Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2393.62
BIST 100
10157.16
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Kasım 2020

Çingene bir şair: Papusza

Bittiğinde gerçek bir sanat eseriyle iki saat geçirmiş olmanın hazzını yaşatan, abartısız her bir sahnesi "tablo olsun duvara asılsın" dercesine özenilmiş görselliğiyle ve hüzünlü hikâyesiyle iz bırakan bir filmden bahsetmek istiyorum.

Siyah beyaz çekilen 2013 yapımı film, Polonya Çingenelerinin içinden çıkan bir kadın şairin hikâyesini anlatıyor. Aynı zamanda dünyaya sığdırılmayan, yersiz, yurtsuz, vatansız bir Çingene klanının hikâyesini işliyor. Bir arp, birkaç keman, gitar ve zilli tef gibi enstrümanlardan oluşan orkestraları ile gittikleri yerlerde müziklerini icra ederek, fal bakarak geçinen, biraz da tavuk çalan bir Çingene kafilesi.

At arabalarına yükledikleri eşyalarıyla diyar diyar gezen, uygun gördükleri yerlere çadırlarını açıp kamp ateşini kurarak orayı bir süre mesken eyleyen bu Çingenelerin uzaktan bakıldığında imrenilecek bir yaşamları vardır. Muhteşem doğanın içinde bir tarafı göl diğer tarafı ormanlık alan olan bölgede kamp ateşinin başında sabahlamak ruhları çürüten kent yaşamının içinden bakıldığında romantik duyguları okşayan bir etki yapar fakat her zaman bahar veya yaz ayları yaşamazlar. Bunun bir de kara kışı, yağmuru çamuru, karı, tipisi, tufanı vardır. O şartlarda Çingene olmak zordur fakat onlar bu yaşama alışmışlardır, böyle mutludurlar.

Çingenelerin hayatlarını zorlaştıran sadece zorlu doğa koşulları değildir. Devletler ve gittikleri yerlerin halkları doğadan daha kıyıcıdır. Her gittikleri yerde hor görülür, dışlanır, dövülür, nezarete tıkılırlar. Müzik çalmaları yasaklanan, yalnız yakalandıklarında suratlarına kırbacı yiyen, doğaya kamp kurmaları ve hatta ev kiralamaları bile yasaklanan bu insanların konakladıkları kimi bölgelerde çadırları ateşe verilir, hayatları zehir edilir.

Yüzlerce yıl oradan oraya sürülmüşler, insan yerine konulmamışlardır ama gördükleri tüm insanlık dışı muameleye rağmen kendilerine sorarsan, Çingeneler asildirler. Gururlarına düşkün, kültürlerine güvenleri ve bağlılıkları yüksek bir halktır. Hitler’in Çingenelere olan nefretini ve onları katletme nedenini Çingeneleri kıskanmasına bağlarlar. Hitler Çingenelerin hayal gücünü ve zekâsını kıskanmıştır. Ama okuma yazma bilmezler, öğrenmek de istemezler.

Cahildirler, ilkel inanışları vardır ama mutludurlar.

Çingene olmayanları gadjo olarak tanımlarlar ve gadjoların, çingenelerin sırlarını öğreneceklerinden ve ifşa edeceklerinden endişe duyarlar.

1949 yılı itibariyle iç işleri bakanlığı emriyle artık oradan oraya seyahat edemeyecek, yerleşik hayata geçip çocuklarını okula göndermek zorunda kalacaklardır.

Çingene kadınları göçebeliğe devam etmekten yanadırlar, çocuklarını okula göndermektense nehirde boğmayı yeğleyeceklerini söylerler.

İlimsiz, belleksiz yaşamlarında mutludurlar. Belleksiz yaşamı tercih ederler çünkü belleksiz olmaları onları endişelerden korumaktadır.

Yeryüzündeki tüm tekerler yanıp kül olmadığı sürece göçebe kalmaya devam etme kararındadırlar. Zira onlar toprağın çocuğudurlar, toprakta uyumak isterler. Ormanda rahat bırakılmalıdırlar. Bütün ormanlar, yollar onlarındır. Kendilerine sorarsan krallar gibi özgürce yaşamaktadırlar. Özgür olmak, kutsadıkları doğayla iç içe olmaktır onları mutlu kılan.

Fakat devlet zoru, her türlü inadı kıracak güçtedir. Onun emri demiri kestiği gibi Çingenelerin inadını da kıracak kudrete sahiptir. Karşılarında herkesi yerleşik görmek isteyen, kontrol etmek, vergi almak, eğitim sisteminden geçirip yontmak isteyen bir ulus devlet vardır ve bu devletin öyle ilkel alt kültürlerin serseri, kontrol edilemez özgürlüklerine gösterebileceği bir tahammülü yoktur. Herkes yerini ve haddini bilecek, yasaların gücüne boyun eğecektir, yoktur öyle yağma...

İşte kahramanımız şair Papuzsa, 1910 yılında bir tarlada, annesinin acı feryatları eşliğinde böyle bir Çingene klanının içine doğar. Zorlu bir hayat Papuzsa'yı beklemektedir, ya halkı için büyük bir övünç kaynağı olacaktır ya da büyük bir utanç kaynağı. Aslında film bittiğinde bile anlayamayız övünç kaynağı mı oldu, yoksa utanç kaynağı mı? Olduğu şey halkına sorarsan başka bir şey, sanat dünyasına sorarsan bambaşka bir şeydir Papuzsa'nın. Gücünü basitliğinden alan şiirler yazmıştır. Ama günün birinde "Okuma yazma öğrenmemiş olsam mutlu bir hayatım olurdu." diyecek olan Papuzsa'ya sorarsan okuma yazmayı öğrenmiş olmanın laneti yakasını hiç bırakmamıştır ki Papuzsa, bir lanet gibi yakasına yapıştığını düşündüğü şairliği hayatının hiçbir evresinde kabul etmeyecektir.