Erdoğan sinyali verdi: Ortak alfabe mi geliyor?
Nüfusunun hâkim bir bölümü tek etnik yapıdan oluşan ulus
devletlerin, benzer durumdaki yakın komşuları
ile birleşme fikri, halklar nezdinde varlık gösterse de devletler nezdinde çok
da sürdürülebilir bir hedef değildir.
Güney Amerika’daki Latin halkların ABD’nin körüklediği ekonomik
istikrarsızlıklar ile boğuşmaları birlik kuramamalarına neden oluyor.
ABD’nin Avrupalı devletlerin kavgalarına katılmamak
ve kendi dünyasına da ortak etmemek için ortaya koyduğu “Monroe Doktrini"
tam da bu siyaseti açıklıyor.
ABD, Avrupa’nın savaş çıkaran kaynak paylaşımı kavgalarına dâhil
olmak yerine “Yeni Dünya” olarak ülkesinin imar ve inşasına odaklandı.
Bu çerçevede Güney Amerika’yı sömürge alanı olarak
kullandı.
Ucuz iş gücü ve rakipsiz doğal kaynakları ele geçiren
ABD, ürettiği malları da buraya sattı.
ABD’nin bu pazarı yeterli görmeyerek eninde sonunda
rotasını Avrupa çevirdi.
Savaşlara dâhil oldu. Kazandı.
Ardından İkinci Dünya Savaşında yıkılan Avrupa’yı yeniden
imar etmek için “Marshall Planı”nı devreye aldı.
Latin Amerika kafasını kaldırıp da kendisini tanımaya fırsat
bulamadığı için bir birlik olma yoluna giremedi. ABD izin vermedi. Yanında denk
bir güç istemedi.
Afrika, zaten yıllarca Avrupalı emperyalist devletlerin
sömürüsü nedeniyle devletleşemedi. Yeni yeni bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Asyalı devletler ise Rusya, Çin ve Hindistan arasında
değişen dengelerde dönem dönem Batılı güçlerin müdahalesiyle savrulup durdu.
Entegrasyon fırsatını sadece aynı ulustan
olmayan ama aynı soydan geldiğine inanan Avrupa halkları yakalayabildi.
Çünkü ABD, Atlantik’in diğer yakasında mallarını
satın alacak bir pazara ve gücüne vekalet edecek bir yapıya ihtiyacı duydu.
Yıllarca kaynaklar için yaptıkları savaşlar nedeniyle yıkım üreten
Avrupalılar ABD’nin de yol açması ile kaynakların adilane paylaşımı için Avrupa
Kömür Çelik Topluluğu ile başlayan ve bugün Avrupa Birliği’ne ulaşan
bir entegrasyon hikâyesi yazdı.
Ankara Antlaşması ile Avrupa Birliği’ne üye olmayı garantileyen
Türkiye de bu hikâyede kendisine bir senaryo almaya çalışıyor.
Gümrük Birliğine dâhil olma ve Schengen için Geri Kabul anlaşmasını onaylaması bu
anlamda atılan büyük adımlardır.
Ama Türkiye’nin başka bir hikâyesi daha var: Türk
dünyası "TURAN" aşkı ile yanıyor.
Ülkelerin menfi çıkarlarını öncelemesine neden olan
kapitalizme uygun bir entegrasyon, ancak Avrupa Birliği’nin kurduğu örnekle
hayata geçirilebilir:
Ortak Pazar, Ortak Güvenlik ve Ortak Dış
Politika...
Türk Konseyi bu üç alandaki iş birliğini yavaş yavaş inşa etmeye çalışıyor.
Irk olarak ortak olan Türk dünyasının entegre
olmak için AB’den daha hızlı
adım atabileceği alanlar var:
Ortak Tarih, Ortak Kültür ve Ortak Dil...
Türk Konseyi devlet başkanlarının aldığı karar üzerine hazırlanan “Ortak
Türk Tarihi” ders kitabı bazı Türk devletlerinin 2020 eğitim müfredatına
eklendi ve okutuldu.
Hepsinde de okutulacak.
Ortak Kültür noktasında TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve TÜRKSOY’un
çalışmaları zaten var.
Şimdi sıra Ortak Dil konusunu çözmekte...
Kazakistan, SSCB’den miras kalan Kiril
Alfabesinden geçişi başlattı.
Türk dünyası “Ortak Alfabe” için bir çalıştay bile
düzenledi.
Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan
için Atatürk’ün
unvanı olan “Başöğretmen” yakıştırması yapılmış ve çok tepki almıştı.
Başöğretmen olur mu bilmem ama Türk alfabesini yeniden değiştiren kişi
olacak gibi görülüyor.
Türk Konseyi,1 Aralık 2012 Tarihinde İstanbul’daki resmî yazışmalarında
Türk ülkelerinden gelen dilciler tarafından kabul edilen 34 harflik Türk Dünyası
Ortak alfabesini kullanma karar almıştı.
Bu karar yakında uygulamaya konulacak ve Türkiye’de kullanılan
alfabemize 5 harf daha eklenecek.
Ortaklık alanları arttıkça entegrasyonun artacağı şüphe götürmez bir gerçek.
Bu noktada Türk Enerji Birliği Kongresi ile bizler
de üzerimize düşen
sorumluluğu yerine getireceğiz.
Türkiye’nin denklemi değiştirecek birçok hikâyesi var.
Şu aşamada reformlar ile var olan yüklerden kurtulmak hayati bir önem teşkil ediyor.