0
Toplumsal yapılar sosyolojide incelenen konular arasındadır. Ülkemizde de sosyal grupların var olduğu bir gerçektir. Şu açıklamalar modern bir sosyoloji kitabındandır:
Sosyal grup, kendilerini bir diğeri ile tanımlayan bir biri ile etkileşime giren iki veya daha fazla kişidir. İnsanlar dini kuruluşlar, kulüpler vs şeklinde büyük örgütler içerisinde bir araya gelebilirler (S:162). Bazen gönüllü kuruluşlar olarak adlandırılan değere (normatif) dayalı örgütler kapsamında kamu yararı gruplar, siyasi partiler ve dini örgütler yer alır ( S:170, J.J. Macionis, Sosyoloji, Nobel yayınları).
Cemaat…
Değere dayalı sosyal grupların bir şekli de cemaatlerdir. Cemaat; farklı büyüklükteki topluluktur… Bu anlamda dini veya seküler cemaatlerden söz edebiliriz…
Ülkemizde tarikat vb yapılara cemaat denilmektedir. En yalın hali ile cemaat bir imama uyup namaz kılan kişilerdir. Ancak sosyal grup (cemaat) şeklinde dini/seküler hassasiyetleri olan sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri de vardır… Örneğin özel bir amaçla kurulmuş olan Lösemili Çocuklar Vakfı (LÖSEV) ve TEMA Vakfı gibi…
Yasal olarak kurulmuş ve hukuk çerçevesinde faaliyet gösteren bu tür cemaatler/sosyal gruplar sivil toplum kuruluşları (STK) kabul edilmelidir.
Kısaca STK, resmî kurumların bağımsız olarak sosyal, kültürel, hukukî ve çevresel amaçları doğrultusunda çalışmalar yapan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle bir araya getiren, kar amacı gütmeyen kuruluşlardır…
Ülkemizde farklı toplumsal kesimler tarafından kurulmuş çok sayıda STK mevcuttur. STK'ların mevcudiyetini ve aktif olmasını demokrasi kültürü açısından kıymetli görmekteyim…
Ak kara yaklaşım…
Ancak STK'lara yönelik bazı eleştirilerin var olduğu da bir gerçektir. Bu gruplara karşı iki temel yaklaşım vardır:
Bazıları bu sosyal grupların varlığına tümden karşıdır. Bu tutum demokratik bir yaklaşım değildir; sivil topluma düşmanlıktır.
Diğer bazıları ise, grupların varlığını kabul etmekle birlikte içlerinde yanlış yapanlar veya yanlış yapılan işlere karşıdır. Her ne adla olursa olsun yanlış yapanlara hukuk devletinin gereği olarak gerekli cezalar verilmelidir.
Önemli hizmetler yapan LÖSEV/TEMA gibi STK'lar içerisinde yanlış yapanlar olursa bu tür kuruluşların/grupların tamamını aynı kategori de görmek ne kadar doğru olacaktır?
Suçlular cezalandırılmalı ama…
Geçen hafta "Bunlar hoca değil ki" başlıklı yazımda kendini "hoca" olarak tanıtan kişilerin (Adnan Oktar gibi) gerçekten hoca olmadığına dikkat çekmiştim… Bu kişilere yapılan operasyon sonrası diğer tarikat ve cemaatlere de operasyon yapılacak şeklinde haberler kamuoyu ile paylaşıldı…
Seküler kesim ve muhafazakar insanlardan bazıları; cemaatlere operasyon yapılmasını 'yoldan çıkmış' olanlara yapılacağı yönünde sevinç duymaktalar. Suç işlememişse sırf sapkın diye böyleleri ile güvenlikçi tedbirler ile mücadele verilmesi doğru değildir. Nitekim daha öncede şunu yazmıştım: "Özgür bir ortamda yanlış düşüncelerle, hakiki/ilmi görüşlerle mücadele edilmelidir…"(bk. Milat, 15 Mart 2018'tarihli yazım). Diyanet bürokrasisinin (eski/yeni) bina yandıktan sonra gelen "kahraman itfaiyeci" rolünde vazgeçmesi ve yangın öncesi olası riskler hakkında halkımızı bilgilendirmelidir…
Diğer bazıları ise tüm sosyal gruplara/cemaatlere yönelik operasyon olacağı endişesi içerisindedir. Gelenekleri olan ve herhangi bir suça karışmamış sosyal grupları/cemaatleri suç örgütleri ile karıştırmamak gerekir. Bu tür gruplarda yersiz endişe içinde olmamalıdır…
Yargının suç örgütü olduğuna karar verdiği kişi ve kurumlar seküler/dindar ayrımı yapılmaksızın hukuk çerçevesinde cezasını görmelidir. Hukuk devletinin gereği de budur. Ama güvenlik bürokrasisinin ellerine masum insanları bırakmak doğru değildir. Katı güvenlikçi politikalardan insanımız az çekmemiştir…
Son söz: Binayı(toplumu) oluşturan taşlar (sosyal gruplar) olmazsa binada olmaz…