Dolar (USD)
32.45
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2422.64
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Bahçeli''nin Başdanışmanı Hüseyin Sözlü: Biz dik durdukça karşımızda hiçbir güç duramaz

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Başdanışmanı Hüseyin Sözlü gündemdeki konuları Milat için değerlendirdi. Sözlü: “Biz dik durdukça karşımızda hiçbir güç duramaz” dedi.
Bahçeli''nin Başdanışmanı Hüseyin Sözlü: Biz dik durdukça karşımızda hiçbir güç duramaz
16 Kasım 2019 13:34:00
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Başdanışmanı Hüseyin Sözlü gündemdeki konuları Milat için değerlendirdi. Sözlü: “Biz dik durdukça karşımızda hiçbir güç duramaz” dedi.

Milat Özel

MHP Genel Başkanı Başdanışmanı Hüseyin Sözlü, Ekrem İmamoğlu'nun bugüne kadar ki "performans"ından, CHP, HDP, İP ittifakına; Barış Pınarları Harekatı'ndan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a verdikleri desteğe kadar gündemdeki konuları değerlendirdi. CHP'li belediye başkanlarının şovdan öteye geçemediklerinin altını çizen Sözlü, ülke menfaati için Başkan Erdoğan'a destek verilmesi gerektiğini ifade etti.

İBB seçim sonuçlarını ve yeni Başkan Ekrem İmamoğlu yönetiminde yürütülen çalışmalara nasıl bakıyorsunuz? Mesela Barış Pınarı Harekâtı ile ilgili “kafam karışık” derken, Fransa İş Konfederasyonu zirvesinde PKK destekçisi HDP’lileri savunması sizce nasıl değerlendirilmeli?

Tabi ki bizler milli iradenin tecellisine her alanda saygı göstermeyi temel düsturlarımızdan birisi olarak edinmişizdir. Bu bağlamda İstanbul seçmenin iradesine de sonuna kadar saygı duyuyoruz. Birçok yerde olduğu gibi İstanbul seçimlerinin sonuçlarını da doğrudan adaylar üzerinden okumak bizi realist bir neticeye ulaştırmaz. Zira son yerel seçimler bir yerel seçim havasından çok genel seçim havasında geçti dersek çok da yanılmış olmayız. Seçmenler genel itibariyle hizmet noktasında yapılanlara ve yapılacaklara bakarak, projeleri inceleyip değerlendirerek değil, tabiri caizse “taraftar refleksleri” ile oy kullandı ve neticede İstanbul’da HDP seçmeninin de desteği ile Millet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu ipi göğüsledi. Uygulamalara gelince; 7 ayı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen İmamoğlu’nun seçim kampanyasında kullandığı vaatlerin henüz hiç birisi için tek adım atmadığı zaten İstanbulluların da, tüm kamuoyunun da malumu. 20 yıl boyunca ilçe ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış bir kardeşiniz olarak, tecrübelerime de dayanarak bu tespitleri yapıyorum ki; sadece Sayın İmamoğlu değil hiçbir CHP’li belediye başkanı henüz popülizm dışında memleket yararına taş üstüne taş koymuş değildir. Umarım, memleket sevdalısı bir insan olarak temenni ediyorum; bundan sonraki süreç bu şekilde devam etmez ve CHP’li Belediye başkanları popülizm dışında da icraatlar ortaya koymaya başlarlar. Zira bu güzel vatan hepimizin ve yapılacak her olumlu icraat hepimizin yararına olacağı gibi evlatlarımıza da miras olarak kalacak. Çok detaya girmeden örneğin Sayın İmamoğlu’nun öğrenci servislerinin bedava olacağından, öğrencilere burs dağıtmaya kadar birçok popülist vaadi vardı ancak bunların bazılarının tam tersini yaptığını bazılarını ise “kampanya danışmanlarımızın vaadiydi bizim değil” diyen sözcüsü ağzıyla yok saydığını daha şimdiden görebiliyoruz.

