Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Avrupa değerleriyle 'FATİH' yetiştirmek

Bugünlerde Hükümetin yeni bir taslağı tartışılıyor; hem iktidar kanadında hem de muhalefet kanadında: Seçilme yaşının 18 yaşa çekilmesi. Muhalefet buna itiraz ediyor, hükümet ise ısrarlı görünüyor. Tayyip Erdoğan, muhalefetin bu eleştirel tavrına cevap verirken "benim dedem (yani Fatih Sultan Mehmet) o yaşlarda çağ açıp çağ kapatıyordu" diyerek aslında meseleyi kendisi açısından kapattı.

Tayyip Erdoğan'ın bu sözü, "doğru ya" türünden bir onaylamayı getirebilir ilk planda. Hamaset yüklü, duygu yüklü, bir de insanı coşturuyor. Hele bu sözü CHP ye söylenmiş bir cevap kabul ettiğinizde, CHP'nin Osmanlı mirası ve kültürü ile bağlantısını düşündüğünüzde, Başbakana neredeyse hak vermemek elinizde olmaz. Ama zaten Başbakanın elini kolaylaştıran da tam bu nokta; karşısında böyle bir imajla varolan CHP'ye ters davranıyor izlenimi yarattığınızda icraatlarınız da sorgusuz sualsiz kabul ediliyor. Bazılarına göre, bir şeyi CHP kabul etmemişse, o güzeldir. Mantık böyle işliyor.

Tarih boyunca çok değerli siyaset, ilim ve devlet adamları gelip geçmiştir. Bu şahsiyetler bugün de bilinmeli, okunmalı ve geleceğe yönelik bir projeksiyon geliştirilmesinde ciddiyetle analiz edilmelidir. Fakat ilk elden bilinmesi gereken bir şey varsa, bu kişileri doğuranlar toplumlardır. Söz gelimi; İmam-ı Azam, benim için sadece bir fıkıh alimi ve üstadı denilip bitirebilecek bir kişi değildir. Fıkıh Usulü dediğimiz şey, aslında bir ümmetin düşünme ve eyleme yöntemini belirlediği için önemlidir. Ulemadan biri olarak İmam-ı Azam, şu anda müslüman ümmetinin kahir ekseriyetinin takip ettiği bir şahsiyettir. Bu bağlamda, o günden bu yana İslam ümmetinin düşünce sistematiğinin (Fıkıh Usulü'ne katkılarında net ortaya çıkar) oluşturulmasında İmam-ı Azam'ın çok büyük bir katkısı vardır. İkincisi de, üzerindeki resmi baskılara rağmen, iktidarın dini söylemlerini kabul etmemiş, söylememiş ve tam tersine bunlara ititaz etmiştir. Bu anlamda bir entelektüel tavrı göstermiştir. Onun bu yetkinliği kazanmasında hiç şüphesiz kendisinin gayret ve çabaları vardır ve bu önemlidir. Fakat, Ebu Hanife'nin İmam- Azam olmasında, içinde yaşadığı ortam, değersel zemin, toplumun ve ilmin seviyesi önemli bir etkendir.

Bugün Türkiye'de insanları zorunlu olarak tabi tutulan eğitim, seküler içeriklere sahiptir. Devlet kendi temellükünde gördüğü bedenleri (artık bunlar salt bedenleşmişlerdir maalesef) bu içeriklere göre eğitmektedir. Çocuklar, dedelerinin dillerinden anlamadıkları gibi, 20-30 yıl öncesiyle bile ilişkileri kopuk. Nerede kaldı eski(mez) edebiyat ve geçmişin dili. Kastettiğim şey sadece, Osmanlıca bilmek falan değil. Onların bir de ruhunu anlayabilmek. Şimdi çocuklar bu dille dalga geçiyorlar. Acaba Başbakan bunun farkında mı? 18 yaşında seçilme ehliyeti verilmesi düşünülen gençler, henüz aile kuracak kadar "sosyal ergen" bile değiller. Bu gerçekler biliniyor mu? Dedesine bile gidecek kültürel bagajı olmayan bir sosyal ortamdan bahsediyoruz.

Diğer yandan toplumun gittikçe hazcı bir yaşam biçimine doğru dönüşümü var; hem de hızlı biçimde. Meslek, para, kazanç, güzel yaşam konusunda o kadar hızlı bir dönüşüm var ki, Kalvinistlere neredeyse taş çıkarıyor. Şimdi bu vasatın (ortamın) Allah aşkına söyleyin "Fatih"in ruhunu anlayacak bir içeriği var mı sizce? Sorsan kaç kişi "İlay-ı Kelimetullah"ın ne demek olduğunu bilir. İstanbul'da kentsel dönüşüm adına yarımdadayı otelleştirmeyi kendisine hedeflemiş, şehirciliği İstanbul'u yüksek binalarla kaplı ruhsuz bir mekana dönüştürmek zanneden insanlar mı Fatih'in ruhunu yaşatacaklar? Şimdi önemli olan, yakıcı olan soru şudur; siz bu eğitim sisteminden, bu gidişattan bir Fatih, bir İmam-ı Azam kalitesinde adam çıkarabilir misiniz?

Bir de tabii şunu merak ediyorum; Avrupa Birliği'ne girmek gibi bir hedef sunuluyor milletin önüne. Avrupa Birliği ile uyumluluk sürecinde bu değerlerin içselleştirilmesi isteniyor Batılı müttefiklerce (!). İşte demokrasi, insan hakları söylemleri gırla gidiyor. "Fatih"le temessül eden değerlerimiz ise, bu çerçevede eriyip gidiyor. Peki "Avrupa Birliği değerleri ile nasıl Fatih yetiştireceksin" diye sorarlarsa bunun cevabı ne olacak?