Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2427.57
BIST 100
9953.99
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Ekim 2023

Ateş düşmediği yeri de yakar

Ateş düşmediği yeri de yakar.

Büyük acılara şahit olmanın ağırlığı anlatılamaz. Şu ateşin gerçekten düşmediği yer yok. İnsan denen varlıkta olması gereken sorumluluk bilinci ve hassasiyet ateşin yer çekimidir. Ateş böyle her toprağa düşer. Düşmediği yeri de yakar.

Tanıklık seyre dönüşüyor. Amerika’nın zulmün en büyük destekçisi oluşunu izliyoruz. Küresel güç demek ki tam olarak zulümden yana bir duruş sergiliyor. Biliyorduk. Bir daha görüyoruz. Bir diğer küresel güç susuyor. Zulme engel olma konusunda bırakın açık ve etkili bir fikre, bir söze bile sahip değil. Dönüyoruz BM’e… Vizyon, misyon masallarının ardında kasdi ve kurumsal bir durağanlık var. Hakkımızda kısmını dünyadaki kötü, yetersiz ve asla demokratik olmayan pratikleri ile haksız, kayırmacı tutumlarla doldurmaya devam ediyor. Hangi milletlerin, tam olarak hangi konuda birleşmiş veya ayrışmış olduğunu iyice açığa çıkarıyor. E hadi Avrupa Birliği’ne bakalım. Onların potansiyeli ve gücü sınırlı ve bencil. Kendi içinde görüş ayrılığı var. Dünyanın kalan kısmında “derhal durdurun”, “gerginliğe son verin”, “diplomasi trafiğini artırın” vs demeye çalışıyor.

Türkiye’yi yani bizi biliyoruz.

Bütün dünya böylesi zulümlere tanık olmaya devam ederken, bu toplu şahitlikte yük hafiflemiyor, daha da ağırlaşıyor. Yumruk ve slogan pek bir şey ifade etmiyor. Çok yumruk sıkıldı. Çok sloganlar atıldı. Böyle yaptığımızın her defasında en alt düzeyde bir duruş sergileyebilmiş oluyoruz. El/güç, dil/söylem ve kalbin buğzu sıralamasındaki en alt tepkiyi vermiş oluyorsunuz.

Doğrusu yaşanan zulümler haddini o kadar aştı ki, şeklinde kurmaya başladığımız cümlenin başına dönüyor, zulmün zaten başlı başına bir hadsizlik, bir sınır bilmezlik olduğunu tekrar ediyoruz içimizde. Yaşananlara uzaktan, acilen ulaşamayacağımız kadar uzaktan bakmanın kör olası, kendine de kahırlı bir tanıklığı var. Bizzat yaşanmayan onca acıya, zulme hem engel olamayıp hem de dile getirmek veya yazarak ifade etmenin ise bedeli çok büyük bir utanç…

Yazmaya utanıyoruz. Böyle zamanlarda yazmak iyiden iyiye lüzumsuz, pasif, suya sabuna dokunmayanın pisliği imiş gibi de geliyor. Satırlar yürümüyor. Tuşlar siliniyor. Masumların kanı tuşların arasında yükseliyor. Önce parmak uçlarımız, sonra biz yitiyoruz bu durmak bilmeyen kanda. Ölemiyoruz. Canımız çekiliyor fakat ölemiyoruz.

Dudaklarımızı ısırmamızın yazınsal bir karşılığı var mı?

Diyebildiğimiz bir şu var:

Ateş düşmediği yeri de yakar.

Ateş her yufka yüreğe ille düşer.