“İmamoğlu’nun yurtdışı konuşmalarında kullandığı dil, zihniyetinin net yansımasıdır”

Yine en son “Temel Atmama Töreni” başlığıyla şova dönüştürerek iptal ettiği projenin hem de iptal "iki adet yapacağız iddiası" ile kendisinin de seçim vaadi olduğu ortaya çıktı ki bunların izahı gerçekten mümkün değil. Barış Pınarı harekatımızla ilgili “kafam karışık” ifadesine gelince… Bu ifade ne yazık ki tam anlamıyla Sayın İmamoğlu’nun zihniyetini ortaya koymaktadır. Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış birisi olarak söylüyorum, şu anda birçok şehrin temel sorunlarından birisi misafir ettiğimiz Suriyeli kardeşlerimizin durumudur. Bunu sorun olarak nitelerken konuya Suriyeli kardeşlerimizin varlığı noktasında değil, şehircilik ve kültürel açıdan değerlendirerek bakıyorum… Yani en önemlisi entegrasyon noktasında çeşitli sorunlar mevcut. Şimdi; Sayın İmamoğlu Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un belediye başkanı olarak -ki Suriyelileri gönderelim diyen bir Genel Başkanı ve parti sözcüleri var- harekatımızın bu noktasındaki kazanımlarından birisi olacak olan Güvenli Bölge’ye Suriyelileri yeniden yerleştirme fikrinden mi rahatsız yoksa bizzat meşru haklara dayanan harekatımızın kendisinden mi? Kafasını karıştıran nedir? Bunu açıklama sonrası devam eden tavır ve davranışlarına baktığımızda anlayabiliyoruz aslında... Sayın İmamoğlu’nun yurtdışı konuşmalarında kullandığı dil, zihniyetinin net yansımasıdır. PKK’nın dağa eleman temini için birer acentesi olarak kullanılan HDP’nin terör destekçisi belediye başkanlarına yurtdışında sahip çıkması, demokrasi adına demokrasi dışı eylemleri görmezden gelerek terör örgütü iltisaklı kişilere destekçiliğe soyunması hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun bu toplumun hiçbir ferdinin kabullenebileceği bir tutum değildir. Gelinen noktada kabul edilse de edilmese de; İstanbul son 20 yılda hatasıyla, günahıyla, sevabıyla çok ciddi kazanımlar elde etmiş bir şehrimizdir. Ama görünen o ki eksikleriyle, yanlışlarıyla da olsa ortada kazanımları yüksek bir miras var ve Sayın İmamoğlu ve CHP’nin İstanbul kadroları bu mirası tüketmek noktasında pek cimri davranmayacak. Yurtdışı konuşmaları hakkında da son bir not düşmek gerekirse; Sayın İmamoğlu seçim süresince camilerde bol bol boy göstermiş ve Kuran’ı Kerim okumuştur ancak Fransa’da yaptığı konuşma Müslüman birisine yakışacak bir konuşma değildir.

“Millet İttifakı Söylemde ve Sahada HDP ile Birlikte”

“Millet İttifakı”na MHP’nin tavrı tam olarak nasıl, açıklayabilir misiniz?

