Dolar (USD)
32.54
Euro (EUR)
34.84
Gram Altın
2444.16
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

16 Şubat 2022

​Altıncı Meclis: LÂ ve İLLÂ

Kametin ey bostân-ı lâ-mekân pirâyesi

Nurdan bir servdir düşmez zemine sayesi

(Zâtî)

Zıtlardan ve şekillerden münezzeh olan, başlangıcı olmadığı gibi sonuna da son olamayan Allah’a hamd olsun ki bizi “Altıncı Meclis”e ulaştırdı. Hz. Mevlânâ’nın huzurunda halkalanmış canlar arasına bizler, hayalen de olsa dahil olduk. O zatı, yine huşu içerisinde münacaat halinde bulduk: “ Yâ Rab! diyordu. Duygularımızı, göğe uçmak için bilgi ve hikmet ile besle. Yâ Rabbi, ölüm sabahı gelip çatmadan gönlümüzü şu oyundan soğut da bu seyir-seyrandan vazgeçelim; geceleyin yol alanlardan geri kalmayalım; sabah olup tanyeri ağarınca senin kabul ediş yurduna ulaşalım. Bir gün, P e y g a m b e r'den A b û - Z e r, Mûsâ'nın sahifelerinde ne var, ne yazılı? diye sordu. Peygamber şu yazılı dedi: Şaşarım o kişiye ki öleceğini iyiden iyiye bildiği halde nasıl olur da ferahlar? Şaşarım o kişiye ki cehenneme iyice inandığı halde nasıl olur da güler? Şaşarım o kişiye ki soru sorulacağını iyice bildiği halde nasıl olur da suç işler, kötülükte bulunur. Şaşarım o kişiye ki dünyânın sonu olmadığını, yokluğa döneceğini, ehlini yok edip gideceğini bildiği halde nasıl olur da dünyâya düşer, mal-mülk toplamaya koyulur, ona güvenir?”

İnsan, dünya kervanında bir yolcu iken, ömür, her geçen gün bir buz gibi erirken hâlâ bir hazırlık yapmadan yaşıyor olmak ne acı bir şey. Hayat yolunda beraber yürüdüğümüz yüzlerce insan bir gölge gibi hayatımızdan kayıp giderken ve onları burada tutmak için elimizden hiçbir şey gelmez iken ve bizim de onların gideceği yere gitmemiz kesin iken insanın hayatını gafletle geçirmesi ne şaşılası bir şey.

Sonra insan, geldiği gibi gidecekken bu hayattan, kendisi ile beraber götüremeyeceği şeylere kalbini bağlaması ne muamma bir hal. Üstadın ifadesi ile “Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mûcid’ine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider, veya Onun malı olduğundan, yine Ona rücû eder. Eğer vücuduna itimad edersen, ademe düşersin. Çünkü ancak vücudun terkiyle vücut bulunabilir. Ve keza, vücuduna kıymet vermek fikrinde isen, o vücuttan senin elinde ancak bir nokta kalabilir. Bütün vücudun cihât-ı erbaasıyla ademler içerisinde kalır. Amma, o noktayı da elinden atarsan vücudun tam manasıyla nurlar içinde kalır.”

Şimdi “Lâ’dan İllâ’ya” geç. Lâ ile İllâ… Zihinde belli merhalelerde var olması gereken iki durak. “Lâ”, zihni tüm olmazlardan ayıklama eylemindir. Ve “İllâ” ayıklanan ve pir ü pak hale gelen zihin zeminine, en temel gerçekleri dikme eylemidir. Hep “Lâ” ile gidemezsiniz. Hep “Lâ” ile gitmek her şeyi yoksamaktır. “Lâ”dan “illâ”ya vardığında zihin, gerçek itmi’nana erer. “Lâ” ile “İllâ”nın, en yakın ve en net kullanımını, kelime-i tevhidde buluruz: -Lâ ilâhe illallah.

Lâ, insanlığın baş köşesinden seni hayret yoluna attığına göre, İllâ’dan hareketle Allah’a gel.