Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.94
Gram Altın
2447.74
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Haziran 2012

Batı Trakya ve kimlik

Hafta sonunu Batı Trakya Müslüman Türk kardeşlerimizle birlikte geçirdim. Doğrusu benim için oldukça öğretici bir tecrübe oldu ve sosyolojik anlamda da iyi bir laboratuvar. Öncelikle Türkiye sınırından Yunanistan'a geçerken, Yunanlılara bakışımda daha önceki kültürel anlam stoklarının etkilerini hala hissettiğimi farkettim. Yunanistan topraklarına geçer geçmez içimi tuhaf bir burukluk kapladı. Bu burukluğu, tekrar Türkiye sınırlarına girinceye kadar atamadım. "Vatan" kavramının ne demeye geldiğini insan, yurt dışına gidip geldikten sonra daha iyi anlıyor.

Batı Trakya denilince, tabii ki önce akla İskeçe ve Gümülcine geliyor. 1985'lerde henüz lisede iken, sorun ve mücadelelerin odağında iki merkez olarak televizyonlarda adını sıkça duyduğumuz İskeçe ve Gümülcine'deki durumu bu sefer tecrübe etme imkanı buldum. Doğrusu, kendi adıma öncelikle adını duymamıza rağmen (b)ilgisizliğimizi daha fazla fark ettim. Yol boyu konuğu olduğumuz Şahin köyünden Hasan Şahin beyden yörelerin tarihi hikayesini bir daha dinledik. Yine bize eşlik eden ve bize orayı tanıtma lütfunda bulunan Hasan Şahin beyle birlikte Batı Trakya Vakfı başkanı Musa Yurt ve Salih Bayramoğlu beylere de çok teşekkür ediyorum. Kendileri, Türkiye'de yerleşmiş Batı Trakya Müslüman Türkleri olarak hala mücadelerine devam ediyorlar. Ayrıca İskeçe'de bize mihmandarlık yapan kardeşimiz Mustafa Trampa beye konukseverliğinden dolayı minnet borçluyum.

Orada çok şeyle karşılaştım; gözlem yapma imkanım oldu. Gümülcine Müftüsü ile konuşma imkanı buldum ama en çok da insanlarla konuştum. Öncelikle şunu söylemeliyim; Türkiye güçlendikçe Batı Trakya'daki vatandaşlarımız da kendilerini güçlü hissediyorlar. Özellikle şu sıralar ekonomik sorunlarla başı ciddi dertte olan Yunanistan'da onların ellerinin güçlü olması çok önemli. Hemen önümüzdeki Pazar Yunanistan'da seçimler var ve bu seçimlerde birlik içinde daha çok milletvekili çıkarmak için uğraş veriyorlar.

Başta oranın sosyolojik bir laboratuvar olduğundan bahsettim. Bu bağlamda iki önemli noktaya temas etmek istiyorum. Birincisi, İslam, Trakya müslüman Türklerinin kimliklerinin belirlenmesinde çok önemli bir işlev görüyor. Çocuklara köyler de dahil olmak üzere Kur'an öğretiliyor, dini bilgiler veriliyor. Her gün okul çocukları okul bittikten sonra, Kur'an öğreniyorlar. Dün bir köyde onların hatim merasimine katıldım. Hatim merasimi, tam bir panayır havasına bürünmüştü. Milletvekilleri, müftüler, hocalar, çevre köylerden halk toplanıyor. Bu, bir anlamda birliği sağlama ve kimlik bildirimi olarak işlev görüyor. Anlıyoruz ki, insanlar yıllarca kültürümüzün derinliklerinde işleyen bu dini ögelere sarılarak kendilerini diri tutmaya devam ediyorlar. Bu eğitimi alan her çocuk, kimliğin sürekliliğini sağlama noktasında yeni bir istinatgah oluşturuyor. Hatim merasiminde çocukların Kur'an ve şiir okumalarını dinlerken, Batı Trakya Müslüman Türklerinin yıllardır süren mücadelelerinin, derin kültüre bağlanan noktalarını daha iyi anladım doğrusu. Osmanlı'nın dağılmasından sonra, bölgede oluşan boşluğu gördüm ve bu boşluğu Avrupa'nın dolduramadığını anladım. Doğrusu bu boşluğu doldurmak için sadece maddi anlamda güçlü olmak yetmiyor ve aslında bu söylediklerim sadece Müslüman Türk unsurları için geçerli değil; dağılan Balkan coğrafyasındaki tüm unsurlar için söylenebilir. Bu da, farklılıkları birarada yaşatan Osmanlı tecrübesine ve onun arkaplanında yatan paradigmaya dikkatleri çekiyor.

Bir de bizim derunda işleyen kültürümüzün bazı otantik izlerine hala oralarda rastlamak mümkün. Köylerde eskiden beri devam eden ve aslında teoriyi güçlendiren pratikleri küçük resimler halinde buldum. Doğrusu bu durum beni çok heyecalandırdı ve yeniden ümitvar oldum.

Orada Müslüman ve Türk kelimeleri birbiri içinde kaynaşmış. Batı Trakya Müslüman Türkleri kendi kimliklerini ifade ederken "Türk" kelimesini de özenle vurguluyorlar. Yunanlıların Müslüman Türklere yönelik bir söylemleri var ve Türk vurgusu bu açıdan önemli. Yunanlılar, Batı Trakya'da yaşayanların da aslının Yunan olduğunu ve Osmanlı o topraklara gelince, bazılarının (Batı Trakyalıların) müslüman olup cizye vermekten kurtuldukları, kendilerinin ise müslüman olmadıkları tezini işliyorlar. Batı Trakyalı Türkler ise, bunu uzun vadede bir başka kimlik krizine yol açacak durum ve asimile politikası olarak algılıyorlar.

Şu anda bazı sorunlar devam ediyor. Mesela, Yunanistan hükümeti bölge halkının kendi seçtiği müftülere resmi statü tanımıyor. Okul açmalarına imkan vermiyor ve yetişen öğretmenlerin atanması noktasında problemler var. Bunları sayıca daha da arttırmak mümkün.

Gözlemlerim yeni bir döneme girdiğimizi gösteriyor. Bu dönemin bir çok bu satıraralarında anlatamayacağım göstergelerini gördüm. Oldukça dinamik, kendi kimliğine sahip ve bu konuda heyecanlı bir kitle gördüm orada. Bu kitlenin içinde soğuk savaş dönemi dilini terk eden yeni nesil genç arkadaşlar hizmetler görüyorlar. Bu değişimi ileride belki daha net görme imkanı olabilecek. Beni oradaki heyecan ve derunda dolaşan kültür çok etkiledi ve daha çok şey yapmak gerekliliği konusunda sorumluluğumu hatırlattı.