Öncelikle şunu söyleyeyim. Tabi ki ben Milliyetçi Hareket Partimizin sözcüsü değilim, dolayısıyla burada söyleyeceklerimin birçoğu öncelikle şahsımı bağlar. Ben partimin kurumsal kimliğine, kurumsal kararlarına daima katkı koymaya gayret gösteren ve alınan kararlara daima riayet etmiş bir siyasetçi oldum. Şu anda da Sayın Genel Başkanımızın takdirleri ve görevlendirmesiyle başdanışmanlığını yapmaktayım. Millet İttifakına gelmeden önce kendi ittifakımız olan Cumhur İttifakına bakmak lazım. Zira bu konuda çeşitli eleştiriler alıyoruz. Bilinmesi lazım ki, Milliyetçi Hareket Partisi dün muhalefet yaparken bunu devletimizin ve milletimizin çıkarları için yapıyordu ve bugünde AK Parti ile birlikte hareket ediyorsa yine devletimizin ve milletimizin çıkarları için hareket ediyor. Sadece muhalif olmak için muhalefet yapılmaz ve yapılmamalı. Özellikle 15 Temmuz süreci sonrasında ülkenin geldiği durum ve mevcut siyasi iradenin doğru adımları, devletimizin ve milletimizin bekâsı noktasında böyle bir ittifakın varlığını doğurmuştur. Cumhur İttifakı emperyalizmin, ülkemiz üzerinde hedefleri olanların ve onların içerideki işbirlikçilerinin oyunlarını bozmak üzere bir araya gelmiş bir ittifaktır ki, bizler “mevzubahis vatansa gerisi teferruattır” diyen bir anlayışın fertleriyiz. Şimdi soruyorum? PKK ile ya da FETÖ ile yapılan etkin mücadeleye mi muhalefet edelim? Ülkemizin uluslararası anlaşmalardan doğan meşru hakları gereği yaptığı Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı harekâtından dolayı mı kendimizi mevcut iradenin karşısında konumlandıralım? Ülkemizin güneyinde oluşturulmak istenilen bir terör koridoruna asla izin verilmemesi noktasındaki kararlığı mı sorgulayalım? Hayır. Milliyetçi Hareket Partimiz zaten bu mücadeleleri ve kararlığı baştan beri taşıyan bir partidir ve bu noktada mevcut iradeye desteğimizde asla bir geriye dönüş olmayacaktır. Millet İttifakına gelince; bugün sadece muhalefet yapmak adına yaşanan hiçbir doğruya doğru diyemeyecek kadar kısır döngüye düşmüş bir noktada olduklarını hepimiz görüyoruz. Bunun dışında belki de altı çizilmesi gereken en önemli husus bu ittifakın içerisindeki HDP varlığıdır. Her ne kadar ittifakın paydaşları bu gerçekliği milletin gözünün içerisine bakarak alay edercesine inkar etse de, gerek yaşanan süreçlerden, gerekse HDP’nin söylemlerinden ve sahadaki fiili durumdan bu birlikteliği net şekilde görmek mümkündür. Açık ifade edeyim; Millet İttifakı paydaşlarının milleti kandırma noktasında bir tavrı mevcuttur ve bu tavır ahlaki bir tavır değildir. Bu tavrın faturasını da aziz milletimiz zamanı geldiğinde eminim ki önlerine koyacaktır.

İyi Parti’nin kuruluş aşamasında bazı MHP teşkilatlarından da katılım oldu fakat kısa süre sonra geri dönüşler başladı. İYİ Parti MHP’ye rakip midir? İYİ Parti hakkında neler söylersiniz?

Bu konuya dair tesbit yapmadan hemen önce 15 Temmuz öncesi Milliyetçi Hareket Partimiz üzerinde yapılmak istenilen planlamaları hatırlayalım. Ne yapmak istediler? Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin olmadığı bir Milliyetçi Hareket Partisi dizayn etmek istediler. Çünkü milli cepheyi 15 Temmuz’dan önce bölmek, MHP’yi ele geçirmek istiyorlardı. Kimdi bu dizaynı yapmak isteyenler? FETÖ ve FETÖ’nün ipini elinde tutan uluslararası çeşitli odaklardı. Hamdolsun ülkücülerin dirayetli duruşu ile bu oyun bozuldu ve malum tayfa ülkücüleri bölmek için yeni bir oluşuma gittiler. İyi Parti çeşitli odakların organizasyonu neticesinde ortaya çıkmış proje bir yapılanmadır. Bu organizasyonun içerisinde birçok farklı unsurun barındığını düşünüyorum. Milliyetçi bir oluşum oldukları iddiası ile yola çıkan bu partinin geldiği noktaya baktığımızda asıl amacın ne olduğunu artık herkes görebiliyor sanırım. Henüz görmeyenler de görecektir. Bir önceki sorunuzda da vurguladığım üzere, bu ülkenin birliğine kastetme cüreti gösteren bir terör örgütünün siyasi uzantısı olan bir parti ile itiraf edilmese dahi aleni bir ortaklık süreci yürüten Millet İttifakının paydaşı olan İyi Parti nasıl milliyetçi bir parti olabilir? Canını bu vatan için verme noktasında tereddüdü olmayan milliyetçi kardeşlerimizi nasıl temsil edebilir? Bu mümkün bile değildir. Dolayısıyla İyi Parti’nin Milliyetçi Hareket Partimize rakip olması söz konusu olamaz. Özellikle yerel seçimler sonrası yaşanan ekonomik durağanlık Millet İttifakı paydaşlarına dolayısıyla İyi Parti’ye de oy olarak kazanımlar sağlamış olsa da şu anda büyük oranda milliyetçi kardeşlerimiz evleri olan Milliyetçi Hareket Partimize gönül olarak yeniden dönmüşlerdir. Ülkücü kardeşlerimizin tek çatısı vardır; bu çatıda Milliyetçi Hareket Partisi çatısıdır. İyi Parti’ye verilen destekler (yerel seçim sürecinde CHP vb) birer suni teneffüsten ibarettir.

