Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
35.02
Gram Altın
2479.82
BIST 100
10547.81
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Çocuk parkı deyip geçmemek lazım

Çocuk parkı deyip geçmemek lazım
21 Şubat 2016 01:00:00

Bir önceki yazımda kitle iletişim araçlarından televizyonun, çocuklarımız üzerindeki etkisine dair bir takım gözlem ve önerilerde bulunmuştum. Bu yazımda ise; çocuk parklarının, çocukların ihtiyaçlarına hizmet edecek şekilde dönüştürülebilmesi konusuna değinmek istiyorum.

Evet, oyun; çocuğun psikomotor gelişim ve becerilerinin kazanılması, sosyal ve dil gelişimlerinin tamamlanması için en gerekli araçlardan biridir. Başka bir deyişle oyun; çocukların eğitimi, gelişimi ve sosyalleşmesinin diğer adı; sevincin, heyecanın adresi; daha da önemlisi müptelası oldukları günümüz teknolojik enstrümanlardan kurtulmalarının en doğal reçetesidir.

Prof. Yankı Yazgan bu duruma dair güzel bir tespitte bulunuyor: "Oyunun giderek mekanikleştiği, yazılımların elverdiği ölçüde'yaratıcılık', markaların elverdiği ölçüde 'çeşitlilik' olduğu bir dönemde hayal gücünün ve yaratıcı oyunun 'yerini' keşfetmemiz gerekiyor."

Oyun, pedagoji biliminin verilerine göre, bu kadar önemli olunca; haliyle çocuk parklarına atfedilen değer de fazla oluyor. Parklara, özellikle nüfus yoğunluğunun fazla ve apartman kültürünün yaygın olduğu yerleşim yerlerinde daha bir ihtiyaç duyuluyor. Çünkü, bu tarz alanların yetersizliği, çocukları ya alışveriş merkezlerindeki oyun alanlarına hapsediyor ya da uçuk ücretlerle aktivite yapılan merkezlerin üyesi olmaya zorluyor.

Halbuki dünyanın her tarafında çocuk parkları için geniş alanlar tahsis ediliyor ve kimi gelişmiş ülkelerde buna belli oranda bir bütçe ayrılıyor. Bizde çocuk parkları, biraz hava almak için gidilen yerlerin adresi iken, çocuk eğitimini küçük yaşlarda sıkı tutmaya niyetli toplumlarda, olay farklı bir şekil alıyor. Yani eğlence ve güzel vakit geçirmenin yanı sıra, sosyalleşme adımlarının atıldığı bu zeminler "birer eğitim alanı" olarak görülüyor ve eğitimin gerektirdiği duyarlılıkla üzerinde duruluyor.

Durum böyle olunca, oyun alanları; çocukların yaş gruplarına göre tasarlanıyor. Bilimsel verilere dayanarak kurgulanan çocuk parkları, çocukların hayal güçlerine ve motor gelişimlerine katkı sağlayacak verimli zamanların geçirildiği, adeta birer okul işlevi görüyor.

Elbette eğlencenin öncelediği bir okul burası. Bu okulda çocuktan beklenen; çocuğun koşması, oynaması, düşünmesi, yaşıtlarıyla etkileşimde bulunması, heyecan duyması, gözlemlemesi, mutlu olması ve eğlenmesi.

Bu haliyle söz konusu parklar beklentiyi yeterince karşılıyor. Her ne kadar büyümüş olsak da haydi hayal edelim, çocuklarımız için. Bir çocuk parkı düşünelim. Düzeni çocukların yaş gruplarına göre tasarlanmış olsun. Yerler tamamen yumuşak zemin ile kaplı. Mesela 0-7 yaş aralığı için tasarlanan oyun konsolları ile rengarenk, cıvıl cıvıl bir alan. 0-3 yaş grubu oyuncakları parkın bir tarafında iken, kanı kaynayan 4-7 yaş çocukları ve oyuncakları parkın bir diğer tarafında. Düşünmek dahi ne kadar rahatlatıcı değil mi?

Yeni yeni yürüyen, arada bir takılıp düşen, dengeyi sağlamaya çalışan bir çocuğun yanından, fırtına estirerek koşan abileri ablaları, az ötede oynuyor olsun. Bir de ortak merak, heyecan, tedirginlik ve beklentileri olan ebeveynler, bu huzurlu atmosferde çocuklarından konuşabilsin, birbirlerine danışsın, birbirini gözlemleme imkanı bulsun, deşarj olsun.

Aynı anda parkın diğer bir ucunda, hayatı olabildiğine hareketliyaşayan, koşmasa bir şeyleri kaçıracağını düşünen yaş grubu çocukları, yaşlarının gereğini yerine getirip koşup, tırmanıp, zıplasın...

Fakat her iki grup da, oyun konsollarıyla oynarken, kendi yaşlarının gerektirdiği fiziksel, zihinsel ve motor gelişimleri için gerekli aşamaları deneyimlensin. Eğlensinler evet, ama aynı zamanda da öğrensinler. Zaten merak dürtüsüyle doğan çocuğun ilgisini çekecek her şey parkta olsun. O görsün, gözlemlesin, dokunsun, incelesin, yaşıtlarının tepkilerini izlesin, ebeveynine sorsun. Kendisini mutlu hissettiği bir ortamda olmanın verdiği pozitif bakış açısı sayesinde öğrenme merakı ve hızı artsın.

Yani çocuk parkları aynı zamanda, etkinlik alanları olsun. Bu vesileyle, annenin yükü hafiflesin biraz. Biliyorum, bu sözleri ilk kez okumuyorsunuz. Ülkemizde örnekleri var ama ya özel sektörde ya da ultra lüks yaşam alanlarında. Fakat ben bunlardan farklı olarak herkesin ulaşabileceği alanlar hayal ediyorum. Mahalle aralarında sıkça karşılaştığımız, çoğunlukla iki salıncak ve bir kaydıraktan oluşan parkları unutalım bir süreliğine. Etrafı çitlerle çevrilmiş ve bir kapısı olan, sabah belli bir saatte açılan, akşam yine belirli saatlerde kapanan, temizlik ve güvenlik işlerinin titizlikle takip edildiği, çocuklar için gelişim ve eğlencenin bir arada olduğu alanları düşlüyorum. Hayal olarak kalmasın, dünyada çok çeşitli örnekleri varken bizim ülkemizde de olsun istiyorum. Çocuk eğitimi ailede başlar, fakat hiç şüphesiz çevresel faktörlerin de çocuğun gelişimi üzerinde etkileri vardır.

Bu sebeple; "Farklı gelişim dönemlerinde farklı oyunlar ve oyun araçları ile yapılan her aktivite çocuk gelişiminde önemli bir basamaktır" bilgisi daha bir önem arz ediyor. Parklardaki oyun araçları tercihleri, tüm bunlara göre şekillenirse oyunla elde edilecek kazanımlar kendiliğinden artacaktır.

Öğrenme ve eğlenceyi aynı potada eriten bir anlayışla, okul öncesinden itibaren çocukların zihinlerine "öğrenmenin eğlenceli bir eylem olduğu düşüncesini" aşılamalıyız. Bu alanda çalışan; psikiyatr, pedagog ve peyzaj uzmanları ile hareket edilerek, işlevsel çocuk parkları kurulabilir. İnterneti aktif kullanan bireyler olarak, biz ebeveynlere düşen ise; Kamuoyu oluşturarak sesimizin ilgili makamlara ulaşmasını sağlamak.

Özetle; çocuk parkı deyip geçmemek lazım.