Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Mart 2024

Ekmek ve ölüm

Önceki gün… Saraybosna’yı gezenler bilir. Şehrin en işlek caddelerinden biridir Ferhadiye. Aliya İzzetbegoviç Meydanı’nı geçip Ferhadiye Caddesi’nde ilerleyip oradan Başçarşı’ya yani şehrin kalbine geçersiniz. Böylesine merkezi konumda olan bu yerde, 27 Mayıs 1992 günü, ekmek kuyruğunda bekleyen masumların üzerine Sırpların havan topu atması sonrası 26 sivil can vermiş, 108’i de yaralanmıştı. Sırplar ekmek kuyruğundakileri, hastanede tedavi olan yaralıları, oyun oynayan çocukları hep bilerek ve isteyerek hedef almıştı.

Dün… 24 Aralık 2012’de, savaşın tüm hızıyla sürdüğü Suriye’nin Hama şehrinin Halfaya kasabasında ekmek kuyruğunda bekleyen binlerce masumun üzerine Esed rejimi Mig savaş uçağı ile bombardıman yapmıştı. Ekmek bekleyen 200 masum can vermişti. Siyaha kesen yolun üzerinde sayısız ceset görüntülerinin, ekmeğe sıçrayan kanın fotoğrafları dünya kamuoyuna ulaşsa da kimse harekete geçmedi. Saldırının yapıldığı gün, BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi el-Ahdar el-İbrahimi, çeşitli iddiaları incelemek için Şam’a gelmesi bile saldırının yapılmasına engel olmamıştı. Zalim Esed rejimi, ekmek fırınlarını, hastaneleri, okulları, parkları vurmaya yıllarca devam etti.

Bugün… 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de aralıksız soykırım gerçekleştiren, kimsenin elini kolunu tutmadığı işgalci İsrail, katliamlarına istediği gibi devam ediyor. Hastane isterse hastane, okul isterse okul, cami isterse cami vuruyor. Küresel aktörlerin sesini çıkarmadığı, sokakları, caddeleri ve alanları dolduran milyonların sesinin, yöneticilerce duyulmadığı vakitlerde işgalci İsrail, freni boşalmış tır gibi önüne kattığı her şeyi biçerek Gazze’nin kuzeyinden güneyine doğru ilerleyişini sürdürüyor.

Yaklaşık 150 gündür devam eden saldırılar insanları katlanılmaz açlık, hastalık ve yokluk girdabına soktu. 70 bin ton bombanın atıldığı, güvenli hiçbir yerin kalmadığı Gazze’de halkın büyük kısmı bölgenin güney sınırına yığıldı ve adeta preslenmiş durumda kaldı. Sahil ve sınır koridorunda yüz binlerce kişi ölümle karşı karşıya bırakıldı. İşte tam bu vakitlerde yardım geleceği söylentisi bile binlerce kişinin aynı noktaya koşmasına yetiyor. En son Raşid Caddesi’nde, un tırı etrafında toplanan insanlara pusu kuran işgalci, tank üzerindeki ağır silahlarla, uçaklarla, silahlı insansız hava araçlarıyla sivillerin üzerine ayrım gözetmeksizin ateş açtı. Yetmedi tanklar yaralıları ezerek öldürdü. Şehid sayısı 112’yi, yaralı sayısı ise 760’ı buldu. Hastanelerin kullanılamaz hâle geldiği, tıbbi malzemelerin tükendiği, narkozun aylar önce bitiği Gazze’de yaralıların çoğunun imkânsızlıklar nedeniyle kurtarılamadığı hesap edildiğinde kayıp sayısının görünenden daha fazla olduğu/olacağı daha net anlaşılacaktır.

İşgalci İsrail, El-Ehli Hastanesi’ni vurup yüzlerce masumu katlettiğinde gelen tepkiler üzerine yalana sarılmış ve saldırıyı Filistinli grupların üzerine yıkmaya çalışmıştı. Artık öyle pervasız ilerliyor ki, cinayetleri gündüz vakti, kameralar kayıttayken ve göstere göstere yapabiliyor. Un kuyruğunda bekleyenleri, su sırasındakileri, ambulanslardaki, hastane bahçesindeki insanları oyun oynar gibi “avlıyorlar”.

Önceki gün cani Sırplar, Ferhadiye’de masum Boşnak Müslümanları ekmek kuyruğunda katlederken gereken tepki verilmedi. Dün zalim Esed rejimi Halfaya’da ekmek kuyruğunda bekleyen mazlumları bombalarken, insan parçaları ekmeklerin üzerine saçılırken Rusya ve İran bu caninin yanında yer aldı. Yüz binlerce sivilin katledilmesinin önüne geçilemedi. Bugün ise işgalci İsrail, Müslümanların, özellikle Sünnî dünyanın dağınıklığını fırsata çevirerek Gazze’yi baştan sona yıktı ve aralıksız soykırım yapmaya devam ediyor. Eline kırbacı alan bir adam aslanların üzerine şaklatarak onları terbiye ediyor. Halkı Müslüman ülkelerin liderlerinin sabrı test ediliyor. Zulme sessiz kalmaları, tepki gösterirlerse sıranın kendilerine geleceği telkin ediliyor. Kırbaçlar şaklıyor, aslanlar hareketsiz bekliyor. Kırbaçlar şaklıyor, aslanlar terbiye oluyor. Bu öyle bir süreç ki, refleksleri körelen, duyarlılıkları kaybolan bu yapılar, bir çeşit toplumsal Alzheimer hastalığına tutuluyorlar. Unutuyorlar her şeyi. Sıra kendilerine gelince de başkaları unutacak onları. Korkunç bir sarmalın içine giriyoruz. Bu türbülansa girmeden, bu döngünün kırılıp dağıtılması lazım.