Dolar (USD)
32.27
Euro (EUR)
34.74
Gram Altın
2399.70
BIST 100
10336.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

14 Ağustos 2017

Bilim, Bilim için değil insanlık içindir

2008 küresel finans krizi dünya ekonomik sistemini önemli bir kırılmaya uğrattı. Birçok ülke krizden kurtulmak için ekonomik milliyetçiliğe yöneldi.

Dünya, küreselcilik ve milliyetçilik tartışmaları çerçevesinde bir güç mücadelesi yaşarken ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri mücadeleler gün geçtikçe şiddetini artırmaktadır. Güç mücadelesinden galip çıkabilmenin en önemli unsurlarından biri de şüphesiz ki güçlü bir ekonomik ve teknolojik kapasiteye sahip olabilmektir. Çünkü ekonomik ve teknolojik güç mücadelesi sadece savaş döneminde değil aynı zamanda barış dönemlerinde de devam etmektedir.

Güçlü bir ekonomiye sahip olabilmenin yolu yüksek katma değerli ürün üretmekten geçer. Yüksek katma değerli üretimin temelinde de ar-ge ve inovasyon yatmaktadır. Küresel güç mücadelesinin tüm hararetiyle yaşandığı günümüzde Türkiye ürettiği yerli ve milli projeler ile dünyanın yeni düzeninde önemli bir güç olarak yerini alacaktır. Çünkü artık teröristlerin yerlerini yerli ve milli insanlarımız almakta ve yerli ve milli ürünlerle dünyanın yeni dönemine hazırlanmaktadır.

Bakınız, yerli ve milli projeler üreten Mimar Mühendisler Grubu (MMG) 6-7 Eylül tarihlerinde Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde, "2. MMG AR-GE İNOVASYON ZİRVESİ ve SERGİSİ"ne ev sahipliği yapacak. Zirve boyunca, 10 oturumda inovasyon ve Ar-Ge'nin lideri 40 konuşmacı, kendi alanlarında Türkiye'nin geleceğini konuşacak. Sergide ise, Türkiye'nin milli ve yerli projeleri dahil, bazıları ilk kez sergilenecek inovatif projeler sergilenecek.

Sektörel konuların dışında ülke olarak Milli Teknoloji Hamlesi yapabilmek adına Teknoloji ve Medeniyet İlişkisi, Bilgi Ekonomisi, Yerel Kalkınma ve Yenilikte Ek Finansman gibi konularda uzman kişilerin de katılacağı oturumlardan oluşan konuşmaların da olacağı zirvede yerli yeniliğin, yeniliğin ticarileştirmesinin, yenilik tabanlı yerel kalkınmanın önündeki engeller tartışılacak.

Bu tür zirveler vesilesiyle bir araya gelen kamu-üniversite-sanayi kesimlerinin diyalog kurmaları oldukça önemli. Türkiye'nin buna ihtiyacı var.

Yaklaşık on yıl önce üniversite öğrenci konseyi başkanlığım döneminde rahmetli Ömer Lütfi Mete'yi "Gençliğin sorunları ve Türkiye'nin Geleceği" başlıklı konferans vermek üzere üniversitemize davet etmiştim. Davetimi kırmayıp icabet eden Ömer Lütfi Mete konuşmasında çok önemli noktalara değinmişti. Konuşmasında, "Biz ilime ve bilime gerekli önemi göstermediğimiz için bilgi üretme becerisini yitirdik. Halbuki pek çok batılı sağlıklı gözlemci, bugünkü batı harikalarının alt yapısında, Türklerin de en az yarı yarıya pay sahibi olduğu İslam uygarlığının bulunduğunu belirtmektedir. Elbette ki geçmişimize bakıp ne büyük alimlerimiz varmış diye övünmenin bir anlamı yok. Her durumda her yeni uygarlık muhakkak yeni bir sentez taşır. Başka uygarlıktan aldıklarıyla ve üzerine koyduklarıyla oluşturdukları bir zenginliktir. Bu da haçlı seferlerinin sayesinde olmuştur. Batı dünyası haçlı seferleri ile İslam dünyasını ve bilimsel düşünceyi Ortadoğu'dan almaya başlamış, üzerine koyduklarıyla birlikte bugünkü batıyı inşa etmişlerdir.

Düşünmek, öncelikle sorgulamak, yerleşik kalıplardan törpülenmek, devraldığımız bütün yargıları, değerleri yeniden incelemeyi gerektirir. Düşünmek, hiçbir ön kabulün sonsuza kadar doğruluğundan emin olmamak demektir. İşte bu sebepler, bizim bilgi üretme geleneğini terk edişimizdir. Hiçbir şey bu hayatta ve inanıyorsak öbür hayatta bilgi üretmek kadar önemli değildir. İş burada başlar burada biter.

Siyasi irade, hayatın merkezine bilgi üretmeyi alırsa, orası bilginin beşiği olabilir. Siyasi iradeniz yoksa yırtınsanız da üniversiteleriniz üniversite olmayacak ve bilgi üretemeyecektir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, kamunun üniversitelere ayırdığı kaynaklarla bilgi üretmek mümkün değil. Ben bir üniversitenin mensubu değilim. Ancak en iddialı üniversitenin bile kaynaklarının bilgi üretmeye yetmediğini çok net görebiliyorum" demişti.

Kıymetli okurlar. Nicelik olarak üniversitelerimizin sayıları artmakta ancak nitelik olarak olması gereken seviyede olmadığı gözle görülür bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Ancak bilgi üretmek için dert sahibi olmak gerekmektedir. Bu sebeple her şeyi kamudan beklemenin yersiz olduğunu düşünüyorum. Kamu-Üniversite-Sanayi iş birliği bu açıdan oldukça önem arz etmektedir. Üniversiteler sadece kuru bir bina ve içindeki birkaç akademisyen ve öğrenciden ibaret değildir olmamalıdır. Sanayi sektörü, yüksek katma değerli ürünler üretmek istiyorsa Ar-Ge ve inovasyon üretimi için üniversiteler ile iş birliği yaparak üniversitelerin laboratuvar eksikliği varsa giderilmesine yardımcı olmalı ve bu konuda yatırım yapmalıdır. Akademik dünya ise ürettiği bilginin ticarileşmesi için sanayi ve ticaret sektörlerinden destek almalıdır. Yazılan makaleler sadece akademik dünyanın içinde dolaşmamalı insanlığın faydasına sunulacak hale getirilmelidir. Nitekim Türkiye'nin son yıllarda düştüğü orta gelir tuzağından kurtulmasının yolu da buradan geçmektedir.