Dolar (USD)
32.43
Euro (EUR)
34.57
Gram Altın
2383.25
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Mart 2024

​Bizi bu cehennemden kurtarın!..

Gazze’de 160 gündür yaşanan soykırım sürecinde, bölgede yaşananları aktarmak için medya aracılığıyla bilgi veren Filistinli Doktor Fadya Malhis, dün yine bir televizyon kanalına bağlanarak orada yaşananları âdeta özetledi.

Tıpkı, “Diğer Müslüman ülkeleri sahura Ramazan davulcularının sesleriyle uyanıyor. Onları uykusundan Ramazan davulcuları kaldırıyor. Ancak biz Gazze’de dehşet verici ve korkutucu bombalama sesleriyle sahura kalkıyoruz. Bilginiz olsun diye söylüyorum. Problem yok. Biz 5 aydır oruçluyuz” açıklamasıyla insan olanın yüreğini kanatan Filistinli çocuk gibi...

*

Dünya bir pembe dizi izler gibi Filistin’deki soykırımı izlerken orada hayatta kalmayı başarabilenlerin umudu her geçen gün tükeniyor. Bu tükenişin içinde yaşama tutunmaya, vahşice yaralanan insanları tedavi etmeye gayret eden Filistinli Doktor Fadya Malhis, katil İsrail’in 5 aydır süren vahşi soykırımı karşısında susanlara inat feryat ederek, Gazze’nin içinde bulunduğu çaresizliği haykırıyor... Her tarafı mahvedilmiş, can pazarının yaşandığı bir yurtta nasıl susulabilir ki...

Yüzde 90’ı yıkılmış...

Ne altyapı var, ne de yaşam...

Ne elektrik var, ne de su...

Hiçbir şey yok...

Sadece açlık ve ölüm var...

Bir de şakır şakır akan kan...

Bomba sesleri fasıla vermeden devam ederken; Filistinliler aç biilâç Ramazan orucu tutuyor...

Burası Gazze, paran olsa bile hiçbir şey, ama hiçbir şey bulamıyorsun... Şansın yaver gider bulabilirsen patatesin kilosu 35, yeşil soğanın 25, bir çuval un 1000 (bin) dolar. Dedik ya, o da bulabilirsen, bulmak yetmez, cebinde paran varsa...

5 aydır iş yok...

Aş yok...

Var olan sadece, İsrail’in bitmek tükenmek bilmeyen katliamları...

Filistinliler ya İsrail’in bombaları altında, ya da açlıktan ölüyor...

Gelen yardımları alabilmek için koşanlar, avını bekleyen akbaba misali İsrail tarafından bombalanıyor... Kendisinden vazgeçip, çocukları için bir umutla yardım alabilmeyi deneyen 400 kişi hunharca katledilirken, 1007 kişi hayatta kalabilme mücadelesi veriyor...

Karadan gönderilen yardımlar Mısır tarafında çürümeye bırakılırken, bir de havadan yardım tiyatrosu çıktı son günlerde... Uçaklardan atılan bu şov malzemeleri, rüzgâr sebebiyle ya İsrail tarafına, ya denize, ya açlıkla sınanan Gazzelilerin üzerine, ya da güneş enerjisinden başka enerji kaynağı olmayan hastanelerin güneş enerjisi kaynağının üzerine düşmekte... İlaçsızlığa, doktorsuzluğu rağmen yaralarının sarılmasını bekleyen Gazzeliler çaresizlik içinde ölümü beklemekte...

*

İsrail bombalarından kurtulan hamile kadınlar beslenemedikleri bebeklerini kaybediyor... Emziren kadınlar memelerine süt gelmediği için yavrularını emziremiyor... 30 bebek açlıktan öldü, ölmeye devam ediyor... Gazze âdeta kimsesizler mezarlığını andırıyor...

Filistinli Doktor Fadya Malhis sözcükleri boğazına düğümlenerek, “Türkiye’den Allah razı olsun. Biz sizi, siz de bizi çok seviyorsunuz. Ne olur bizi bu cehennemden kurtarın. Yalvarıyorum...” feryadıyla Gazze’de yaşanan vahşeti özetliyor.

Geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz’in Filistin sahilinde liman şehri Yafa’da bir konferansta konuşan Haham Eliyahu Mali, İsrail ordusunda görev yapan askerlere, “Bugün bir bebek, yarın bir savaşçı. Bugünün teröristleri, daha önce yaşamalarına izin verdiğiniz çocuklardır. Teröristleri yaratanlar aslında kadınlardır. Gazze’de herkesi öldürün...” çağrısı Filistinli Doktor Fadya Malhis’in feryadının şiddetini insan olanın beynine çivi gibi çakıyor...

Doktor Mahlis’in feryadını dinlerken Srebrenitsa’da yaşanan mezalim geliverdi aklıma...

1991’de Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi, Yugoslovya Federasyonu’nda çözülmenin başlangıcı oldu. Ama asıl problem Bosna-Hersek’in 3 Mart 1992’de bağımsızlığını ilan etmesiyle ortaya çıktı. Boşnakların bağımsız bir devlet haline gelmesini istemeyen Sırplar Saraybosna’yı kuşatıp, şehri bombardımana başladılar. Çatışmalar hızla bütün Bosna-Hersek’e yayıldı. 1995 yılının Temmuz’unda Avrupa’nın ortasında yaşanan katliam tüm insanlığı dehşete düşürmeye yetti. Srebrenitsa’da Sırp paramileter güçler tarafından 8372 kişi birkaç gün içinde katledildi…

Dün Srebrenitsa’daki soykırımın daha şiddetlisi bugün Gazze’de yaşanıyor...

