Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2433.08
BIST 100
10082.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Kasım 2022

Çözüm için doğru soru sormak gerek

Dünya içinden geçtiği büyük türbülanstan çıkmanın yollarını ararken etrafa hasarlar vermeye devam ediyor.

Ekonomik, siyasi ve toplumsal etkileri olan bu sürecin yönetilmesi de bir hayli zor oluyor.

Tıpkı çayın içindeki şekerin erimesi için tek yöne doğru karıştırdığımız çay bardağı gibi aniden ters yöne doğru karıştırmaya başlayınca bardağın içindeki çay nasıl düzensiz ve karmaşık bir hâl alıyorsa küreselleşmeye doğru hızla ilerleyen dünya da aniden ters yöne doğru gitmeye başladı ve öyle bir kaos ortamı oluştu.

SSCB sonrası dünyaya hâkim olan liberal düzenin koruyucuların 2008 ve 2011 krizleri sonrası güçleri zayıflayınca yeni güçler ortaya çıkmaya başladı.

Çin ekonomik gücünü kullanarak birçok ülkede nüfuzunu artırırken Rusya askeri güç ile nüfuz alanını koruma ve geliştirme yoluna gitti.

Türkiye savunma sanayinde yakaladığı başarıyla bir ivme yakalarken kazan-kazan politikalarıyla yeni bir model oluşturarak yeni bir güç oluşturmaya başladı. Türkiye’nin gerek bölgesel gerekse küresel problemleri çözme kabiliyeti askeri gücün yanında ekonomik ve teknolojik kapasitesindeki gelişmelerle doğrudan ilişkilidir.

Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyonun bir kısmı küresel nedenlerle yaşanırken bazı nedenleri de iç nedenlerden kaynaklanıyor.

Uygulanan politikalarla enflasyon zamana yayılmış bir şekilde düşüşe geçerken ekonomi de rayına oturacaktır. Enflasyonu düşürmek için faiz artışının gerekli olduğu söylense de bugün Arjantin’i yakından incelemelidir. Enflasyon oranı arttıkça faiz oranını artırmasına ve %75 faiz oranı olmasına rağmen enflasyon oranı %83 seviyelerinde devam ediyor. Diğer taraftan Türkiye’de ekim ayı itibariyle %10,50 oranında politika faizi uygulanırken yıllık %85,51 seviyesinde bir enflasyon oranı olduğu görülmektedir.

Bu bağlamda düşünüldüğü zaman Türkiye’de enflasyon ile kıyaslandığında gerek politika faizi gerekse piyasada uygulanan faiz oranı çok daha düşük kalıyor. Bu durum büyümeyi desteklerken işsizliğin azalmasına önemli ölçüde katkı sağlıyor.

Döviz kurunda yaşanan dengelenme süreciyle birlikte döviz kuru kaynaklı enflasyon frenlenirken enflasyona neden olan diğer etkenler de yavaş yavaş rayına oturacaktır. Enflasyon ekonomi için büyük bir sorun olsa da çözümü sadece faiz artırmak değildir. Makro ihtiyati tedbirlerle birlikte düşürülmeye çalışılan enflasyon oranı aralık ayı ile birlikte baz etkisiyle düşmeye başlayacaktır. Ancak önemli olan yıllık enflasyon oranı değil aylık enflasyon oranlarında düşüşün gerçekleşmesi olmalıdır.

Enerji fiyatlarındaki oynaklıklara bağlı olarak fiyat artışları devam ederken işçi ücretlerindeki artışlar bahane edilerek fiyat artışları kontrol altına alınmalıdır. Şirketler kâr üstüne kâr açıklarken işçi ücretlerindeki artışlar fiyat artışları için bahane olmaktan fazlası değildir. Yılbaşında asgari ücret artışı konusunda “yüksek bir artış” beklentisinin oluşmasıyla fiyat artışlarını erkene alan firmalar sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekir. Ceza gerektiren durumlarda da cezaların caydırıcı olması gerekir. Enflasyona bağlı olarak görece düşük kalan cezaların firmaların kârının yanında çok cüzi kaldığı söylenebilir.

Şirketlerin kârlılığı gerek borsa da gerekse büyüme oranlarında açıkça ortaya çıkıyor. Burada asıl problem gelir dağılımı adaletsizliğinin yüksek olmasıdır. Yaşanan yüksek enflasyon gelir dağılımı adaletsizliğini giderek artırırken zenginlerin daha zenginleşirken, yoksulların da devlet yardımlarıyla hayatlarını idame ettikleri görülmektedir. Orta gelir grubunun da giderek azaldığı günümüzde yeniden dengenin sağlanması zaman alacak gibi görünüyor.

Bu durum elbette sadece Türkiye için değil. Dünyanın geneli bu şekilde... Birçok ülkede yaşanan enflasyonist süreç gelir dağılımı adaletsizliğini artırmış, küresel çapta birçok zengin servetlerine servet katmıştır. Özellikle enerji şirketleri başta olmak üzere stratejik sektörlerde gerek pandemi gerekse savaşın etkisiyle kâr üstüne kâr açıklamaya devam ediyorlar. Artan fiyatlar sebebiyle alt gelir grubundan üst gelir grubuna gelir transferi yaşanırken gelir dağılımı adaletsizliği giderek artıyor.

Sorun doğru tespit edilirse çözüm de o yönde atılacak adımlarla daha hızlı ve kolay olacaktır. Bugün ekonomik problemlerle ilgili sorunlar konuşulurken çözüm yanlış yerde aranıyor. Gelir dağılımı adaletsizliği gündeme gelmesi gerekirken işletmelerin kârlılıkları görmezden gelinip ekonominin geneli için “kötü” yorumu yapılması sorunun doğru tespit edilemediğini gösteriyor.