“Cumhurbaşkanına Olan Desteğimiz Ülke Menfaati Gereğidir”

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olan desteği milletçe geniş takdir topluyor. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

Bizler dün muhalefet ederken, Sayın Cumhurbaşkanını eleştirirken, bunu yapılan icraatlara bakarak devletimiz ve milletimizin menfaatleri noktasında yapıyorduk. Bugün de Sayın Cumhurbaşkanını destekliyorsak, bu yine devletimizin ve milletimizin menfaati noktasındadır. Hepimiz faniyiz ancak bu devlet ilelebet yaşayacak, evlatlarımıza, torunlarımıza da vatan olacaktır. Sayın Genel Başkanımız tam da bu noktada Sayın Cumhurbaşkanımıza destek vermektedir. Hakeza bizlerde öyle… Açık ifade etmem gerekirse; özellikle 15 Temmuz sonrası başlayan süreçte Sayın Cumhurbaşkanı yaşanan tüm zorlu süreçlere rağmen ülke tarihinin en dirayetli ve dik duruşlarından birisini sergilemiştir ve sergilemeye de devam etmektedir.

“Yüzde 60-70 civarında geri dönüş büyük rahatlama sağlar”

Önceki harekâtlarımızla birlikte Barış Pınarı Harekâtı’nı kısaca değerlendir misiniz?

Söz konusu tüm harekatlarımız Türkiye’nin ortaya koyduğu; “Suriye’nin kuzeyinde, ülkemizin güneyinde bir terör koridoru kurulmasına müsaade etmeyeceğiz” kararlılığının fiili adımlarıdır. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarımız ile darbe vurulan bu emperyalist plan Barış Pınarı harekatımız ile devam eden başarılı diplomatik süreçle de taçlandırılarak sınırımızdan süpürülmüştür. Şunu da ifade etmem gerekiyor. PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG halen Suriye’nin yaklaşık 3’te 1'inde varlığını korumakta ve her ne kadar ABD çekiliyorum demiş olsa da petrol bölgeleri bahaneli olarak PKK/YPG hamiliğini sürdürmektedir. Sahada var olan bu realite süregittiği müddetçe tam olarak işimiz bitmiş diyemeyiz. Ancak gelinen nokta çok başarılı bir noktadır. Şimdi hızlı bir şekilde diplomasi kanalları da aktif olarak kullanılarak Güvenli Bölge’de planlanan yaşam alanları tesis edilmeli ve Suriyeli kardeşlerimiz bu noktalara taşınma/yerleşme noktasında teşvik edilmelidir. Tabi ki yüzde yüz bir geri dönüş beklemek hayalcilik olacaktır. Zira kabul etmeliyiz ki, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşının başından bu yana ülkemize gelmiş Suriyeliler mevcuttur ve birçoğunun çocukları burada doğmuş, nispeten ülkemizin kültürünü almış, burada okumaya başlamış ve eğitimlerine devam etmektedir. Bu aileleri geri dönüş noktasında ikna etmek çok zor olacaktır. Bir hususun daha altını çizmeliyim; Suriyeliler özellikle hizmet sektöründe birçok işverenin de iş gücü noktasında aktif olarak kullandığı kardeşlerimizdir. Örneğin Büyükşehir Belediye Başkanlığını yaptığım Adana’da bu hususu fazlasıyla müşahede etmiş birisiyim. Bu realiteler ile %60-70 arası bir geri dönüş ancak mümkün olabilecektir ki; bu oranın yakalanması dahi sorunun çözümü noktasında önemli bir rahatlama sağlayacaktır. Tüm bu yönleriyle önceki harekatlarımızla birlikte Barış Pınarı harekatımız hem kararlılığımızı dünyaya göstermek adına hem de mülteciler meselesine bir neşter vurmak adına adım atma noktasında çok büyük değer taşımaktadır.

