Dolar (USD)
34.24
Euro (EUR)
37.58
Gram Altın
2873.89
BIST 100
9132.3
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

12 Ocak 2023

Bu programda 'insan' yerleştirme bulunmaktadır!

Türk dizi ve filmlerinin değerlerimizden, toplumdan ve dini gerçekliklerden her geçen gün daha fazla uzaklaştığını görüyoruz. En çok da bize ait olmayan değerlerin değil de bize ait olan değerlerin filmlerde/dizilerde yadsınır olması bizi sarsıyor. Sarsıntı, sonuçları itibariyle neslin gelenekten kopmasına ve kendisi tarafından yetiştirileceği umulan bir sonraki neslin de kendi medeniyetine yabancılaşmasına neden olabileceğinden büyük önem arz ediyor.

Farkında olmasak da evimizin/elimizin başköşesine konumlandırdığımız her türlü ekranda sanki başka bir ülkenin dizilerini, filmlerini izler olduk. Kopuşun ötesinde aynı zamanda bir kayboluşun da işareti olan bu sonucu asıl ilginç hale getiren şey ise bu durumdan endişelenen kimsenin olmaması.

‘Felaket tellalı’ olarak nitelendirilmek pahasına olsa da toplumsal gerçekliklerden uzak, dinin toplum değerlerini belirleyen/düzenleyen rolünden uzaklaştırıldığı yeni bir dünya inşa edilmeye çalışıldığını hatta bunun kısmen başarıldığını söylemek zorundayız. Çünkü dini unsurları yok sayan onun insana, topluma verdiği önemi önemsemeyen ve bunun sonuçlarını de önemsizleştiren bir zamanın şahitleriyiz. Bu şahitliğin davanın seyrini değiştirecek olan ifadesini ise dini değerlerin tüm uzantılarıyla ve tamamen hayatın içerisinden çıkartılmak istenmesi oluşturuyor.

Sonuç olarak paranın ve hükümranlığının mutluluk kaynağı görüldüğü, buna rağmen görüp gözeten Yaratıcı da dâhil hayatta başka herhangi bir şeye ihtiyaç bulunmadığı, her sahnede tekrar tekrar hatırlatılarak izleyiciye adeta işkence ediliyor. Öyle ki insanlığın başlangıcından bu yana en saf hali ile var olan ‘dua’ dahi bu hayat tarzında kendine yer bulamıyor. Gözlerini kısa bir süreliğine göğe diken oyuncunun Allah’a serzenişte bulunduğunu ancak hissedebiliyoruz. İnce bir ‘ayıklama’ işçiliğinin yapıldığı ekranlarda mesleklerin dahi ‘emek’, ‘alın teri’ gibi kutsallıklardan arındırılarak seçildiğini, hatta bazı ana karakterlerin hangi kârlı işi yaptığını öğrenemeden sezonun bittiğini görüyoruz.

Ambalaj malzemeleri ile kusursuzlaştırılmış, albenili, ihtiras sahibi erkek ve kadınlar aldatmanın, ayartmanın peşinde koşarken; evimizin en kutsal eşyası karşısında gözleri arpacık tarlasına dönen bizler bu durumu, ne çocuklarımıza ne de kendimize izah edemiyoruz. Otomobillerle, villalarla ve zenginliği yansıtan tüm araçlarla hiçbir masraftan kaçınmadan oluşturulan bu sanal dünyada, mutluluğun yalnızca zengin insanlara mahsus olduğu, dini ve ahlaki değerlere bu hayatta asla yer olmadığı açıkça görülebiliyor. Hatta bırakın dini değerleri, tüm gücünü ve varlık nedenini maddiyattan alan zengin insanların zaman zaman karşılaştığı vatandaşlar(!) dahi ancak figüran rolünde bu dünyaya dâhil olabiliyor. İlginç olan ise aynı vatandaşın, sonradan reyting ve izlenme oranlarını tepe noktaya çıkaran başrol oyuncusu olarak karşımıza çıkması.

Bütün bunları düşününce insanın metaverse evreninin içine çok daha önceden dâhil edildiğini anlıyoruz. Fakat kediye, ‘fareyi yemiyor da onunla oynuyor’ diye kızamıyoruz. Kızgınlığımızı, küresel sistemin araçlarına ortalama insan ağzıyla birkaç kelam ederek gösteriyor fakat maddi zenginliği artık tek hakikat olarak gören kendi çocuklarımıza kelam edemiyoruz.

Bu suskunluğumuz, gündelik hayatta önümüze konulan uyarıcı cümle ve işaretleri de kabul etmemize vesile oluyor. Dolayısıyla izlediğimiz hemen her şeyde; “Bu programda ürün yerleştirme bulunmaktadır.” uyarılarının yer aldığını görüyoruz. Çağımız insanının tüketilebilir, pazarlanabilir, ambalajlanmış hatta son kullanma tarihi geçebilen, ithal edilebilecek bir ürün haline ge(tiri)ldiği gerçeğiyle yüzleşince, esasen ürünlerin değil de insanların ekranlara yerleştirildiğini anlıyoruz. İdrakimiz, program başlamadan önce görmeye aşina olduğumuz “Bu programda ürün yerleştirme bulunmaktadır!” uyarısının “Bu programda insan yerleştirme bulunmaktadır.” şeklinde bir değişim talebini de beraberinde getiriyor.