Dolar (USD)
32.24
Euro (EUR)
35.11
Gram Altın
2481.77
BIST 100
10158.63
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

19 Eylül 2018

Düşünce İsrafı

Ekonomik olmayan, büyük bir ekonomik krizden geçiyoruz. Derinlerinde ekonominin değil algının yattığı, ekonomik görünümlü bu krizi ekonominin, salt ekonominin verileriyle aşamayız. Dahası, aşsak bile kafamız değişmediği sürece yeni ekonomik krizler kapıdan içeri hep bakacaktır.

Yaşadığımız şey, bir anlamda düşünce israfından kaynaklı bir düşünce krizidir. Düşünce krizi ekonomik krizi tetiklemiştir. İç dünyası boşaltılmış, ha bire yeni yaşam standartları peşinde koşan, ölümden çok yaşam standardının düşeceğinden korkan bir nesil yetiştirdik. Gençlikleri yokluk içinde geçen babalar olgunluk çağlarında varlık içinde boğuluyor. Üstelik bir de dünyayı ayaklarının altına sersen yine de ‘daha yok mu’ diyen yeni yetme aç gözlü bir nesil bonusuyla beraber…

Düşünce israfı nedir? Düşünce israfı, zihnin en güçlü, iradenin en ışıltılı anında ürettiği düşünceyi görünür kılmadan unutması, unutulmayıp paylaşma ortamı bulan düşüncenin yaygınlaşma imkanlarının kısıtlanması, yaygınlaşmış olsa bile kendine uygun muhataplar bulamamaktan kaynaklı cılızlaşması yahut büsbütün varlığını yitirmesidir. Bugün Türkiye’nin her tarafında, neredeyse herkes her konuda bir fikir üretmektedir. Dün de böyleydi yarın da böyle olacak. İnsanlar, siyaset başta olmak üzere güncel her konuya dair düşüncelerini serdetmeyi seviyor. Bundan daha doğal bir şey de yok. Görüş bildirmek, varoluşun en görünür hali çünkü. Fakat bir de güncel meselelere kafa yoran, güncel sorunların uykularını kaçırdığı, hayatı zehir ettiği insanlar var. Bunların ötekilerden farkı, sorunu sadece yüzey yapısıyla değil derin boyutlarıyla da kavramalarıdır; her meseleyi bir bağlama oturtmaları, sıyak ve sıbakıyla birlikte tahayyül etmeleridir. Hatta ve hatta ülkenin sorunlarını kendi sorunları addettikleri için çözüm önerilerini de mutlaka yedeğine almalarıdır. İşte asıl israf; politik belirleyicilerin bu insanların düşüncelerine gözlerini kapamaları, kulaklarını tıkamalarıdır. Bir şeyi bilmemek kötüdür ama bilmediğini bilmemek daha da kötüdür… Bundan daha kötüsü ise bildiğini sanma cehaletidir.

Hangi meslekten olursa olsun, neyle, nasıl iştigal ediyorsa etsin, her hangi bir konuda dikkat çekici fikirleri olan insanların ileri sürdükleri düşüncelerin ‘merkez’ tarafından mutlaka kayıt altına alınması gerekir. Televizyonlarda her akşam boy gösteren ve beş yıl önceki söylediklerine beş yıl sonra tek bir ilave yapmayan sözde düşünce üreticilerinin maruz kalmaktan kaynaklı düşünceleriyle devlet idare edilir mi? Bununla birlikte, bunların da dışlanmadığı; ilçelerde, illerde, varoşlarda yahut şehrin en merkezi yerlerinde yeşermiş olsun; gazete köşelerinde, bloglarda, sohbetlerin şurasına burasına yapışık şekilde olsun; kitap yahut dergi sayfaları arasında bulunsun; bir konuya dair ileri sürülmüş komplike düşüncelerin hepsinin bir merkez tarafından kayıt altına alınması, ham bilgi olmaktan çıkarılıp sentezlenmesi, belli analitik süreçlerden geçirilerek yaşamın parçasına dönüştürülmesi gerekir. Her pratiğin mutlaka teorileştirilmesi, her teorinin mutlaka pratik zemin şartlarının yorumlanması icap eder. Bunun için illa düşünce merkezleri kurmak, kurulu olanların sayısını artırmak, bürokrasinin şurasından burasından dökülen usareyi toplamak gerekmez. Hatta belki sadece böyle yapanlar, buna mahkum olanlar uzan vadede kaybedeceklerdir. Uzun vadede kazanacak olanlarsa bilginin bütün türlerini ve türevlerini salt bilgi olmaktan çıkarıp stratejiye dönüştüren, bunu profesyonelce yapanlar olacaktır. Bir dilim ekmeğin hesabından koca bir açlar ordusunun doyurulabileceği hesabını yapanlar tek bir cümlenin israf edilmesinden bir çağın ıskalanması sonucunun doğacağını görmüyorlar mı?

Halihazırdaki kriz ekonomik, siyasal olduğu kadar düşünseldir de… Külliye derhal kültür ve eğitimden bağımsız olarak, güncel siyasetle de doğrudan bağı bulunmayan bir ‘bilgi ofisi’ kurmalıdır. Ofis’in iç ve dış iki ayağı bulunmalıdır. Kurulacak olan bu ofisin iç bilgi sistemine her gün memleketin yerel birimlerinde üretilmiş düşünceler aktarılmalı ve orada istihdam edilmiş uzman kişilerce bu bilgilerden kristalize bakış açıları üretilmelidir. Aynısı ümmet başta olmak üzere dünyanın öteki memleketlerinden ulaştırılan bilgi için de yapılmalıdır. Üretilen bakış açıları raporlaştırılarak güncele ait olanlar tartışma gündemine taşınmalı, olmayanlar arşivlenerek gelecekte kullanılabilecek bir şekilde stoklanmalıdır. Türkiye’nin yerel tohum ambarı var da yerel düşünce ambarı neden yoktur? Tanzimat’tan beri hayatın her alanında tartışılan fikirlerin her birinin derli toplu tutulduğu bir hafızaya neden ihtiyaç duyulmamaktadır? Bilgiyle donanmış bir kriz öngörüsü krizle mücadelenin en etkili yöntemlerinden biri değil midir?

Ekonomik kriz sadece ekonomik kriz değildir. Güncel yaşamı de etkileyen düşünce israfının ekmekteki yansımasıdır. Dolar ise bunun simüle edilmiş halidir. Daha az yemeye, daha az tüketmeye karar verdiyseniz hangi ekonomik kriz sizi sarsabilir ki? Almamaya karar verdiğiniz bir ürün ederinin on katına çıkmış olsa neyi ifade eder?

Geleceğin dünyasını bir şeye sahip olanlar değil kendine sahip olanlar şekillendirecektir ve kendine sahip olmak, düşüncesine sahip çıkmakla mümkündür ve düşüncesine sahip çıkmak, düşünce israfını önlemekle… Ekmekten çok, kitaptan uzaklaşıyoruz, görmüyor musunuz? Kitap’tan uzaklaşan hangi toplum refaha ermiştir ki? Dolarlarımızı çoğalttığımız gün değil; düşünce israfını, ekmek israfı kadar önemsediğimiz gün kurtulacağız krizden, krizlerden… Torbası dolar dolu bir kangurunun, bir kuruş parası olmayan bir insandan daha değerli olduğunu kim söyleyebilir? İnsan insan olduktan sonra elbette…