Dolar (USD)
32.31
Euro (EUR)
34.56
Gram Altın
2407.63
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Mart 2020

Bir virüslük canımız var...

Kalemi, pardon klavyeyi elime alıp virüs ile ilgili bir şeyler yazmak istedim...

korona virüs dünyada yaptıklarımıza karşı bir musibettir diye başlıyayım istedim söze. Laboratuvar ortamında üretilmediğinden emin misin diye sordum kendime.

Laboratuvarda üretildiyse ne hedefleniyor acaba? Yoksa gerçekten birileri herkesin evinde oturduğu, sosyal hayatın bittiği, hayatın sanallaşıp sosyal medya ve internet üzerine taşındığı bir dünyanın testini mi yapıyor dedim… Baktım ki buna da net cevap veremiyorum.

Sonra dedim ki dünya tarihinde büyük salgınların akabinde büyük savaşların olduğu gibi bir tez var. Acaba dedim! Allah muhafaza büyük bir savaş mı geliyor dedim. Baktım bununla ilgili de hiçbir şey diyemiyorum. O zaman dedim ki kendi kendime; bir kul olarak yapabileceğim tek şey bu virüs hadisesinin sadece bana bakan yüzüyle ilgilenmek olmalı. Öyle görünüyor ki herkes kendine bakan yüzü ile ilgilenirse muhtemelen bu musibeti kısa sürede savuştururuz inşallah.

Öncelikle bir vatandaş olarak getirilen tedbir kurallarına harfiyen uymaya çalışıyorum. Çünkü bu benim özgürlük alanım değil. Başkasının da yaşam hakkını tehdit edebilirim. Bu mevzuyu kısa geçiyorum. Zira uzaktan sesi hoş gelen, adına şarkılar, şiirler yazılan korona virüsü hayatımızı esir aldı nerdeyse, tehlike yaklaştıkça nüktedanlık azalıp ciddiyet artmaya başladı. İşin ciddiyetini de büyük çoğunluğun kavramaya başladığını görüyoruz.

Kısa bir ömür içinde, hayatımız o kadar monotonlaşmış ki şükredemeyecek hale gelmişiz. Bir ahbap ile selamlaşmak, annenin elini öpmek, babana sarılmak, fırıncının elleri ile verdiği sıcak ekmek, çocukların ve eşin ile yaptığın market alış verişleri, gıcık tuttuğu zaman etrafta ki gözlerden korkmadan öksürmek ve hele o güzelim muhabbet halkaları gibi bilmediğimiz saymakla bitmeyecek ne kadar çok nimet varmış hayatımızda...

Suriye’den görüntüler geliyor gözümün önüne...bacağı kopan, cesedi kıyıya vuran çocukların bizim için sıradanlaşmış görüntüleri. Bir şey yokmuş gibi kirli hesapların peşinde koşan egemen güçler. Sizce hangisi daha zalim veya acımasız? Çocuklara kıymayan virüs mü yoksa para için, petrol için çocukların ölümüne göz yumanlar mı?

Virüs en çok yaşlıları etkiyormuş mesela. Sadece virüs mü etkiliyor sizce yaşlılarımızı? 5-6 çocuğu saçını süpürge ederek büyüten bir annenin günlerce telefon başında, haftalarca gözü kapıda beklemesi virüsten az mı etkiliyordur sizce? Virüs bir kez öldürür de hayırsız bir evlat bin kez öldürür biliyorsunuz değil mi?

Son dönem sosyal medyada uzakdoğu tarafından tuhaf tuhaf yemek görüntüleri görürdüm. Gözümü çevirene ya da kapatana kadar gördüklerim bile midemi bulandırmak için yetiyordu. Canlı canlı yenen böcekler mi dersin, canlıyken pişirilen tuhaf deniz ürünleri mi ...Virüs’ün ilk olarak Çin’de hayvandan insana geçtiği bilgisine de hiç şaşırmadım zaten. Sadece, yiyen mi hayvan yenilen mi orda bir tereddüt yaşadım. Sonrasında günde beş vakit temizliği emreden, tertemiz yiyecekleri bize helal kılan bir dine mensup olduğum için binlerce kez şükrettim. Mahzun bıraktığımız camiler belki küstü de bu ara bizi istemiyor dedim için için… Salgın sonrası hasret bitince inşallah dolup taşırırız boynu bükük camilerimizi.

Dedim ya! Ben bana bakan tarafındayım virüsün. Öyle büyük komplo teorileri aşıyor boyumu. Önümü göremiyorum. Sonra, daha önceki salgınlar gibi bu da gelip geçecek, çok tedbir alan ülkeler ile tedbirsiz giden ülkeler arasında ki ölüm oranları istatiksel bir değer olacak sadece. Ama bizler de bugüne kadar fark edemediklerimizi fark edecek miyiz? Virüsün bize bıraktığı en önemli ders bu olacak belki. Unutmamamız gereken, biz inananlar için yaşadığımız dünya cennet değil cennetin veya cehennemin anahtarı. Depremler, seller, yangınlar, hastalıklar, virüsler sadece ölüm sebeplerimiz olacak, ama ahirette gideceğimiz yeri bizim bunları nasıl karşılayıp, nasıl uğurladığımız belirleyecek vesselam.