Dolar (USD)
32.25
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2404.91
BIST 100
10247.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Nisan 2021

Eşekten Düşen Psikolog

Beyazıt Yangın Kulesi, siren seslerinden uzak bir yangın yeri şimdi. Orada kim bilir ne yangınlara, ne felaketlere engel olundu. Okyanusu geçip derede boğulmak bizim kaderimiz midir? Beyazıt yangın kulesi ve Sabri Hoca... Şimdi mil çekilmiş gözlerine. Zamana ve mekâna karşı dimdik ve uyanıktılar. Ama öteyi görmeyecek kadar gözleri bulanık.

Sabri Hoca, psikolog arkadaşını beklerken bu cümleleri kurmuştu. Çalıntı bir aşkın gölgesindeydi şimdi. O, yüreğiyle Beyazıt Yangın kulesini bir tutuyordu. Modern zaman haramileri önce İstanbul’u çalmıştı Osmanlı’nın kalbinden. Şimdi birer birer hatıraları... Kız kulesi gitti, Şemsi Paşa Camii işgal altında.

Başa dönelim... Etrafımızdaki yıkıntılar, ister istemez ruhumuza da yansıyor. Sabri Hocanın psikolog arkadaşı gelmiş ve yavaş yavaş tarihî kulenin merdivenlerini arşınlıyorlardı. İkisinin de aşkı başka. Psikolog için kapanına kısılıp mürayi sevdalardan, naylon çiçeklerden kaçarak Sabri Hocaya sığınmak aslında Beyazıt Yangın kulesine sığınmaktı.

Psikolog arkadaş adeta eşekten düşmüştü.

Nereden başlamalı, nasıl başlamalı. Sabri Hoca, psikolog arkadaşına yeni bir terapi yöntemi hediye etmek için sabırsızlanıyordu. Hani bir şarkı vardı. “bana bir masal anlat baba, içinde bütün oyunlarım, kurtla kuzu olsun.” En sonunda da “İçinde tüm sevdiklerim, içinde İstanbul olsun.”

“Masal terapisi”...

Sabri Hoca’nın psikolog arkadaşı son zamanlarda okuduğu bir makaleden çok etkilenmişti. Makalede günümüzün baş belası “Otizm” hastalığı için beyinde duygusal okuryazarlığın gelişmemesidir, deniliyordu. Artık psikologlar da psikyatristler de öğrendi ki “her şey akıldır” paradigması artık değişti. Bir nöro edebiyat ya da nöro felsefe adında yeni bilimler kurmaya çalışıyorlar. Aslında bu edebiyatçıların işi olmasıydı. Gerçi Sabri Hoca gibi serbest bir edebiyatçının bu bilimleri disipline edecek ne vakti vardı ne de hali vardı. O, her zaman edebiyat bilim değil, edebiyat bir sanat dalıdır, derdi. Atı alan Üsküdar’ı geçmişti de haberi yoktu.

Sabri Hoca bu edilgenliğinden dolayı psikologlara, psikiyatristlere karşı ses çıkarmıyordu ama bu kadar alıntı ve çalıntıya ya da veryansın ediyordu. Hani Şeyh Galib Mevlanâ’dan çok şey çalışmıştı da ona hırsız diyenlere devlet malı çaldım anlamında “Çaldıysam mir-i malı çaldım.” Demişti. Gerçi Şeyh Galib çaldığı kadarını yerine de koymuştu.

Sabri Hoca, psikolog arkadaşına Mevlanâ’nın şu sözünü hatırlatmıştı. “Elinde olsun ama gönlünde olmasın.” Yani maddiyat bir amaç değil bir araç olarak kullanılınca anlam bulabiliyor. Dünya süsünü, zenginliklerini kalbinin başköşesine koyunca artık onlar seni yönetir.

Sabri Hoca, Ankara’da bulunduğu bir vakitte bir olaya rast gelmişti. Otobüs, Ankara’nın gecekondu semtleri arasından otogara doğru ilerlerken Sabri Hocanın gördüğü manzara onu çok şaşırtmıştı. Sabah vakti işe gitmek için evden çıkan genç kızların makyajı ve giyimleri Yeşilçam filmlerindeki oyunculara bin basmıştı... Sabri Hoca, psikolog arkadaşına neden bunu anlatmıştı. Psikolojinin, kadim zamanlardan aldığı estetik değerleri alaşağı ettiğini, yerine bir şey koymadığını, bir mirasyedi gibi davrandığını ifade ediyordu.

Sabri Hoca, psikolog arkadaşıyla buluşmasını şu cümlelerle taçlandırmak istiyordu.

“Batı; sosyal duyguları, duygusal davranışları yeni yeni fark etti. Askıda Terapi gibi metodlar, Doğu kültürüne has yardımlaşma, paylaşma ve dayanışmayı artırır. Birey, topluma dönük işler yaparsa iyileşir. Toplum, bireyselleşirse hasta olur.”

Peki, Sabri Hoca, psikolog arkadaşını Beyazıd Yangın kulesine niye çıkarmıştı.

Oradan İstanbul’un Üsküdar taraflarına bakmıştı. Sabri Hoca, parmağıyla Üsküdar’ı göstermiş ve şöyle demişti:

“Neyi kaybettiğini hatırla”