Dolar (USD)
32.36
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2390.61
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Şubat 2020

Çocuk yaşta kızlar evlendirilir mi? (1)

Ülkemizde hatta dünyada İslam ile sorunlu olan kesimler Peygamberimizin Hz. Aişe ile evliliğini dillerine sıkça dolarlar.

Amaç belli: Peygamberin manevi otoritesini zedeleyerek insanlar ile İslam arasında soğukluk peydahlamak.

Hakşinas olmak gerekirse “ahlak nedir?” “hukuk nedir?” “değer nedir?” gibi konularla hiçbir buluşmuşluğu olmayan muhafazakâr diyebileceğim cenahtan gelen densiz açıklamalar ile konu bu kesimlere pas olarak verilir de verilir. Onlar da başlarlar bilmem kaçıncı kez hunharca ve kötü niyetle kurcalamalarına.

Tamam, bir taraf kötü niyetli! Ama öbür tarafta en nazikâne tabirle boş boğaz! Sakalı kaç karış olursa olsun, sarığının cesameti ne çapta olursa olsun, ismi başındaki titri yahut yöneticisi bulunduğu vakfı ile ne denli yüceltilirse yüceltilsin sonuç değişmiyor: Yapılan iş tek kelimeyle bilgisizlikten artı öngörüsüzlükten kaynaklanan münasebetsizlik.

Gelelim konumuza: Gerçi Efendimizin Hz. Aişe ile evlendiğinde yaşının dokuz olmayıp on sekiz olduğuna dair iddialar da var. Ama şahsen bunu konumuz açısından önemsemiyorum; dahası, doğru olan rivayetin dokuz olduğuna inanıyorum.

Konuya girmeden önce bir bilgiyi de paylaşmanın elzem olduğuna inanıyorum. “Cinselliğin Tarihi” isimli eserinde Michel Foucault klasik Yunan’da filozofların, yetiştirmek amacıyla küçük yaşta erkek çocuklarını alıp bunlarla aynı zamanda eşcinsel ilişkiye girdiklerinden teferruatlı bir şekilde bahseder.

Bu bilgiyi vermekteki kastım “bak bizde bu varsa sizde çok daha büyük ahlaksızlık” var gibi amiyane tabirle sidik yarıştırmak değil. Sadece anlatmak istediğim nazik hususu zihinlerde daha vazıh hale getirecek bir örnek olarak sunmak isteyişimden.

Hoş aynı çevrelerin peygamberimizi dillerine dolarken kendi dünya görüşlerinin temelini oluşturan asrı saadetleri ile ilgili bu hususta dut yemiş bülbüle dönmeleri de bir başka gerçek. Bilerek saklıyorlarsa bu kötü niyetlerinin başka bir tezahürü; bilmiyorlarsa, bilgiyi onlara empoze eden mahfillerin planlaması ile izah edilebilecektir vaziyetleri ancak.

Karışıklık nereden kaynaklanıyor? Ülkemizin saygın felsefecisi İoanna Kuçuradi’den mülhem belirtmeye çalışacağım zihinlerdeki bir karışıklıktan: Değere “sahip olmak” ile “değer” olmak arasındaki farkı atlamamızdan.

Yani değerleri davranış şekilleri ile sabitleme ön yargısından.

Bunu şöyle bir soru ile daha anlaşılır hale getirmeye çalışalım: Değerler farklı toplumlarda farklı olduğu gibi, aynı toplumda farklı zamanlarda farklı şekilde algılanıyorsa o zaman değerler göreceli ve subjektif midir?

Hayır değerler nesneldir. En azından aynı dünya görüşünü sürdüren bir toplum için böyle olması kaçınılmazdır. Şayet “vicdan” ve “evrensel değer”lerin mevcudiyetini düşünüyorsak. O zaman sorunu “değer”in kendisinde değil başka faktörlerde aramanın daha akıllıca bir tavır olacağı kanaatindeyim.

Şimdi biz “değer”in ister “ahlak”, ister “töre” ister “hukuk” olarak normlaşmış hallerini davranış şekilleri ile bir tutarsak, yani değerlerden sadece davranış formunu anlarsak o zaman bir kültür içerisinde adı aynı lakin temelleri farklı olan davranış şekli ile değeri birbirine karıştırmış oluruz.

Oysa davranış şekli kendi başına bir değer değildir. Değer biçilen, değer atfedilendir. Bir davranış şekli o günün toplumsal gerçekliği içerisinde değer atfedilmek suretiyle normal kabul edilerek norm haline gelmiştir.

Lakin geçen zaman içerisinde “değer” değişmese bile değerli bulunan bir “davranış” toplumsal gerçekliğini ve temel şartlarını kaybetmesi sebebiyle artık norm olma vasfını kaybeder ve normal olmaktan çıkar. Lakin ona değer biçen ve değerlendirenler, aynı değerleri başka bir formata biçerek değerleri yaşatırlar. Zira toplumsal gerçeklik ve o davranışın altındaki temel şart artık başka bir davranışı norm haline getirmeyi zaruri kılmaktadır.

İşte bu incelik sebebiyle Hz. Aişe’nin evlenme yaşı bugün kınamak amacıyla tartışma konusu yapılamayacağı gibi norm olarak da dinin yahut ahlakın bir gereği gibi savunulamaz. Anlamaya çalışılır sadece, o kadar. Zira bahsetmeye çalışacağım üzere Peygamber döneminde talim edilen aziz İslam’ın değerleri bugün de bizleri bağlayıcıdır. Lakin aynı davranışa o değerin verilmesi yahut verilmemesi artık toplumsal gerçekliğimiz ve temel şartlar muvacehesinde değerlendirilecektir.

Klasik Yunan’da yeni filozof yetiştirmede uygulanan metot ise davranışa tekabül eden bir değerlendirme değil, değerin bizzat kendisi ile ilişkili olduğu için bugün dahi eşcinsel ilişkiyi normal kabul etmek mümkün olmayacağından kınanmayı hak edecektir. Çünkü yapılan değerin bizzat ihlalidir.

Gelelim Resulullah döneminin şartlarına.