Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Darbeci eğitim sistemiyle yüzleşmeliyiz

Türkiye'de örneğin Kürt sorunu, Alevi sorunu, düşünce ve ifade özgürlükleri, din ve vicdan özgürlüğü gibi köklü sorunların çözümünün zorlaşmasında eğitimin payı bulunmaktadır. Bu bakımdan sorunlar tartışılırken bu sürece eğitim de dahil edilmelidir
Darbeci eğitim sistemiyle yüzleşmeliyiz
26 Ekim 2014 13:36:00
Türkiye'de örneğin Kürt sorunu, Alevi sorunu, düşünce ve ifade özgürlükleri, din ve vicdan özgürlüğü gibi köklü sorunların çözümünün zorlaşmasında eğitimin payı bulunmaktadır. Bu bakımdan sorunlar tartışılırken bu sürece eğitim de dahil edilmelidir

Bugün ülkemizde militarizmle ve darbecilerle ciddi bir hesaplaşma yaşanıyor. Ne var ki bu hesaplaşma sürecini ürettiği militarizmle ciddi manada engelleyen eğitim sistemiyle hala yüzleşilmiyor. Oysa bugün eğitim sistemimiz de sorunlu bir alanımızdır. Hatta mevcut sorunların büyümesinde de etkisi olan bir faaliyettir

Okullar, en az 50 yıl öncesinin yasa ve yönetmelikleriyle farklı kimliklerin, inançların, mezheplerin, dillerin ve ırkların dışlandığı, yok sayıldığı, darbelerinde etkisiyle resmi ideolojinin ve dar bir milliyetçilik anlayışının içselleştirildiği birer ideolojik aygıtlara dönüştürüldü. Eğitimin temel amacında da ifade edildiği gibi bireylerin daha çok eğitimle remi ideolojiye bağlı ve bağımlı, aldıkları milliyetçi terbiye ile de farklılıklara kapalı tek-tip diyebileceğimiz türden uysal birer vatandaş olmaları istendi.

Türkiye hiç şüphe yok ki köklü sorunları olan bir ülkedir. Son yıllarda sorunlarımızla ilgili olumlu adımlar atılmıyor değil ancak buna rağmen daha henüz hiçbir sorunumuzu tam manasıyla çözemedik. Bugün ülkemizde militarizmle ve darbecilerle ciddi bir hesaplaşma yaşanıyor. Ne var ki bu hesaplaşma sürecini ürettiği militarizmle ciddi manada engelleyen eğitim sistemiyle hala yüzleşilmiyor. Oysa bugün eğitim sistemimiz de sorunlu bir alanımızdır. Hatta mevcut sorunların büyümesinde de etkisi olan bir faaliyettir. Türkiye'de örneğin Kürt sorunu, Alevi sorunu, düşünce ve ifade özgürlükleri, din ve vicdan özgürlüğü gibi köklü sorunların çözümünün zorlaşmasında eğitimin payı bulunmaktadır. Bu bakımdan sorunlar tartışılırken bu sürece eğitim de dahil edilmelidir.

Eğitimin özgürlükçü işlevi olmalı

Neticede eğitimin nihai amacı tek-tip insan üretmek değil birbirleriyle iyi ilişkiler kuran, kendine ait bir dünyası olan ve bu dünyasını kendisi için koyduğu ilkeleriyle zenginleştiren özgür bireyler üretmektir. Bunun da başlıca yolu; insanın en tabii haklarına, özelliklerini en verimli şekilde kullanmasına imkan tanımaktan geçmektedir. Başka bir deyişle insanın doğuştan getirdiği kabiliyetlerini geliştirebilmesinin yolu, kuşkusuz insanı insana bırakmaktan geçmektedir. Sürekli insanın kısıtlandığı, en temel gereksinimlerinin bile yasa ve yönetmeliklerle belirlendiği bir ortamda doğal olarak insanın bireysel yaratıcılığı körelecektir. Düşünme yetisi kaybolacaktır. Humboldt'un da ifade ettiği gibi "bir şeyi emir üzerine üreten bir insan artık kendi itki ve arzularıyla davranan bir insan değildir." Chomsky "Demokrasi ve Eğitim " adlı bir çalışmada Russell'in eğitimle ilgili fikirlerine yer verir. Buna göre Russell eğitimin birincil amacının, insanın sahip olabileceği yaratıcı itkinin açığa çıkartılması ve güçlendirilmesi olduğunu ifade eder. Ayrıca eğitimin insanın doğasına dayanması gerektiğini söyler. Bu düşünceye göre bir çocuk, tıpkı bir bahçıvanın genç bir ağaca baktığı gibi yani içsel bir doğaya sahip olan ve uygun toprak, hava ve ışık sağlandığında takdire değer bir biçim geliştirecek olan bir şey olarak ele alır. Her gün 6 yaşındaki bir çocuğun rahat hazırol komutlarıyla "varlığını Türk varlığına armağan ettirilmesi" bu anlamda ele alındığında bunun insanın doğasına ne kadar aykırı bir uyguluma olduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 12 Haziran'da seçim sonuçların belli olmasının hemen ardından AK Parti Genel Merkezi'nde tarihe geçecek bir konuşma yapmıştı. Söylediği her cümle özenle seçilmiş ve ülkenin geleceği adına umut vericiydi. Konuşmasının büyük bir bölümünü yeni anayasaya ayırmıştı. Başbakan yeni anayasa ile ilgili olarak; "Meydanlarda ifade ettiğimiz gibi sivil, katılımcı, özgürlükçü bir anayasa'yı hep birlikte yapacağız. Bu anayasada herkes kendisini bulacak. Doğu kendisini bulacak, batı kendisini bulacak, kuzey bulacak, güney bulacak. Velhasıl milletim işte bu benim anayasam diyecek. Bu anayasa Türkiye'nin her zerresine milletimin her ferdine hitap edecek. Yeni anayasa milletin her bir ferdini birinci sınıf olarak görecek. Her kimlik, her değer, herkesin özgürlük demokrasi barış ve adalet talebine bu anayasa karşılık verecek. Bu anayasa Türk'ün, Kürt'ün, Zaza'nın, Arap'ın Çerkez'in, Roman'ın, Alevi'nin Sünni'nin, azınlıkların yani 74 milyonun anayasası olacak" demişti.(1)

