Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2402.37
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Ocak 2020

Bilinmeyen adanın öyküsü

Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, “Bana bir tekne ver.”

Böyle başlar Jose Saramago'nun 'Bilinmeyen Adanın Öyküsü' .

Kral adama bir tekne ile ne yapacağını sormuş. Bilinmeyen adaya gideceğini söyleyen bu adama inanamamış. Çünkü krala göre bilinmeyen ada filan yokmuş. Kral her yeri haritalandırdığını, kendi haritalarında bilinmeyen bir adanın bulunmadığını adama anlatmaya çalışmış.

Ama nafile!

Adam bilinmeyen adayı bulmakta ısrarcıymış. Kral sonunda adama bir tekne vermiş. Ama bu teknenin tayfası yokmuş. Limanda günlerce demirleyen tekneye, kralla konuşması için sarayın Dilekler Kapısı’nı adama açan ve tekneye gelmek için Kararlar Kapısı’ndan çıkan temizlikçi kadının dışında kimse gelmemiş.

Adam denizcilerle konuşmuş, onları tekneye çağırmış; lakin onlar da bilinmeyen ada diye bir şeyin kalmadığını ve kalmış olsa bile evlerinin huzurunu terk edip yük gemilerindeki güzel hayatlarını bırakıp bir hayalin peşinde koşamayacaklarını söylemişler.

Sonunda tekne iki yolcusuyla birlikte limandan sessizce ayrılmış.

Bu öyküyü seviyorum.

Saramago aramaktan vazgeçmeyin, der gibi… Ufkunuzu hiçbir zaman kapatmayın, der gibi… Kimse inanmasa da kimse gelmese de sen inancınızı yitirmeden düşün yollara, der gibi… Denizciler rahatlarına kapılıp yük gemilerine doluşsa da sen küçük bir tekne ile de olsa yelkenleri rüzgârda şişirmeye bak, der gibi...

Yola çıkmak başlamak, ne var ki bu yol da öyle zahmetsiz meşakkatsiz bir yol değil. Hiçbir zaman öyle olmadı olmadı, olmayacak da.

Simug’u bulmak ümidiyle kanat çırpan kuşları hatırla mesela.

"Aşk denizi"nden geçmişlerdi önce...", "Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar...", "Hırs ovası"nı aşıp, "Kıskançlık gölü"ne sapmışlardı...

Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuştu sürüden...

Kimi hırslanıp düşmüştü ovaya, kimi kıskanıp batmıştı göle...

Önce Bülbül geri dönmüştü, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmişti (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılmıştı); Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamıştı; Baykuş yıkıntılarını özlemişti; Balıkçıl kuşu ise bataklığını….

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmıştı. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmişti...

Kaf Dağı'na vardıklarında ise geriye sadece otuz kuş kalmıştı.

Sonunda sırrı, sözcükler çözmüştü: Farsça "si", "otuz" demekti... murg" ise "kuş"...

"Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. 30 kuş, anlamış ki aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur…

***

İki öykü hatırladık, iki misal.

İkisinde de hikâye aramak ile başlıyor.

Arayış olmasa iki hikâye de hiç olmayacak.

Yolda ne ile karşılaşacağımız, neye göğüs gerip neye tahammül edeceğimiz, neye sebat edip neye talip olacağımız bizi bize, bizi kendimize anlatacak.

İster bilinmeyen ada, diyelim ister Simurg için kanat çırpalım bu yolculuk da bu hikâye de kendimizle alakalı…

Her şeysen önce şu soruya cevap vermek kaydıyla:

Sahi ben neyin arayışı içindeyim?

Bu dünyada neye sebat ediyorum neye talip oluyorum?