Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Eylül 2019

20 yıl sonra gelen uyarı

En başta ABD, Esed, Selman ve Sisi, ardından Rumlar ve Yunanlılar… Sürekli aleyhimize çorap örmekle meşguller. Onlara önceki gün bir de İstanbul’da ciddi bir deprem tehlikesi eklendi. Silivri açıklarında, Marmara Denizi’nin derinliklerindeki fay hareketi neredeyse bütün ciddi meseleleri bir tarafa bırakıp deprem konusuna yönelmemizi sağladı.

Birçok Avrupa ülkesinden daha büyük olan İstanbul, 20 yıldır bir türlü dönüştürülemeyen eski binalarından dolayı tehlikenin eşiğinde. Depreme dayanıksız binalar, içinde yaşayanlar için ölüme davetiye özelliği taşıyor. Hepsi içindekilerle birlikte kaldırılmayı bekleyen birer tabut gibiler... İstanbul’un zemini gevşek olan dere yatakları bile hınca hınç bina ve insan dolu. Büyükşehir ve ilçe belediyeleri, olmadı devlet kurumları ne yapıp edip bu dere yataklarını boşatmalı ve devasa parklara dönüştürmelidir.

Silivri depremi sadece bir uyarıdır. Hemen bütün deprem uzmanlarının ve jeoloji profesörlerinin ortak görüşü, İstanbul’u 7’nin üzerinde büyük bir depremin beklediği yönündedir. İstanbul için tehlike devam ediyor. 17 Ağustos 1999 günü yaşadığımız 7.4 şiddetindeki depremde 20 bin insanımızı kaybetmiştik. O zaman uzmanların büyük İstanbul depremine biçti süre 33 yıldı. 20 yılı geride kaldı.

***

Yedi kat denizin altında olmasına karşı Silivri depremi 500’a yakın binaya zarar verdi. Allah göstermesin, daha şiddetli bir depremde eski usulde yapılmış binalar yerle bir olur. 17 Ağustos 1999’un şafak vakti gazeteden fırladığımız gibi depremin vurduğu en yakın nokta olan Avcılar’a koşmuştuk. Bir yandan sabahın ilk ışıklarında fotoğraf çekerken bir yandan da kurtarma çalışmalarına destek olmuştuk. On katlı binalar iki kata inmişti.

En fazla içimi acıtan, enkaz altından çıkarılan paketi hiç açılmamış çeyizliklerdi… Gençlerin mürüvveti için hazırlık yapan anne babalar, belki de bir fay hattının üzerinde oturduklarını bilmiyorlardı. Yahut giriş katı bilardo salonu, oto galeri yahut mobilya mağazası olarak kullanılan binanın kolanlarının kesildiğinden haberleri yoktu. O çeyizlikleri ve onları kullanacak olan tanınmaz haldeki bedenleri çıkarırken kurtarma ekiplerinin gözyaşı kanalları kurumuştu.

İki gün önceki deprem bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadığımızı da gösterdi. Soğukkanlı hareket edebilen çok az insan dışında herkes panik yapıyor. Gençlere de deprem bilgisi verememişiz. Büyük çoğunluk kaçışıyor yahut kapı ve pencereden kendisini dışarı atmaya çalışıyor. Yaralanmalar da depremden değil bu telaş ve tedbirsizlikten kaynaklanıyor.

***

Dün bir arkadaşımın anlattığı fıkramsı olay, nasıl acıklı bir durumda olduğumuzu göstermesi açısında önemli: Okul bahçesinde oynayan çocuklar, deprem olunca sınıflarına koşup sıraların altına girmişler! Hafif depremler için belki geçerli olan bu uygulama büyük bir deprem için yerini “hayat üçgeni” denilen yeni bir çözüme bıraktı. Bu konularda tüm ülkede uygulanacak ciddi bir programa, tüm radyo ve televizyonlarda aralıksız tekrarlanacak zorunlu kısa yayınlara ihtiyaç var. Ta ki, doğruları öğrenip tatbikatlarla pekiştirinceye kadar…

Deprem sonrası herkes aynı anda konuşmak istediği için haberleşme sistemi felç oluyor. Önceki gün insanlar sadece WhatsApp üzerinden haberleşip yakınlarına ulaşabildi. Yanımızdan hiç ayırmadığımız cep telefonları sanırım en çok da deprem anında işe yarayacak. Elektriğin de devre dışı kalacağını hesaba katarsak, özellikle gece vakti veya göçük altında en çok cep telefonlarının fenerleri işimize yarayacak. O yüzden şarjımız sürekli dolu olmalı. Telefondaki interneti de sonuna kadar kullanmayıp, acil durumlar için bir miktar ayırmalıyız.