Bu ifadeler gerçekten sivil, özgür ve demokrat bir ülkenin ayak sesleridir. Ancak yeni anayasa için telaffuz edilen bu ifadelerin hayata geçmesi için işe önce eğitim sisteminden başlanmalıdır. En az elli yıl öncesinin yasa ve yönetmelikleriyle sürdürülmeye çalışılan zorunlu ve parasız eğitim ne yazık ki çağın ihtiyaçlarına cevap verememektedir.

Bilindiği gibi Cumhuriyet döneminin eğitim felsefesi büyük oranda Ziya Gökalp'ın savunduğu sosyoloji olan "milli kültür/hars" etrafında şekillenmişti. Bu dönemde modern eğitim adına ortaya atılan düşünceler CHP'nin programında da günün şartlarına uygun bir biçimde yerleştirilmişti. Gökalp'ın eğitim-öğretim adına ortaya koyduğu "birlik" düşüncesinin bir sonucu olarakta 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu( 430 sayılı kanun) çıkartılmıştır. Dolayısıyla Türkiye neredeyse her yıl yeni eğitim-öğretim dönemine eskiden kalma yasalar, uygulamalar ve eğitim anlayışıyla girer. Aslında her yıl girilen; 1924-1925 Eğitim- öğretim yılıdır!

Eğitim anlayışı değişmeli

Bir ülkede yaşayan insanların değerlerine, giyimlerine, inançlarına, dillerine, mezheplerine, ırklarına ve düşüncelerine saygı duyulmadığı ve yasak getirildiği sürece o ülkede barış ve huzur ortamının asla sağlanamayacağı bilinmelidir. Bu bakımdan ciddi bir birlikte yaşama iradesi ortaya konmalıdır. Türkün, Kürdün, Alevinin, Ermeni'nin, Müslüman'ın bir arada huzur ve barış içinde yaşabileceği evrensel insan haklarının geçerli sayıldığı ciddi bir hukuk devleti inşa edilmelidir. İnsan haklarına dayalı, özgürlükçü, çok dilli, çok kültürlü, çoğulcu yeni bir eğitim felsefesine bu anlamda çok ihtiyaç vardır. Devlet vatandaşını kafasına göre biçimlendirebileceğine ve bunda da hakkı olduğuna inanıyor. Vatandaşına etnik kimlik, ana dil, din, yaşam biçimi tercih edip dayatmaya kalkıyor. Oysa insanlar devletin kendi tercihlerine saygılı olmasını istiyorlar. Etnik kimlik, dil, din gibi tercihlerindeki farklılığa saygı duyup bunlar arasında ayrım yapmadan, hakemlik yapmasını istiyorlar.

Yapılacak iş belli; bugün gerek ders kitaplarına gerekse eğitim- öğretimin tüm unsurlarına varana kadar sirayet etmiş olan tüm militarist öğeler üzerinde ciddi manada durulmalıdır. Eğitim özgürlükçü bir perspektifle yeniden dizayn edilmelidir. Farklı kültürlerin, renklerin, ırkların ve inanç türlerinin var olduğu bir coğrafyada tek tip düşünce tarzını ve eğitim politikalarını alabildiğince tartışmak ve çözüm önerileri üretmek durumundayız. Öncelikle müfredat tekeli ortadan kalkmalı ve bizde de demokratik ülkelerde olduğu gibi ailelerin önüne tercihler konulmalıdır. Ancak bu konuda umudumuz da yok değil. Son yıllarda eğitim alanında ciddi bir hareketlilik var..

YARIN: Anayasalar ve Eğitim

(1) http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/06/13/74-milyonun-hukumetiyiz