Dolar (USD)
32.38
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2430.77
BIST 100
9950.03
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Eylül 2023

​Eğitimde köklü reforma gidilmeli

Immanuel Kant, bir eğitim araştırmasının özünde bulunması gerektiğine inandığı dört soru sormuştur:

Neyi bilebilirim? Ne yapmam gerekir? Ne umabilirim? "İnsan nedir?”

“Eğitimde arzulanan hedeflere ulaşmak için faydalı bir müfredat hazırlanmak isteniyorsa” diyor John Taylor Gatto; “Kant'ın bu soruları üzerinde uzun uzun düşünmek gerek.”

“Yok, eğer bu işten kaytarmayı veya kendinizi kandırmayı seçerseniz o zaman çocuklarınızın başkalarının çıkarları ve önceliklerinin altında ezilmesine hiç şaşırmamalısınız.”

15 Temmuz işgal teşebbüsünden sonra çocuklarımızın epey bir zamandır FETÖ’nün çıkarları ve öncelikleri doğrultusunda dirençsiz ve zayıf bırakılmaları konusunda şaşırmamış olacağız ki o günden beridir ülkede FETÖ- eğitim sistemi bağlamında ciddi bir tartışma yaşanmadı.

Kant’ın sorduğu soruları daha en başında sorabilseydik belki de bugün insanı yeni baştan tanımlayan, değerlerini, fıtratını öne çeken, tercihlerini saygı duyan, eleştirel düşünme becerisini geliştiren, umut, heves, şevk ve aşk aşılayan özgür bir eğitim sistemine sahip olacaktık.

Maalesef bizler eğitim meselesini esastan konuşamıyoruz. Eğitimi bir zihniyet sorunu olarak masaya yatıramıyoruz.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in tam da bu noktada hassas bir o kadar da birikimli ve kaliteli bir bakan olduğunun altını çizmeliyim. Zira müsteşarlığı döneminde içeriden biri olarak FETÖ ile nasıl mücadele ettiğini çok iyi biliyorum.

Çocuklarımızın okullardan nasıl devşirildiğini, vatanına, milletine düşman birer militana dönüştürüldüklerini en iyi bilen bakanlardan biridir.

Bilindiği gibi tek parti dönemi eğitim anlayışı tek bir renkten, ırktan ve inançtan müteşekkil yeni bir ulus yaratma idealine dayanmaktaydı. Dolayısıyla eğitim, bu politika üzerine kurgulandı ve inşa edildi.

Eğitim, toplumu dönüştürme yolunda bir araç olarak kullanılan mekanizmaya dönüştürüldü. Bu mekanizmanın dişlileri arasında sıkışan ve bu anlayışı içselleştiren bir birey için, kendisi gibi olmayan herkes birer tehdit unsuru olarak görüldü ve hala görülmeye devam ediliyor.

Hemen her gün haberlerde izlediğimiz ırkçı saldırıların arka planında yatan yegâne gerçek budur.

Kaldı ki Yusuf Tekin de maarif sisteminin, antidemokratik ve demode uygulamaların en yoğun yer aldığı alanlardan bir tanesi olduğunu ifade eder.

Tam da bu noktada; “okul yapılarından, Milli Eğitim Temel Kanunu’na, ders kitaplarından programlara her alanda demokratikleşme yönünde pek çok adım atılmış olmasına rağmen hala yapılması gereken çok şeyin olduğunu” söyler.

Bu bakış açısına sahip bir bakanın bugün eğitimin başında olması bilhassa meseleyi benim gibi esastan tartışmayı öneren kişiler için büyük bir şans. Bu durum eğitim adına umutlarımı arttırmıyor değil.

Bizler maalesef okullarımızda bilgi ve hikmetin öğretilmesi yerine özellikle modernleşme sürecinin bize dayattığı pozitivist düşünceyi benimsemeyi tercih ettik.

Oysa gördük ki bireyi belirli bir kalıba sokmaya çalışan eğitim anlayışı kuşkusuz insanları karmaşık ve merhametsiz yapıyor.

Bu da farklı inançlara, mezheplere, ırklara, dillere ve düşüncelere karşı merhametsiz bireylerin yetişmesine imkân tanıyor. Neden bunu isteyelim ki?

Kısacası eleştiri ve önerilerimizle zenginleşecek bir eğitim-öğretim ortamının yollarını aramalıyız demek istiyorum.

Çünkü ben, bu ülkemin çocuklarını seviyorum. Ülkemi çok seviyorum. Bu ülkenin çocukları CHP zihniyetinin eskiden kalma ırkçı, faşist eğitim anlayışını hak etmiyor.

O yüzdendir ki ülkemizin, özgür düşünen, sorgulayan, soru soran, muhayyilesi açık, zihni açık, kendini ve ülkesinin geliştiren, üreten, güçlü iradeye sahip insanlara ihtiyacı var.

Çabamız da niyetimiz de budur. O yüzdendir ki iyice doldurulmuş kafalar değil olgunlaştırılmış kafaları yetiştirmeyi hedefleyen bir eğitim sistemini savunuyorum.