Dolar (USD)
32.24
Euro (EUR)
34.64
Gram Altın
2401.17
BIST 100
10247.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Eylül 2016

Bir uygarlık ağıdı

Bu defa kalemin alnında kalın tülbent sarılı. Çözümsüz düğümlü. Gözleri sağanak. Sesi acıdan karılmış.

İnsanın insan olabilmesi çevresine çizebildiği merhamet halesindeki varlıklara karşı rahmine özenen bir ana duyarlılığı, karşılıksız sevme, acıma, o iyi olmadıkça tek başına kendisi iyi olamama gibi duygularla bakıp ilgilenmesi gerekiyor. Bu his koruyucu hayat suyudur. Başka türlü bir plazma. İnsanın gücü yettiğince uzanabildiği yakından uzağa her şeyi içine alır. Mesafe veya gönül yakınları, mahalleli bir bina, o sokağın çocuğu, ağacı, kedisi, köpeği, çiçeği, böceğidir. Onu çevreleyen ve aslında sorumlu olduğu çevresi/evrenciği. Fakat hangimiz böylesi rahminden haberli. Ne hamileyiz, ne anne. Bir sözde "Anneler çocuklarını dokuz ay karınlarında, iki yıl kucaklarında, bir ömür de yüreklerinde taşırlar" der. Biz -insan türü olarak- taşımıyoruz. Kadın, erkek merhametimizi kaybettik. Sevgimiz, acımamız, korumamız, kollamamız yok. Birbirimizden selamette değiliz. "Süper güç" terörü ve türevlerinin tahribatının yanı sıra bir de mesela gidip duran bir otobüs olduğunu bile bile, şoföre şemsiye ile vurabilen biri ile aynı toplumda yaşıyoruz. Giyimi hoşuna gitmediği için şiddetlenip zarar verenle. Şeytanımız bir örgüte mensup gibi davranıyor. Melek yanımız firarda. Damarlarımızdan kin akan bir cinnete dahil olduk. Tutup bu iki insana "hasta" diyerek kalan kısmıyla topluma "sağlıklı" diyemeyiz. Gündelik yaşamın içinde böyle uç örnekler sıklıkla can buluyorsa, merkeze, bütüne dair bir sorun var demektir. Ruhumuz sizlere ömür. Kalbimiz tekliyor. Sağlam bir amaç için atmıyor. Amacını da, anlamını da kaybetmiş. Memleketi savunmuş olabiliriz fakat herkes insan olarak kendini savunabilir mi onu düşünsün. Savunamayacağımız, lal olup kalacağımız çok suçumuz var. Nefsi levvame öğretisi nüfus u levvame olmalı. Hep birden kendimizi kınamalıyız başkayı kınamayı bırakıp. Kendimizi suçlamalıyız. Entrika içimizde. Kendimizi dolandırıyoruz. Yalanda biz bizeyiz. Sadece memleketimizin değil, en başta insanlığımızın hainiyiz. Geçtim/geçemem Müslümanlığımızdan.

Hak değerlerle, merhametle hayat bulabilen soyut göbek bağı hunharca kesilmiş sanki. Çoğumuzun bileğine yetimlik bandı sarılmış yenice doğanken. Çoğumuz bu "büyük hastanede" kasten yitirilmiş. Kısır ve pörtlek gözlü kimsesizlikler tarafından çalınıp gitmiş. Adamakıllı yalnızlığa belenmiş sonra. Bencillik mamasıyla orantısız şişmanlıyor. Fazla yer kaplıyor. Yer açmıyor başkasına...

İnsan zaten zahmetli bir aleme fırlatılmış atık. Fakat su! Fıkır fıkır. Hayat dolu! Kalpli. Cici akıllı. Rabbinin sevgilisi. Bir umut. "Ben bilirim, siz bilmezsiniz!"in muradı. Fark ederse eğer, küçük rahimden daha büyüğüne, uçsuz bucaksız bir rahme atılmış. Yalandan da olsa bir bahçeye. Az zahmetli de olsa ekmek elden su göldenliğe...Gelgelelim değerlerini yitirdiği ve birden, "nasıl oluyorsa" başkalaşım geçirdiği, bir güzel insan olarak doğduktan sonra bir güzel canavarlaştığı bir yer var. Özellikle hayvanlaştığı demedim zira hayvanlar değerlerine çok bağlıdır. Hatta bazen "İnsan olamadık tamam, bari hayvan olsak!" dediğim vakidir.

Bu yüzden sahipsiz bir kedi veya köpek hakkında sahiplendirme ilanı gördüğümde "Sanki insan çok mu sahipli! İnsanların da sahiplendirilme ilanı verilmeli!" dediğim oluyor içimden. Çok acı olduğu için hiç böyle bir ilana yeltenmedim. Fakat iyi biliyorum ki sahipsiz insan daha çok, sahipsiz hayvandan. Pek çok aidiyetin içinde olduğu veya hiç bir aidiyeti olmadığı halde kimsesizliği derinden hisseden, yetimlik derisine, etine, kalbinin köküne sirayet etmiş pek çok insan.

Neden peki? Hikmeti kaybettik. Hükümsüzüz. Anlamı kaybettik. Boşuz. Boşluk beynimize salıncak kurmuş. Değeri kaybettik. Kimse kimsenin kolay kolay kıymetlisi, değerlisi, titizlendiği değil. Herkes bizzat kendisinin değerlisi. Herkes bizzat kendisinin eşi; sevgilisi. Bir yalnızlık edebiyatıdır gidiyor. Kişiler artık bizzat kendilerinin arkadaşı, yakını, babası, anası, sevdiği. Kalabalık; gelin hep beraber yalnız olalım anlamına geliyor. Yalnızlar sosyolojisi.

Şayet biraz kaldıysak; insanlık aleminin dertlerine kıyasla yaşadığımız şahsi dertleri küçümseyen, onlara bir angarya gibi de bakan, dünyanın ve insanlığın dertleriyle hemhal olmazsa kendini yaşamaya hak sahibi hissetmeyen bir gelenekten geliyor olmamızdandır. Bizi hala diri tutan bu. Kalan sağlarımızın ve sağlığımızın kaynağında diğerkam ahlakına yaraşma çabamız var. Başkası, öteki, beriki var. Çünkü "Eğer sen başkayı, halkı dert edinirsen, Allah da seni düşünür." denklemi bağdaş kurmuştur ve ancak biz halk için çabaladıkça keyfeder kalbimizin sofasında. Yoksa kalıbımız kurur. Bencillik insanın rutubetidir. Çürür, çöp oluruz sonra.