Akşener'in Abdülhamid'e öfkesi
Akşener Abdülhamid’e kin kustu.
Neden?
Çünkü;
Akşenerlerin
bizatihi Abdülhamid’ le değil, onun temsil ettiği “Medeniyet” ile problemler var.
Mesele “istibdad” değil, tıpkı “Gezi” de “ağaç” olmadığı gibi…
Abdülhamid’den
sonra bu ülke çok daha ağır istibdatlar
ve diktatoryalar gördüğü halde
onlara bir eleştirileri, onlarla bir sorunları olmadı, hatta yanlarında ve içlerinde oldular.
Abdülhamid’e
karşı olanlar onun istibdadına değil “Yerli
ve Milli” oluşuna, “Selçuklu-Osmanlı”
mihverinde sebatına karşıdırlar.
Mesele
şudur:
Akşenerler
bu ülkede 1820’lerden günümüze değin gizli
ya da aşikar, zımni ya da aleni ama kesintisiz hep
iktidardırlar.
Her
türlü “tek adam”, “istibdat” iddialarına rağmen Abdülhamid
bile sadece onların iktidar ortağıdır.
Abdülhamid,
iktidardaki paylarını, güçlerini minimal düzeye indirdiği için öfkeleri ve kinleri halâ geçmemektedir.
Akşenergiller
1820’lerden 1908’e kadar bürokrasi-ekonomi-diplomasi-medya
sahasında yegane iktidar idiler.
1820-1908
dönemine genel çerçeveden bakarsak;
Yaptıkları
1838 Baltalimanı Anlaşması sömürgeleştirilmemizin başlangıcı oldu.
1854’de
Padişah’ın bütün direnmesine rağmen Osmanlıya
ilk borcu aldırdılar. Osmanlı’yı batırana değin borçlanmayı sürdürdüler.
Bir nevi
“ekonomik tetikçilik”yaptılar
1875’de
ülkeyi ekonomik ve mali iflasa
sürüklediler.
Aldıkları
borçların taksitleri 1990’lara kadar uzanıyordu.
1908’e
gelindiğineyse Akşenergiller darbeyle tam
ve mutlak iktidar oldular, ülkede tam bir diktatorya kurdular.
Mensubu
ve uzantısı olmakla iftihar ettikleri, “hürriyet
adalet, müsavat” sloganını sahiplendikleri İTP (İttihat Terakki
Partisi), 1908’de mutlak iktidar olunca 10 yılda vatanı da milleti de mahvetti. Koskoca imparatorluğu tarihe
gömdüler. Bir milyondan fazla Mehmetçik ve bugünkü Türkiye’nin on katı, 7,5 milyon kilometrekare vatan toprağını
kaybettirdiler.
Ülkeyi
mahvedenler’1 Kasım 1918 de soğuk bir cumartesi gece yarısı İstanbul
Boğazı’ndan Alman İstimbotu ile enkaza
çevirdikleri ülkeden kaçtılar.
Abdülhamid,
kendini devirenlere “10 yıl bile
yönetemeyeceksiniz” demişti ne yazık ki yönetemediler.
100 yıl
sonra itiraf geldi.
Yalçın
Küçük şöyle yazdı:
“Bu
isimleri kim veriyor pek araştırma gereği duymuyoruz. Bizim icat ettiğimize
inanıyorduk, daha önceki bir çalışmamda Sultan
Hamid’e “Kızıl Sultan” adını Büyük Britanya İmparatorluğunu taktığına
işaret etmiştim. (Yalçın
Küçük- Şebeke ,YGS Yayınları, 2002 sh. 52).
1908
darbesini “devrim” olarak alkışlayan Küçük’ ün itirafı bir fikir namusu ve
hakkı teslimdi.
Acaba yüz yıl sonra hangi itiraflarda bulunacaklardır?
Akşener’in,
politikalarına “Büyük Britanya”nın
siyasi söylemleriyle yön vermesi esef vericidir.
Bizim
nesiller Abdülhamid’ in “Kızıl Sultan” olduğuna iman etmek
üzere eğitildik.
O
yıllarda “Büyük Britanya”nın
çıkarlarına göre dizayn edilen “Milli
Eğitim”imiz acaba “ne kadar “Milli” idi?
Bunların
günümüzde ne oranda tashih edilebildiğini bilmiyoruz.
Tarihin
satır aralarını, İsmail Cem, Kemal Tahir, Fikret Başkaya, Yalçın Küçük, Soner
Yalçın, İdris Küçükömer, Doğan Avcıoğlu gibi sol-laik çizgideki yazarlardan bile
izlediğinizde, “Resmi tarih”in başka,
“hakikat”lerin bambaşka olduğunu
görüyorsunuz.
Abdülhamid de öyledir.
Yukardaki
yazarlardan bazı bilgileri burada tekrarlasam yer yerinden oynayacağından
eminim.
“Dogma Resmi Tarih” nesillerin
beyinlerine öyle iddialı kazındı ki, “Resmi
Tarih” bir “iman” oldu.
Şark
siyasetçisi Akşener o kesimlerin oylarına oynuyor.