Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.80
Gram Altın
2437.01
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Ağustos 2023

Bİ SELFİE ÇEKİLELİM Mİ?

Her kültür, kendi değerleri ile var olur. Kültürün devamlılığını sağlayan değerlerinin varlığıdır. Kalıcı kültür için temel yapı taşı olan değerler, toplumdan topluma kavram farklılıkları ile karşımıza çıkmış olsa da temelde aynı noktayı vurgular.

Postmodern bu toplumda kültür farklı bir hale evrilerek dijitalleşmeye başladı. Kendi çağının gerçekliği içerisinde yeni normlarla karşımıza çıkan kültür, varlığının idamesi için de yeni değerleri doğurması gerekir. Dijital kültürün yeni değerleri için sanal âlem, takipçi sayısı, selfie, cep telefonu, internet, like sayısı, sosyal medya gibi kavramları sayabiliriz. Fiziki arkadaşlıkların yerini sanal arkadaşlar aldı, mevsimsel oyunların yerine sanal gerçeklik ile arttırılmış oyunlar ikame edildi, toplumsallık yerine bireysellik konuldu ve bunun da adına özgürlük denildi ve dahası, dahası...

Bu çağın en büyük depresif hallerinden biri de farkında olunmaktır. Herkes tarafından görünür ve kabul edilebilir olmak. Kendin olmaktan ziyade görünür olmak. Ne olduğunun, nasıl olduğunun önemi yoktur. Görünür olmak yetmektedir. Kalabalıklar içinde görünür, fark edilir olmak.

Öznesi olduğumuz hayatın, nesnesi olmayı talep ettiğimizden beri yüklemlere boğulduk. Kendimizi zigon sehpanın üzerindeki bir biblo olarak görüyoruz. İşlevsel olmaktan ziyade estetik, daha doğrusu görsel olarak güzel görünmek ve göstermek istiyoruz. Bunun için de kendin olmaktan ziyade nasıl göründüğünün önemli olduğu fikrine ram oluyoruz.

Başrol olduğumuz oyunda bir resim karesine kendimizi hapsederek figüran olmayı tercih ediyoruz. Bir resim karesi kadar hatırda kalmak için kaç takla attığımızın hesabını tutmak dahi zül geliyor bize. Oysa reelimizi en ihtişamlı pozların arkasına gizleyerek daha gerçekçi olacağımızı düşünerek hakikatten koşar adım uzaklaşmaya başladığımızı fark etmiyoruz.

Bu çağın en büyük hastalıklarından biri de ‘selfie’ denen ‘öz çekim’ ya da nam-ı diğer ‘görçek’ olsa gerek. Görünür olmanın en kolay yolunun cevabının ne olduğu sorulduğunda cevap olarak ise selfie karşımıza çıkmaktadır. Kendini, kendi istediği gibi göstermek... Yetmediği yerlerde bir takım filtrelerle olduğundan farklı göstermeye çalışmak.

İnsanlara güvenimizi yitirişimizin ve ruhumuzu sadece bir kareye sığdırma gayretimizin en hazin şekli olarak hafızalara kazınacak. Biraz da bencillik kokan selfie ile birlikte aslında koca bir kareye sadece kendimizi sığdıracak ve kendinden başkasına minnet etmeyişimizi sembolleştirmiş olacağız.

Anı dondurmakla, orada kalakalarak öncesi ve sonrasındaki her şeye kayıtsız kalmaya başladık. Dünyayı arkamızda sadece bir fon haline getirerek arka planda yaşanan her şeyden bihaber hale gelirken kendi etrafımızda dönüp durarak bütün dünyanın kurtuluş reçetesini yazan doktor edasıyla felsefik doktrinleri edebi söylemlerle bütünleştirerek en hakikinin kendimiz olduğuna kendimizi ikna etmeye başladık. Bu kadar iddialı hale bir selfie ile başladık desek biraz abartı olabilir ancak, sistem kurgular ile meydana gelir ve bu kurgunun bir parçası da budur. Parça da bütüne götüren yolun basamaklarından biridir.

Köklü bir kültürün ve geçmişin yerine köksüz, zeminsiz yeni bir gelecek inşa etmenin temeli atılırken insanı toplumsal bir varlık olmaktan çıkararak bir birey olarak gösterip arzuladığı hedefe doğru hızlı bir geçiş başlatmış olan sistem, çarklarının dişlilerinde kültürü ve geçmişi öğütürken emperyalist arzularını gerçekleştirmenin sefasını sürüyor. Bize de bu durumun selfiesini çekmek kalıyor.

Birileri yapay zekâyı suçlamış olsa da yapay zekânın kontrolünü elinde tutanların kimliklerini araştırma zahmetinde dahi bulunmuyoruz.

Sanal gerçekliğin hakikatin yerine ikame edildiği bir zeminde dayatılan bütün komutlar işlevsel hale gelirken ruhun yerine yapay zekâ konulmaya başlandı.

Selfie olayında ekrana bakmak yerine sizi merkeze alan merceğe bakmanız gerekir. Ancak biz ise öz çekim yaparken ekrandaki resmimize bakıyoruz. Böyle olunca da kendimizi görürken aslında kendimize bakmamış oluyoruz. Göz yanılması olarak yorumlanabilecek bu durum bir bakıma yoruma dayalı olarak ne kadar kendine bakarsan bak, doğru noktaya bakmıyorsan kendini asla göremezsin yahut kendini asla bulamazsın söyleminin doğruluğunu gözler önüne seriyor. Tabi ki görmek isteyene, göstermek istedikleri kadar…

Bir resim karesine sığmaya çalışarak kendini özgür zannedersin, ancak kendine dahi güvenmeden yaşamaya çalışırsın. Ağlanacak halimize kahkahalar atarak hazin halimizi gizlemeye çalışarak en güzel hayatı yaşadığımızı başkalarının gözüne sokma gayreti güdüyoruz. Sanal âleme baktığımızda herkes mutlu, ancak iç âleminde herkes derbeder…

Hepimizinki koca bir yalnızlık esasında. Herkes kendi kuyusunda boğulmuş. Anlattığımız rüyaları bahane ediyoruz bu halimize. Savunma psikolojisi gelişmiş ergenler gibiyiz. Bütün hatalarımıza bir kulp bulma telaşında mutluluk nutukları atarken gözyaşlarımızı toprağa gömmeye çalışıyoruz. Vay halimize... Acımızı bastırarak mutlu olmaya çalışıyoruz.

Neyse, boş verin şimdi bütün bu çetrefilli halleri. Manzara güzel, bi selfie çekilelim mi?!