“Diyarbakır Annelerini Ziyaret Edeceğim”

“Diyarbakır Anneleri”nin HDP önündeki eylemleri 2 ayı aşkın süredir devam ediyor. Kürt annelerin HDP’ye karşı direnişine nasıl bakıyorsunuz?

Seyahat firmalarının nasıl acenteleri, şubeleri olursa; HDP örgütleri de PKK’nın birer acentesi, şubesi gibi çalışmaktadır. Bu annelerimizin çocukları HDP örgütlerinde, HDP binalarında kandırılmış, devşirilmiş ve kandırılmaya, devşirilmeye de devam etmektedir. Bunu bilmemek için ya aptal ya da hain olmak lazım. Burada annelerin feryadı, evlatlarına olan özlemleri ve daha da kötüsü yetiştirip büyüttükleri çocuklarının terör örgütü eliyle dağa çıkarılması söz konusudur. Bu konuya kimse gözlerini kapatamaz, kulaklarını tıkayamaz. Şahsımda inşallah önümüzdeki günlerde bu acılı anneleri ziyaret ederek onlara desteklerimi sunacağım. Bu husus ülkemizin kanayan yarasıdır ve vatanseverim, cumhuriyetçiyim, Atatürkçüyüm diyen herkesin bu annelerin sesi olması gerekmektedir. Bugün Atatürk’ü, Cumhuriyetimizi ve demokrasiyi kendi tekellerine alma gayretinde olanların Diyarbakır Anneleri hususundaki sessizlikleri ve görmezden gelen tavırları gerçek yüzlerinin ifşası noktasında ipuçları vermektedir. Siyasi gelecekleri için ve oy kaygısı ile ortakları HDP’yi küstürmemek adına anneleri görmezden gelenler hem tarih önünde hem de aziz milletimizin nezdinde gereken cevabı alacaklardır. Ben annelerimizin tüm tehditlere rağmen başlattıkları bu oturma eylemini çok değerli buluyorum. Annelerimiz cesaretlendi ve bizlerinde desteği ile bu cesaret artarak devam edecek inşallah. Unutmayalım; Anadolu’nun anneleri bir konuda kararlılığını ortaya koyarsa o mevzu büyük ölçüde çözüme yakın demektir. Ben annelerimizin bu cesaretinin devletimizin terörle mücadele noktasındaki kararlılığı ile birlikte çok önemli ve değerli sonuçlar doğuracağına inanıyorum.

Biraz da uluslararası ilişkiler etrafında görüşlerinizi almak istiyorum. Türkiye-ABD, Türkiye-Rusya, Türkiye-AB ve Türkiye İsrail ilişkilerini kısa kısa değerlendirebilir misiniz?

