Dolar (USD)
32.18
Euro (EUR)
35.00
Gram Altın
2499.16
BIST 100
10643.58
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Nisan 2016

Başgil'den Basına

Son yıllardaki en güzel gelişmelerden biri de şüphesiz kültür sanat alanındaki tekelciliğin kırılmış olmasıdır. Eskiden gayr-ı millu00ee anlayışa bağlı olanların hakim olduğu bu saha, şükürler olsun ki yerli ve millu00ee anlayışa sahip bulunanların da söz sahibi olduğu bir noktaya doğru gidiyor. Doğrusu da budur. Sivil toplum kuruluşlarının gayretleriyle, belediyelerin destekleriyle adeta her gün ciddi bir çalışmaya, faaliyete tanık olmaktayız. 2008 yılından beri bu sahada varlığını hissettiren Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)'nin Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdiği ödül töreninin yankıları devam ediyor. Kültür tarihçisi Dursun Gürlek, Vahdet'teki yazısında basındaki iç sansürden bahsetti ve mühim hususlara dikkat çekti.

Ne yazık ki basında sansür var. Ama bu, devletin uyguladığı bir sansür değil, bazı gazete yöneticilerinin hoşlanmadıkları faaliyetlere gösterdikleri uygulamadır, görmeme halidir. İstanbul'un merkezinde 400 kişilik bir salon ağzına kadar dolup taşıyor. Yüzlerce ilim, sanat, kültür ve yayın dünyası mensubu bir araya geliyor. Ödüller veriliyor, muazzam bir şölen yaşanıyor. Haftalarca, aylarca konuşulacak bir tören gerçekleşiyor. Ama bazı gazeteler kör ve sağır! Görmüyor, duymuyorlar. Ne yazar? Hakikat güneşini görmek istemeyenler kendileri kör kuyularda, karanlık dehlizlerde kalır. Işık ise ortada.

Neyse önemli olan yapılan güzel hizmetler. Mesela aynı salonda iki gün önce yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ESKADER, ömrünü Türkçeye adamış olan Ahmet Yesevi'yi en iyi bilen ve anlatan ilim adamı Prof. Dr. Kemal Eraslan'a saygı gecesi düzenlendi. Yine basın yoktu. Onlar Beyoğlu'nun arka sokaklarındaki garip sergilerin peşine takılmıştı. Olsun. Türkoloji rüzgarının estiği Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi'ni yüzlerce genç doldurmuştu.

Milat ve Yeni Söz gazetelerimiz şükürler olsun ki, bu gafletin dışında. Her gün ayırdıkları kültür sanat sayfalarıyla bu boşluğu dolduruyorlar. Bir ikisi hariç muhafazakar diye bildiğimiz gazeteler bu hayırlı, güzel, anlamlı faaliyetlere kapalı. Anlaşılır gibi değil. Bindikleri dalları kesiyorlar, farkında değiller. Daha söylenecek çok söz var ama şimdilik bu kadarla yetinelim.

Kadir Topbaş Kültür Merkezi'nde yüzlerce gencimizin doldurduğu büyük salonda çocuklarımıza efsane adam, büyük hukukçu Ali Fuad Başgil'i anlattım. Konumuzla ilgili olduğu için Başgil'in gazetecilere bazı tavsiyelerini ihtiva eden mektubunu okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Ola ki, bu kıymetli sözlerden bazı gazete sahipleri ve yöneticileri hisse kaparlar.

Gökhan Evliyaoğlu ve Hami Tezkan Yeni İstanbul gazetesini satın almışlardır. Başgil, "Yeni İstanbul'u devraldınız. Son Havadis tecrübesinden sonra, yeni bir neşir hayatına başlıyorsunuz. Bu yeni hayatın merdiveni önünde sizlerle samimi bir hasbıhalde bulunacağım. Her ikiniz de benim Hukuk fakültesinden eski talebemsiniz. Aramızda yalnız fikir ve ideal bağlılığı yok, hem de hoca-talebe sevgisi var. Bu sevgiye güvenerek sizlere bazı tavsiyelerde bulunacağım. Gerçi gazeteci değilim. Bu işin meslek ve teknik taraflarını hiç bilmem. Fakat elli senelik gazete okuyucusu ve yazarıyım. Sizinle bu sıfatla konuşacağım."

Yeni İstanbul'un 6 Ocak 1962 tarihli sayısında yayımlanan mektubunda Başgil, gazeteciliğin Türkiye'de geliştiğinden ve artık etkili bir güç olduğundan bahsederek ciddi haberciliğe önem verilmesi gerektiği hususu üzerinde duruyor. Başgil, "Okuyucu için bir gazete, sade bir haber ve havadis koleksiyonu değildir. Okuyucu gazetede başka bir şey daha aramakta, haber ve hadiseleri manalandırmayı, memleket meselelerini açıp aydınlatmayı da istemektedir. Okuyucuların, mevcut gazeteler arasından bazılarını tercih edip tutmalarının sebebi budur. Ve gazetenin üzerinde durulacak en mühim fonksiyonu da budur."

Bugün bütün gazete patronları, bu mektubu geniş haliyle okuyup muhtevasından istifade etmeliler. Yalan haber ve şantajcılığın tehlikelerinden söz eden Başgil, "Rüzgar ekip fırtına toplamayınız. Memleket davalarında sizin yolunuz halkın yolu, rehberiniz millet sevgisi, ışığınız da adalet vicdanımızın nuru olsun." Mütefekkirimiz, okuyucunun öğretici ve yetiştirici yazılar aradığına dikkat çekerek şu hayatu00ee satırlarla mektubuna son veriyor:

"Halkımızın, hususiyle genç okuyucularımızın buna çok ihtiyacı vardır. Bizde son yıllarda gazete adeta kitabın yerini aldı. Bugün çoklarımızı kitabın uzun bahisleri sıkıyor. Bir iki gazeteye çarçabuk göz gezdirmek çoklarımızın okuma ihtiyacını gideriyor. Bundan ister üzülelim, ister sevinelim. Bu bir vakıadır. Bu vakıa karşısında bugün gazete, ilim, sanat, felsefe ve ahlak bahislerine yer vermek zorundadır. Bu türlü yazılar gazeteyi sırf bir dedikodu kumkuması olmaktan kurtarmakta ve ona üstün bir şeref ve asalet kazandırmaktadır. Size son tavsiyem: Gazeteniz öğretici ve yetiştirici olsun."