Bugün son oturumlarına katılacağımız "İnsan haklarını yeniden düşünmek" başlıklı Uluslararası İnsan Hakları Sempozyumunun insan ve insan hakları bağlamında dünyaya söyleyeceği çok önemli mesajları var.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından organize edilen İnsan Hakları Sempozyumunda iki gün boyunca insan hakları ile ilgili çeşitli konular değerlendirildi. Açılış progamına Sayın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül beyin katılması oldukça önemliydi. Grand Cevahir Otel'de gerçekleştirilen konferansa dünyanın farklı ülkelerinden İnsan hakları temsilcileri ve ilim adamları katıldı. Malezya, Cezayir, Mısır, Avusturya, Filistin, İngiltere, Ürdün, bunlardan bazılarıydı.

İnsan en şerefli varlık olarak yaratılmıştır. Bu şerefli varlığın haklarının korunması ve yaratılış gayesine uygun bir yaşamı sürdürebilmesi için belirli kurallar ve prensipler konulmuştur. Bir başka ifade ile insan yeryüzüne gönderilirken başıboş gönderilmemiş, belirli amaçlar için gönderilmiştir. Bu amaçların hakiki anlamda gerçekleştirilebilmesi ancak insanı yaratan varlığın koyduğu kuralların konuluş amacının fark edilebilmesine ve onlara uygun bir yaşamın gerçekleştirilebilmesine bağlıdır. Bu yüzden insanın yaratılış gerçeği çok iyi bilinmelidir. Bu gerçekler temelinde hak ve hukuk şekillendirilmelidir.

Hakların belirlenmesi sadece insanın isteğine bırakılırsa güçlü olan kendi menfaatlerinin korunmasına yönelik kurallar ve prensipler geliştirir. Böylece güçlülerin hakim olduğu, zayıfların ezildiği bir düzen kurulmuş olur. Bu anlamda TİHEK Başkanı sayın Süleyman Arslan beyin de açılış konuşmasında ifade ettiği gibi, insan haklarını koruyup gözetmekle sorumlu en büyük devletler bir bakıma en büyük terör örgütlerini destekler hale gelirler.

Bütün kavramlar ve değerler güçlünün isteğine göre tanımlanır ve şekillenir. Bu yüzden insan haklarını yaratılış gerçeğine uygun prensiplerle tanımlayabilecek, bu prensipleri uygulayabilecek güçlü ve adil devletlere ihtiyaç vardır.

Özellikle günümüzde din ve vicdan hürriyeti bağlamında Müslüman haklarının korunmasına yönelik çalışmalar başlatılmalı, BM bünyesinde bir birim oluşturulmalıdır.

Güçlünün insan haklarını belirlediği bir dünyada zayıfın hiçbir hakkından bahsedilemez. Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinin şu andaki durumu buna en güzel örnektir. BM'nin 5 daimi üyesinin bir tanesinin "hayır" dediği bir konuda geriye kalan 195 BM üyesi ülkelerinin "evet" demesinin hiçbir anlamı olmamaktadır. O yüzden güçlünün değil hakkın değerlerinin yürürlükte olduğu bir sistemin getirilmesi bütün Milletlerin üzerine düşen bir insanlık görevidir.

Bu yapılmadığı zaman "insan hakları" kavramı güçlünün hizmetine girer, güçlünün arzularını gerçekleştirmeye hizmet eden bir silaha dönüşebilir. Bu silahla insanların inanç ve düşünceleri, yaşam tarzları değiştirilmeye zorlanır, insanların evrensel değerleri, güçlünün değerleri ile yer değişir.

İnsan Haklarının pratik anlamda evrensel hale getirilebilmesi için çalışmalar yapılmalı. Türkiye bu anlamda bütün dünyaya örnek olacak girişimleri sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde gerçekleştiriyor. TİHEK gibi bir kurumun aktif hale gelmesini sağlamış, bir bakıma mazlumların sesi olmak için bütün imkanlarını sunmaktadır. Her fırsatta dünyadaki eşitsizliklere, haksızlıklara vurgu yapıp, insanlığın vicdanını harekete geçirmeye çalışmaktadır.

Bu anlamda devlet gücünün ne kadar önemli olduğunun da farkında olmalıyız. Adaleti ve insan onurunu korumayı hedef almış güçlü bir devlet insan haklarını gerçek anlamda koruyabilir ve yaşatabilir. Sempozyumda söylenen İbni Haldun'un şu sözü bu konuda çok anlamlı. "Medeniyetsiz bir devlet ve devletsiz bir medeniyet düşünülemez. Güvenlik olmadan insan hakları, insan haklarının korunması olmadan güvenlik düşünülemez."

İşte bu yüzden toplumların sağlıklı bir şekilde devamı için İslam'ın korumakla yükümlü olduğu 7 temel değer (din, can, akıl, mal, nesil, onur, devlet) yaygınlaştırılmalı, bu konuda bilinç oluşturulmalıdır.

Sempozyumun Birleşmiş Milletler (BM) Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin kabulünün 70. yıl dönümünde gerçekleşiyor olması da oldukça anlamlı. Ümit ediyoruz ki bir sonraki yıl dönümünde insanlar daha adil ve eşit haklara sahip bir Birleşmiş Milletler (BM) ve Evrensel İnsan Hakları ile karşılaşırlar.