Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ekim 2023

​ABD için terörizm bir strateji olamaz

Dünya, 18. yüzyıldan itibaren bir coğrafyanın Emperyal sömürgecilik ile yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, kültürü, geçmişi ve geleceği ile nasıl Tar u Mar edildiğine şahitlik etti.

371 milyonluk nufusu ile Ortadoğu ve bölge coğrafyasına, Tüm zenginliğine rağmen, Açlık, savaş ve kan ile iç içe bir kader yaşatıldı.

Bugün Ortadoğu ve İslam coğrafyaları sömürge ideolojisi, sömürge sınırları ve sömürge dillerine göre bölünmüş durumda. 1442 de Avrupa’nın son Müslüman devleti Endülüs’ün elinde bulunan Gırnata şehrinin düşmesi, kuzey Afrika ve Ortadoğu için yeni bir dönemin habercisiydi aslında.

Akdeniz’in güney sahilleri İspanyol yayılmacılığı karşısında çaresiz kalmıştı.

Ardından 1838 yılında Fransa Cezayir’i istila etti. Bu istila ile Ortadoğu da milyonlarca insanın katledileceği 132 yıl süren sömürü, terör ve işgal dönemi başlamış oldu.

O günden günümüze Ortadoğu siyaseti Londra-Washington-Moskova ve sonrasında Tel aviv ayağıyla bir yerlerden idare edilip yönetildi. Sonuç; savaş, kan ve gözyaşı ile yoğrulan bir tarih.

ABD ve küresel mekanizma için Terör, bir eylem biçimi, terörizm ise bir strateji olarak uygulandı.

Terör bir insanlık suçudur ne hiçbir devletin nede örgütün meşru siyasal hak elde etmek iddiasıyla terörü bir yöntem, bir araç olarak kullanılması kabul edilemez. Terör faaliyetinde bulunmanın nedenleri ne olursa olsun, bu eylem rasyonel görülemez.

Bu tarih ilelebet böylemi yazılacaktı?

Hayır.

Yüz yıllardır, küresel güçler ve İsrail kaynaklı bölge üzerinde uygulamaya konulan savaş ve kaosa yönelik projeler Ortadoğuyu neredeyse herkesin herkesle çatıştığı, savaşa dayalı siyasetin hakim olduğu bir alan haline getirdi.

ABD ve İsrail bu çatışmaları alabildiğine destekleyip körükleyerek hem tüm bölge ülkelerine silah satarak hem de yeraltı yerüstü zenginliklerini tarumar ederek bir Ortadoğu cehennemi yaratmıştır.

Bu savaş ve çatışma siyasetinde en büyük zararı Ortadoğu coğrafyaları ve halkları gördü ve halen görmektedir.

Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve İran bölgede kadim dört Büyük medeniyetin devamı güçlü ülkeler. Bu ülkeler her zaman bölgenin kaderinde önemli roller üstlenmişlerdir.

Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ın aksine petrol ve doğalgaz gibi kaynaklara sahip olmamasına rağmen, Kabul etmeliyizki gelişmişlik düzeyi, ekonomisi, teknolojisi, nüfusu, demokrasisi ve ordusu ile bu devletler arasında en güçlüsü.

Mısır, Arap bloğu içinde bulunan diğer bir Sünni mutedil ülke olarak tanımlanabilir. Nüfusu, ordusu ve gelişmiş kültürüyle Arap dünyasının beynini ve askerî gücünü temsil ediyor.

Suudi Arabistan Körfez ve güçlü sermayesini de arkasına alarak Arap dünyasında maddi ve siyasi bir güç, karşısında Fars milliyetçiliği ve Şia’yı temsil eden güçlü bir askeri güç olan İran.

Son dönemde Ortadoğu da bu dört Lokomotif ülke arasındaki ilişkilerde rutinin dışında daha akil ve iş birliğine yönelik bir mantığın hakim olması bölge barışı için olumlu gelişmeler.

Mısırdaki askeri Cunta hükümetine mesafeli duran Türkiye, dünya ve bölge konjonktüründe meydana gelen değişikliklere de bağlı olarak, Mısır ile arasındaki söylemi yumuşatmış ve iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden başlatarak Ortadoğu da yeni bir dönemin startını vermiştir.

Diğer taraftan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın İran’la ilgili söylemleri ve bunun İranlı yetkililer tarafından olumlu karşılanması da yeni dönemin diğer bir ayağı.

Türkiye ile BAE arasında buzların erimesi ve iş birliğine yönelik adımların atılması.

Teoride altyapısı oluşmaya başlayan bu ilişkiler Pratik siyasete dönüştürüle bilinirse Ortadoğu da Kaos ve düşmanlığa dayalı ilişkiler yerini doğru ilişkiler zemininde uzun vadeli barış ve zenginliğe bırakacaktır.

Hem istihbarat teşkilatları hem de bakanlıklar düzeyindeki görüşmeler ile Türkiye ve bölge ülkeleri arasında normalleşme adımları atılmış. Atılan bu adımların bölge açısından hayati öneme haiz gelişmeler getireceği muhakkaktır.

Ne hazindirki bölge ülkelerinin kendi aralarında asgari müştereklerde anlaşması ve iş birliğine dayalı bir siyaset ile hareket etmemeleri halinde yüzyıllardır süregelen savaş, kan, gözyaşı ve kaos bir yüzyıl daha süreceğe benziyor.