Ekonomiye Lütfi Elvan Disiplini
Ekonomide reform demek, “Yabancı yatırımcı,
gel paranı güvenle benim ülkeme yatır” demek.
Gel fabrika kur, demek.
Gel yatırım yap, demek.
İyi ama yabancı yatırımcı neden böyle bir şey yapsın?
Tabii ki daha fazla “para” kazanmak
için...
Malum kapitalizm kâr hırsı ile meşhur bir
sistem...
“Var olmak” değil “çok olmak” esas amaç...
Bu nedenle de “para parayı çekiyor”.
Devletler de vatandaşlarını doyurabilmek için yabancı yatırımcıları
çekmek zorunda kalıyor.
Yer altı zenginliği olmayan Türkiye’nin de içinde
bulunduğu Avrupalı devletler için bir zorunluluk.
Kapitalist piyasalarda “disiplin” en
önemli piyasa meziyetlerinden biridir.
Eğer üreticisiyle, tüketicisiyle, yatırımcısıyla disiplinli bir piyasa
oluşturulamazsa ülkedeki zenginlikler ülkenin gelişmesine değil daha fazla
istikrarsızlaşmasına neden oluyor.
Buyrun...
Bakın...
Görün...
Yer altı kaynağı olup da istikrarlı olan kaç devlet var?
“Ya arkadaş o iş öyle değil. ABD’si, İsrail’i,
Avrupa’sı dört bir koldan rahat bırakmıyorlar ki!” demesin kimse...
Siz çalıştınız da elinizden mi tuttular?
İngiltere 1900’lü yılların ortalarına kadar Çin ve Hindistan’ın
üzerine zebellak gibi çöktü.
Pasifist bir kültür içinde yaşayan bu ülkeler disiplinli üretim
yöntemleri ile üzerlerindeki bu zebellakı attılar.
Yeraltı zengini ülkelerde ise tam tersi bir durum var.
Bir kesimin zenginliğine karşı diğer kesimin
fakirliği; ne yeni bir Fransız İhtilali çıkarıyor ne de pasif bir direnişe dönüşüyor.
Son yılların en çok konuşulan pasifist direnişi Arap Baharı
bile acaba ne kadar “Yerli ve Millî”...
Bu halklar için görünen o ki tek sonuç:
Sadece umursamazlık...
Bu nedenle bu ülkelerin yatırım çekemediğini görüyoruz.
Hâlbuki Türkiye’nin de içinde bulunduğu
Avrupa’nın yaşamak için disiplinli bir şekilde üretmekten başka çaresi yok.
İşte tam bu noktada, planlı ekonomilere sahip ülkelerin pandemi gibi
tüm dünyayı saran büyük ekonomik krizlere karşı daha hazırlıklı olduğunu
söylemek yanlış olmaz.
Merkez Bankası Başkanlığına atanan Naci Ağbal ile Hazine
ve Maliye Bakanlığına atanan Lütfi Elvan yabancı yatırımcının aradığı planlı ve
disipli ekonomiyi oluşturacak isimler olarak bu kriz döneminde Türkiye’nin
yabancı yatırımcılar nazarında değerinin artmasını sağladı.
Piyasalar,
getirilmelerine de götürülmelerin de hızlı tepki verdi.
Naci Ağbal’ın görevden alınması sonrası muhtemel şok dalgasını önleyecek açıklamayı
yapan Lütfi Elvan’ın ekonomideki özgül ağırlığı epey fazlalaştı.
Türkiye’deki siyasetin sığlığı nedeniyle
reform gündemi istenilen ağırlığa bir türlü ulaşamadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haliç Kongre Merkezinde açıkladığı ekonomik
reformları, eylem planı olarak açıklayan Hazine ve Maliye Bakanlığının çalışması
da bu sığ gündeme kurban gitti.
Takvime baktım.
Açıklanması gereken şeyler var.
Ama buna rağmen reformların takvime bağlanması
önemli.
Takvimdeki bazı zorlu konularda cesur adımların
atılması gerekiyor.
Lütfi Elvan’ın disiplininin ekonomiye sirayet
etmesinin pozitif bir geri dönüşü olacağı açıkça görülüyor.
Takvim sonrasında bir an önce detaylı açıklamaların
da gelmesi piyasaları daha da rahatlatacaktır.
Doların ateşi şimdilik söndü.
ABD Başkanı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı 22-23 Nisan'da
ABD’nin ev sahipliğinde çevrim içi gerçekleştirilecek “Liderler İklim Zirvesine” davet
etti.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu’nun NATO toplantısında görüşmesi sonrası gelen bu adım geleceğe
yönelik iyimser havayı güçlendirdi.
Bu havadan faydalanarak sert söylem ve
gündemlerden daha soft gündemlere geçilmeli ve hızla reformlara başlanmalı.
Kabine değişikliği beklentilerinin de bir
amaca hizmet etmediği ortada...
Cumhurbaşkanı Erdoğan kabinenin çalışmasından bizzat kendisini sorumlu olduğunu
defaten söylemişti.
Politika kurulları, TBMM’deki Parti Grubu ve
AK Parti’deki çalışmalar projelendirme işlemlerinin gerek yasama gerek ise yürütme kısımlarında
organize çalışıldığını gösteriyor.
Bu nedenle kabine değişikliği gündemine saplananlara
seslenmek istiyorum:
Bu gündemin Türkiye’ye bir faydası yok. Reformlara katkı sunalım lütfen.