. Partinin milliyetçi ve muhafazakârlarla ezelî çetin imtihanı, tez mevzuu olmalı, hatta kitaplaşmalı.

Milletimizin dinî ve millî değerleriyle harp hâlinde olan bir mevkutede yazan komik oyunların ve filmlerin sanatçısı, son köşe yazısında “Türk halkı ‘Sol’u sevemedi. Ben kendimi bildim bileli bu böyledir.” diyor. Şüphesiz ki bu tespit doğrudur. Hakikaten Türk halkı sol fikriyatı da, solun enva-i çeşidini himaye eden CHP’yi de sevemedi. Hele şimdi terör odaklarına yeşil ışık yakan, onlarla işbirliğini geliştiren bu partiye, milletimiz zinhar ısınamadı. Bu yüzden 73 yıldır 25’lerde çakıldı kaldı. Bahsettiğim yazıyı hevesle okudum. Belki oyunculuktan köşe yazıcılığına terfi eden sanatçı, bir özeleştiri yapar da rahat nefes alır, “Hah, solcular akıllanmaya başladılar.” derim. Ne gezer! Yine halkı suçlamalar, insafsızca karalamalar… Yazının sonlarında bir itirafı da görüyoruz: “Bu ülkede solcu olmak, akıllı adamın işi değil.” Ha şunu bileydin bayım! Keşke değerlerimize yan bakmayan yerli solcularımız, inançlarımıza homurdanmayan komünistlerimiz olsaydı. Kemal Tahir, İdris Küçükömer, Attilâ İlhan gibi akıllı Marksistlerimiz çoğalsaydı. Ama olamaz, zira onlar okuyor, gerçeği araştırıyordu. Doğruyu görünce de hakkı teslim ediyordu. Onlar, gerçek aydınlanmacıydı. Şimdikiler değil! Artık komünist de kalmadı ya! Turfanda kalan beş on sosyalist, PKK ve FETÖ ile dans ediyor, dün diş biledikleri ABD’nin çadırından dışarı çıkmıyorlar. Arada bir canları sıkılınca da ‘gezi’ye çıkıp nostalji yapıyorlar. Ne diyelim, Allah akıl fikir versin, hidayet nasip etsin.

Bahsettiğim ceridede, bazı sözde sanatçılar ve aydınlar, alışkın olduğumuz gibi yine toplu olarak kuyrukları dik tutmaya çalışıyor ve malum yavelerden oluşan bildiriye imza atıyorlar. Ah sizler! Peyami Safa’nın tabiriyle sizi gidi mahutlar! Ne zaman akıllanacak, bu milleti anlayacaksınız? Ne vakit salim kafayla düşünmeye başlayacaksınız? Bir Allah’ın günü, beraber yaşadığınız bu güzel halkın mabetlerine başınızı ne zaman sokacaksınız? Bu köklerden kopuşunuz ne vakte kadar sürecek? Ha bu arada, bu imzacılar arasında, iki tarafı da idare eden ve sağ belediyelere gidip ‘akçeli konuşan’ kurnaz kalemşorlar de var. Ama asıl ayıp, onları davet eden bizimkilerde!

Bugünlerde mizahi bir hikâye yazdım. Tam da günümüzü anlatıyor. Fellik fellik insanlardan kaçan ‘bukalemun’a bunun sebebini sorduğumda şöyle dedi: “Malum biz üstünde dolaştığımız ağacın, bitkinin rengini alırız. Bugünlerde bazı politikacılar türedi ki her renge giriyorlar. Mesleğimizi çaldılar. Aslında renksiz, tatsız, kokusuz ve omurgasızdırlar. Önceki gün kıpkızıl renge bürünmüşlerdi. Dün ise yemyeşil elvanı yansıttılar. Bugün de Turkuaz rengine boyandılar. Rüzgâr gibi küheylana binmiş, Turan’a doğru dörtnala, doludizgin koşuyorlar. Anlayamadığım husus şudur ki, bu şeytani maharete sahip ‘çakma Tarkan’lar, bazı gafil ve cahil kişileri kandırabiliyor. Kimi eblehler, bu kişilerde kendi saf renklerini güya görebiliyorlar. Doğrusu, bukalemun olarak çok garipsedim.”

Şimdi sözüm, kafası karışık, vicdanı bulaşık bazı ‘nankör muhafazakâr’lara! Düşünün, taşının, titreyin ve kendinize, özünüze dönün! Millî çizginizden ayrılmayın, siyaset ve menfaat uğruna ileride utanacağınız tercihlerde bulunmayın. Hayatınız boyunca eserlerini okuyup istifade ettiğiniz üstatları terk etmeyin. Adlarını heyecanla andığınız Alperenlere, Atsız’lara, Başbuğlara ihanette bulunmayın. İslam’ı yaymak adına her türlü eziyete katlanan, senelerce zindanlarda tutulduğu hâlde inancından taviz vermeyen mübarek âlimlerimizi düşünün. Onlara merhametsizce eziyet edenlerle dost olmayın. Cellatlarınıza âşık olmayın! İleride bunu dostlarınıza ve çocuklarınıza izah edemezsiniz. Derin bir mahcubiyet içinde yaşar gidersiniz. Ben 28 Mayıs Pazar günü, herkes gibi sandığa gideceğim. Aziz milletimizin sevdiği ve güvendiği lidere, yani Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a huzur içinde oy vereceğim. Bu tercihte bulunurken yaşayan büyük romancımız Üstün İnanç’ın, “O, bizim Bilge Kağan’ımızdır” sözünü de asla unutmayacağım.