ABD konusunda söyleyecek çok fazla bir şey yok. Yanı başımızda ülkemizin bütünlüğüne kastetmiş olan bir terör örgütünün Suriye’deki yapılanmasına binlerce tır silah veren, hamiliğini üstlenen bir ülkeden bahsediyoruz. ABD tarih boyunca ülkemizi daima kendi biçtiği roller içerisinde tutmaya çalışmıştır. Halen de ülkemizin kendi yazdığı senaryolar dışında hareket etmemesi noktasında hareket etmeye devam etmektedir. Bunun için kimi zaman PKK, FETÖ gibi iç taşeronlarını kullanmıştır kimi zamanda çeşitli ekonomik yaptırımlar ve tehditlerle bizzat kendisi rol almıştır. ABD başkanları tabiri caizse genel itibariyle birer konu mankeninden öteye gidememektedirler. ABD’nin “müesses nizamı” belirlediği devlet politikasını iç tartışmalara sebebiyet verse dahi gelişmelere göre güncelleyerek büyük oranda sahaya yansıtmaktadır. Bu noktada Cumhur İttifakımızın tutumu çok nettir ve bu dik duruş mutlaka devam edecektir. Rusya hususunda ise ben daha temkinli davranılması gerektiği kanaatini taşıyorum. Zira Putin dış ilişkiler noktasında kendi ülkesinin menfaatlerini etik sınırları da aşarak daima öncelemektedir. Örneğin YPG hususunda ortaya koyduğu ikircikli tavır dikkat çekilmesi gereken bir husustur.

Suriye’nin bütünlüğü noktasında ABD’nin PKK/YPG’ye desteğine karşı çıkarken aynı anda kendince bir denge güderek YPG’nin siyasi kanadı olan PYD’nin Moskova’da faaliyet göstermesine göz yummaktadır. Böylece hem ABD, hem Türkiye hem de iradesini ipotek altına aldığı Suriye Rejimine hatta İran’a karşı denge politikası gütmektedir. Avrupa Birliği’ne gelince; bu birlik yıllardır bizi kapısında bekleten, çeşitli müzakere başlıkları ile oyalama süreçleri oluşturan ancak asla AB giriş sürecini de bitirmeyen bir yapıdır. Avrupa’nın göbeğinde terör sempatizanlarının sözde gösterilerine göz yuman ancak kendi ülkelerinin birliği noktasında en ufak bir eleştiriye dahi tahammül gösteremeyen bir zihniyetin koalisyonudur. Kullanışlı gördükleri tüm örgütleri “demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü” gibi süslü laflarla meşrulaştırma gayretine giren ancak kendi içlerinde en ufak bir karşıt eyleme dahi sert müdahaleden kaçınmayan, gerçek yüzü yaptıkları ağır makyajın altında kalmış bir anlayıştır.

İsrail ise tam ifadeyle Ortadoğu’nun şımarık çocuğudur. “Ortadoğu Bataklığı” olarak literatüre girmiş bir tanımlama varsa bunun tek müsebbibi İsrail’dir. İsrail ve İsrail’in yaşaması, güvenliği temelli bölgesel politikalar üreten ABD ve diğer batılı güçlerdir. Adım adım ilerleyen Filistin işgali ve bölgesel yönetimleri “hizaya getirme” çalışmaları asla kabul edilebilir değildir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında, günümüz dünyasında uluslararası ilişkilerde ülkeler arasında daimi dostluk veya daimi düşmanlık olamayacağı realitesini önümüze alarak düşünmeli ve tüm bu muhataplarımıza karşı ülkemizin menfaatleri noktasında stratejiler üretmeli ve uygulamalıyız. Artık dünya çok daha hızlı dönüyor, aynı günde onlarca, yüzlerce gelişmeye tanıklık ediyoruz. Bir gün önce asla bir araya gelmez dediğimiz ülkeleri ertesi gün menfaatleri kesiştiğinde bir arada görebiliyoruz. Biz Türkiye olarak mevcut dik duruşumuzu arttırarak muhafaza ettikçe hiçbir gücün karşımızda duramayacağını çok iyi bilmeliyiz, biliyoruz. Tarihimizden ilhamla geleceğimiz için gece gündüz çalışmaya yorulmadan devam edeceğiz.