Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2408.31
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Fillerin Savaşı

Dilimize yerleşen ve adeta bir deyim haline gelen "Fillerin Savaşında Çimenler Ezilir" sözü bize güçlülerin amaçları için birbirine üstünlük sağlamaya çalışırken aslında birbirlerine değil masumlara zarar verdiklerini anlatır. Oluşturulmaya çalışılan dünya düzeninde ulus devletlerin ve çok uluslu şirketlerin hem kendi aralarındaki hem de karşılıklı olarak verdikleri mücadelenin bir yansıması olarak masumlar zarar görüyor. Bunun bize en yakın örneğini yanı başımızda Suriye'de yıllardır görüyor ve yaşıyoruz.

Özellikle son dönemdeki güç mücadelesinde güç dengeleri yeniden şekillenme sürecinde. Bu güç dengeleri ve dağılımında bazı ulus devletler ve çok uluslu şirketler kontrolsüz bir şekilde gücünü artırmakta ve bu gücü ile de gerek güçsüzlere gerekse oluşan yeni güçlere saldırıyorlar. Bu güç adaletsizliği sebebiyle bedeli mazlum ve masum insanlar ödemeye devam ediyor.

Hedeflenen yeni düzende Türkiye yaklaşık 78 milyonluk nüfusu, büyüyen ekonomisi, Kafkaslar, Orta Doğu, Avrupa, Asya ve Afrika ülkeleri ile sahip olduğu siyasi, tarihu00ee ve kültürel bağları, jeopolitik ve jeostratejik konumu dolayısıyla çok önemli bir pozisyonda. Türkiye'nin son yıllarda izlediği politikalar filleri önemli ölçüde rahatsız ediyor. Doksan yıldır alıştıkları Türkiye'yi özellikle son dönemde karşılarında bulamadıklarından dolayı yüz yıl önce bize tüm güçleriyle saldırdıkları gibi bugün de kullandıkları örgütler üzerinden saldırmaya devam ediyorlar.

Gelin birlikte fillerin savaşında son duruma bir göz atalım. Öncelikle sürekli olarak gündeme getirdiğim ABD ile AB ülkeleri arasında hayata geçirilmeye çalışılan Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Projesine (TTIP) bir bakalım. TTIP'nin hayata geçmesi ile birlikte Avrupa Komisyonu'nun hesaplarına göre, anlaşma AB ekonomisini 120 milyar euro büyütürken, ABD ekonomisinin de 100 milyar euro büyümesini sağlayacak. Ancak anlaşmada en tartışılan konularından biri şirketlerin devletlerle eşit statüde sayılması ve şirketlerin devletleri ulusal mahkemeler dışında da dava edebilecek olması. Yukarıda ve daha önceki yazılarımda da değindiğim husus bu noktada biraz daha açıklığa kavuşuyor. "Fillerin savaşı" olarak nitelendirdiğim bu durum ulus devletlerin ve ülke büyüklüğündeki çok uluslu şirketlerin hem kendi aralarında hem de karşılıklı olarak girdikleri mücadeleyi daha net bir şekilde göstermektedir.

Şubat 2013'ten beri görüşmeleri devam eden ve bir türlü sonuçlanmayan TTIP hayata geçtiğinde dünya ticaretinde elbette yeni bir dönem başlayacak. AB ile yürüttüğümüz müzakereler kapsamında Gümrük birliği antlaşmasının güncellenmesini istiyoruz. Çünkü bu güncelleme olmazsa Türkiye'nin TTIP dışında kalmasının ülkeye maliyeti yaklaşık 20 milyar dolar olduğu söyleniyor. Elbette sadece Türkiye de değil bu antlaşma ile Çin, Hindistan gibi anlaşma dışında kalan ülkeler, ABD pazarındaki paylarını Avrupalı rakiplerine, Avrupa pazarında ise Amerikalı rakiplerine kaptıracak ve refah kaybı yaşayacak.

Bir yandan da ABD'nin TPP projesi ile Rusya ve Çin'i daha fazla kıskaca alma çalışması da devam ediyor. Çin de bu kıskaçtan kurtulmak için bir ucu Türkiye'de olan İpek Yolu (OBOR) projesini hayata geçirme peşinde. Türkiye Çin'i ekonomik, siyasi ve güvenlik konularında ilişkilerin güçlendirilmesi gereken bir ortak olarak görmektedir. Çin tarafından bakıldığında Türkiye, Avrupa'ya ve Balkanlar'a bir çıkış kapısı, Orta Asya ve Ortadoğu'da iyi bir ekonomik ortaktır.

Çin'in hazırladığı OBOR projesiyle üçü deniz, ikisi kara yolu olmak üzere beş güzergahta inşa edilmesi tasarlanan projede her yol tarihsel tecrübeye uygun olarak mutlaka Türkiye'den geçmektedir. Türkiye, Çin'den başlayıp, Kazakistan, Özbekistan, Rusya, Türkiye, Yunanistan üzerinden Roma'ya uzanan İpek Yolu projesiyle bir bağlantı noktası haline gelecek.

ABD, Doğuda TPP projesi ile Batı'da TTIP projesi ile ekonomik ve siyasi entegrasyonu hızlandırmaya çalışmaktadır. Bu bölgede yer alan ülkelerin bu dönüşüm sürecinden kaosa girmeden çıkması, yönetim kademelerinin büyük ölçüde bilgeliğine ve kurumsal altyapısının dönüştürülmesine bağlıdır.

Geçtiğimiz on yıl dünya tarihi açısından çok önemli gelişmelere sahne olmuştur. Gelecek on yıl da aynı şekilde yaşadığımız küresel yeniden yapılanma sürecinde çok önemli olaylara gebedir. Küresel alanda çok boyutlu bir güç sisteminin ortaya çıkmasıyla Türkiye de kendi yerini belirlemektedir. Geleneksel güç olarak tabir edilen fillere yeni güç adayı olarak Türkiye, son izlediği politikalar ile gücünü hissettirmiştir. Filler, potansiyel rakip olarak gördükleri Türkiye'yi terör örgütleri ile sıkıştırarak Ukrayna, Suriye, Irak gibi istikrarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Türkiye uzun bir dönemdir bu saldırılara güçlü bir şekilde direnmeye devam ediyor.

Türkiye, güçlerini harekete geçirebilmesi için nitelikli insan kaynağına dayalı yüksek katma değer üreten bir ekonomiye sahip olması gerekiyor. Bu konuyla ilgili eğitim alanında çok ciddi yapısal reformlara gidilmesi gerekiyor.