Daha Ne Olsun
İstanbul yolu üzerinde tarımsal araştırmalar merkezi,
tavukçuluk enstitüsü, zirai mücadele ve karantina müdürlüğü, tohum
sertifikasyon merkezi, ev ekonomisi meslek okulu, personel eğitim merkezi ve
zirai üretim işletmesi gibi kurumların komşusu MİT (Milli İstihbarat
Teşkilatı) di. Atatürk Orman
Çiftliği karşısında Tarım Bakanlığı
birimlerinde memur, mühendis ve teknisyenlerin bir bölümü işçi kadrosundakiler
gibi sendika hakları yoktu. O nedenle fikrî görüşümüz ve inanç değerlerimizle
örtüşen memur derneğinde aktif yöneticilik yapıyordum.
11 Eylül 1980 Perşembe günü
yanıma arkadaşlarımı almış, devrimci işçi sendikasının grev çadırına bugün
medenî görmediğim kısa bir ziyaret gerçekleştirmiştik. O yıllarda adı geçen sendikada etkin görevde
olan bir arkadaşımızla yolumuz güzelliklerde kesiştiğinde benim için iyi (!)
şeyler düşündüklerinden bahisle ertesi gün işe gelip-gittiğim Gayret mahallesinin
cadde ve sokak krokilerini işlem yapacak olanlara verdiklerini söylediğinde
helâlleşmiştik.
12 Eylül 1980 Cuma gece yarısında radyoda spiker Mesut
Mertcan’ın haberin peşinden İstiklal ve Harbiye Marşı çaldırıyor, araya Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzalı
Milli Güvenlik Konseyinin ‘bir numaralı’
bildirinin girmesiyle 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından
silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü defa müdahalesine şahitlik etmiştik.
Anayasayı
rafa, TBMM'yi lağvederek hükümeti 21
Eylül'de eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu'ya vermişler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve
Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetleri durdurulmuş, partilerin kapısına
kilit asılmıştı.
Hatırlayacağınız üzere Süleyman Demirel ile Bülent
Ecevit Hamzakoy'a, Necmettin Erbakan
ile Alparslan Türkeş Uzunada'ya
sürgüne gönderilmişlerdi. Olaylar bıçak gibi kesilmiş Evren’in “Şartların
olgunlaşmasını bekledik!” sözü tarihe geçmişti. Binlerce kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı dönemde
650 bin gözaltı, 100 bin kişi ‘örgüt
üyesi olma’ suçu, 30 bin kişi ‘sakıncalı’
olduğu iddiasıyla işlerinden edilmişti.
Darbe ile 1970
sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası uygulamadan kaldırılırken generallerin hazırlattığı
anayasa, 1982'de ‘güdümlü’ referandumla
yüzde 92'lik ‘evet’ oyuyla darbecilerin
ömür boyu yargılanmasını engellemiş, ancak 12 Eylül 2010 referandumunda bu
madde yürürlükten kaldırıldığından mahkûm edilmişlerdi.
İşte o sıcak darbe günlerine denk
gelen Aralık ayında nereden bulduğumu bilemediğim cesaretle görev yaptığım Personel
Eğitim Merkezi salonunda ‘Kahkaha Değil
Tebessüm, AKABE’ adıyla şahsî karikatür sergimin kurdelasını Danışma Meclisi Bursa Üyesi Recai Dinçer’e kestirmiştim. Her türlü sosyal faaliyet için sıkıyönetim
komutanlığından izin alınması şartı olduğundan sergimize izin alabilmek için
gönderdiğim dilekçem sonrası Mamak Sıkıyönetim Komutanlığına davet edilmiştim.
Kısa dönem askerlik görevimi bile yapmadığımdan rütbesini bilemediğim komutanla
görüşmemde “Aslında ne demek istediğini
biliyorum ama yazmadığın için suç unsuru bulamadık, sergiyi açabilirsin” demişti.
Düşünceyi ön plana çıkarttığım karikatürlerde yazı ve açıklama yoktu ama
komutanın olumlu baktığına sevinmiştim.
Kenan Evren’e üniversiteler yalakalıklarını artırmış ‘Fahri Profesörlük’ veriyor, gittiği yerlerde sıklıkla ‘Dedem de
hocaydı’ gibi ipe sapa gelmez konuşmalar yapan Evren’e cevaplarımı Yenidevir’de “Fahri Tazılık Çulu” ve “Dayısının
İti” başlıklı hikâyelerimle vermiştim.
60 ihtilâlinde 5 yaşında, 71 muhtırasında ilk gençlik çağında, 80 de delikanlı, 28 Şubat post-modern darbede bürokrat, e-muhtırada İstanbul Silivri’de polis memuru oğlumun evinde ve nihayetinde 15 Temmuz’da TBMM de Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanı görevindeydim. Daha ne olsun?