Dolar (USD)
32.33
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2392.94
BIST 100
10276.88
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

08 Aralık 2023

​Gazze yeni bir tarihin başlangıç noktasıdır

371 milyonluk nüfusu ile Ortadoğu ve bölge coğrafyasına, Tüm zenginliğine rağmen, açlık, savaş ve kan ile iç içe bir kader yaşatıldı.

Bugün Ortadoğu ve İslam coğrafyaları sömürge ideolojisi, sömürge sınırları ve sömürge dillerine göre bölünmüş durumda. 1442’de Avrupa’nın son Müslüman devleti Endülüs’ün elinde bulunan Gırnata şehrinin düşmesi, kuzey Afrika ve Ortadoğu için yeni bir dönemim habercisiydi aslında.

Yine 19. Yüzyıldan beri Kafkaslardan Kuzey Afrika’ya, Uzak Doğu’dan Nijerya’ya kadar uzanan hat üzerinde seyreden sömürgeci yapılarla İslam toplumları arasındaki gerilim her görüşten, her mezhepten ve her kesimden müslüman toplulukları ortak kader bilincine sevkediyor.

Sömürgeci rekabetin uluslararası ilişkileri belirlediği dönemler İslam Dünyasındaki sömürge karşıtı mücadelenin teorik ve pratik yansımalarına şahit olmuştur.

Geçmişte İki Balkan savaşı, Trablusgarp Direnişi, Birinci Dünya Savaşı, İstiklâl Harbi ve Hint-merkezli Hilafet hareketleri bu mücadelenin pratik cephesini, özellikle İstanbul-Mısır-Hint eksenlerinde yoğunlaşan İslam Dünyasının siyasî anlamda yeniden yapılanması konusundaki teorik tartışmalar, Cemaleddin Efgani'den Yusuf Akçura’ya, İkbal’den Mehmed Akif’e kadar uzanan reform çabaları, Meşrutiyet ve Hürriyet fikirleri bu dönemin teorik cephesini yansıtmaktaydı.

Batının islam coğrafyalarına acımasızca yaklaşımı sömürge karşıtı hareketlere güçlü bir kimlik ve sosyal bütünleşme imkanı sağlamıştır.

Geçmişte Ruslara karşı Kafkaslarda Şeyh Şamil’in mistik-siyasî karizmatik önderliğindeki direniş hareketi, Hindistan’daki Hilafet hareketi, İngilizlere karşı Sudan’daki Mehdi hareketi, Hollandalılara karşı Endonezya’daki Sarekat İslam hareketi, Fransız sömürgeciliğine karşı Fas’taki Ahmed el-Hiba ve İbn Abdilkerim’in sömürge-karşıtı hareketleri nasıl medeniyetsel varoluş çabasından kaynaklanıyor idiyse bugün ortadoğuda filistin ve gazzede yaşananlar da aynı menbadan beslenmektedir.

Zira 20. yüzyıla girerken İslam Dünyası, uzak doğuda Endonezya’dan Fas’a kadar hemen hemen tümüyle sömürgeci güçlere karşı sömürge-karşıtı bir hareketler dalgasının etkisi altındaydı. İslam medeniyetinin geleneksel değer ve sembolleri bu mücadelenin belkemiğini oluşturmaktaydı.

Akdeniz’in güney sahilleri İspanyol yayılmacılığı karşısında çaresiz kalmıştı, ardından 1838 yılında Fransa Cezayir’i istila etti. Bu istila ile Ortadoğu da milyonlarca insanın katledileceği 132 yıl süren sömürü ve işgal dönemi başlamış oldu.

O günden günümüze Ortadoğu siyaseti Londra-Washington-Moskova ve sonrasında Tel Aviv ayağıyla bir yerlerden idare edilip yönetildi. Sonuç; savaş, kan ve gözyaşı ile yoğrulan bir tarih.

Bu tarih ilelebet böylemi yazılacaktı? Hayır.

Bugün gazze ve filistinde yaşananlar bu tarihin ilelebet öyle yazılamayacağının en güzel kanıtıdır.

Gazze ile islam dünyasına yeni bir format çekilmiştir.

Gazze ile Dünya müslümanları uzun bir zamandır içine girdikleri bilinçsizlik uykusundan uyanmışlardır.

Gazze ile Küresel sömürgeci dünyanın her türlü insan hakları masalı ile yıllardır yaptığı hukuksuzlıklar artık ortaya çıkmıştır.

Gazze ile Ortadoğudaki mücadele ekseni yeni bir sürece girmiştir.

Gazze ile Avrupa ve Amerika kıtasında yıllardır çizilmeye çalışılan terörist islam imajı yerle bir olmuş, islam dünyasının Mazlum ve masum olduğu bütün dünyada kabul görmüştür.

Bunun gibi daha onlarca sonuç ile gazze, tarihe geçecek bir dönüm noktası olmasının yanında yeni bir tarihin başlangıç noktası olmuştur.