*

TARİH BİZİ ÇAĞIRIYOR

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, “Dua’sız, üşürmüş yürekler; / Sana bir dua eden olsun, / Senin de bir dua ettiğin, / Bilemezsin hangi kırık gönlün duasıdır, / Karanlıklarını aydınlatan, / Sana ummadık kapılar açan, / Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, / Seni böyle ayakta tutan” dizeleriyle bizlere ne güzel öğüt veriyor. Mevlânâ’nın bu ifadeleri Boşnak bir teyzenin sözlerinde mâkes bularak gönül hanemizi gül bahçesine çeviriyor. Hikâyeye bütün benliğiyle tanık olan Prof. Dr. Tufan Gündüz’den dinleyelim...

Bu anlatacaklarım Bosna Hersek’te bizzat yaşadığım bir olay. Bu hadiseyi Bosna’da bulunurken, orada görev yapan askerlerimizden bizzat dinledim.

Bizim orada görev yapan askerlerimiz küçük istihbarat evleri şeklinde görev yapıyorlar. Asıl büyük birimler Saraybosna’da bulunuyor. Burada toplanan haberleri de Saraybosna’daki Avrupa Birliği Barış Gücü (EUFOR) bünyesinde görev yapan komutanlığa bildiriyorlar. Fakat bizim Mehmetçiğimiz özel olarak yardıma muhtaç köyleri, okulları dolaşıyorlar. Eksiklikleri ve yardım edilecekleri listeyle tespit ediyorlar. Daha sonra Türkiye’den paketlenen yardım kolileri askeri kargo uçağıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor.

Bir gün Mehmetçikler yine bir köye gidip, listeye göre dağıtım yapıyorlar. Köyün ileri geleni diyor ki, ‘Biz size listeyi verdiğimiz sırada yardıma muhtaç olanlardan bir teyzeyi unutmuşuz. Teyzenin evi de biraz tepelik yerde, köyün dışında. Lütfen onun da ihtiyaçlarını giderebilir misiniz?’ Mehmetçiklerimiz ‘hay hay’ diyor. Kar diz boyu, subaylarımız güçlükle de olsa ulaşıyorlar. Kapı çalındığında onları karşılayan teyze daha açar açmaz, ‘Türk müsünüz?..’ diye soruyor. Onlar da ‘Türküz’ deyince, ‘Geleceğinizi biliyordum’ diyor.

Bizim geleceğimizi Afganistan’daki, Somali’deki, Katar’daki, Irak’taki, Azerbaycan’daki, Suriye’deki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki, Arnavutluk’taki, Lübnan’daki, Bosna Hersek’teki, Kosova’daki, Libya’daki mazlumlar biliyor. En zor günlerinde onları darda, zorda bırakmayacağımızı hissediyor.

İşte biz “İyi dost; iyi günde çağrıldığında, kötü günde çağrılmadan gelendir” düsturunun gereğini yapıyoruz. Bizim sancağın gölgesi onların üzerine o kadar kuvvetli düşüyor ki, biz oralara gitmek zorundayız. Bosnalı teyze bizi nasıl bekliyorsa, onun gibi milyonlarca teyze bizi bekliyor. Çünkü tarih bizi çağırıyor. 600 yıl bu bölgede hüküm sürmüşseniz ve 1000 yıl bu topraklarda hâlâ ayakta kalmışsanız, başı sıkışanların size sığınmasından doğal bir şey olamaz. Bu bizim tarihi görevimiz. Bundan kaçamayız. Türkiye bırakmak istese, o halklar Türkiye’yi bırakmaz.

Bizim Kosova’da, Libya’da... ne işimiz mi var?..” diye soranlara “işte tam da bunun için” cevabını verebiliriz.

*

Bosna’da bir sempozyumda dolayısı ile bulunuyordum. 22 -23 yaşlarında bir delikanlı yanıma geldi. Tanıştık, koklaştık. ‘Hocam size bir şey anlatmak istiyorum. Sizin televizyonda hislenerek anlattığınız hikâyeyi seyrettim. Hoca çok abartmış diye düşündüm. Defalarca seyrettim. Sonra Bosna’ya bir gidip göreyim dedim. Müslümanlarla gayrimüslimlerin karışık yaşadığı Visoko şehrine yerleştim.

Bir gün Müslüman aile yanıma geldi. ‘Bizim cenazemiz var sizi oraya götürmek istiyoruz’ dediler. ‘Neden ben?..’ deyince, ‘yaşlı bir amcamız vardı, vefat ederken beni bir Türk defnetsin’ dedi. Fakat ben cenaze namazı kıldırmayı bilmiyorum ki. Sadece Fatiha okumayı biliyorum. Cenaze merasimine iştirak ettim ve Fatiha okuyarak o amcanın vasiyetini yerine getirdim. Hocam işte bunları birebir yaşayınca, sizin anlattıklarınızın abartı olmadığını anladım’ dedi.

Evlad-ı Fatihan Bosna’da, Muhammed İkbal’in evlatları Pakistan’da, Şeyh Ahmet Sünusi’nin, Ömer Muhtar’ın torunları Libya’da, bugün Filistin’de İsrail zulmü altında inim inim inleyenler tarihi sorumluluğumuz gereği bizi çağırıyor, çağırmaya devam edecek.