Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.71
Gram Altın
2406.76
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

21 Ocak 2019

Geçti Bor''un pazarı

Türkiye'nin Suriye sınırında 30 km genişliğinde ara bölge oluşturması önerisi ABD Başkanı'ndan geldi.

Buna halk arasında "Yellendi de uyandı." denir.

Bunu Türkiye , mültecilerin kendi topraklarında korunması için 2011'den beri söylüyordu. Ama terörün hamileri duymazlıktan geldiler. Şu anda 4 milyona yakın mülteci Türkiye'de misafir ediliyor, korunuyor.

30 km genişliğine Arap Siyonistlerin yerleştirilmesi gündemde. Ayrıca bu derinlik Türkiye'nin kontrolüne bırakılsa bile ne işe yarayacak? Mesela Münbiç bu mesafenin dışında kaldığından Türkiye'nin Münbiç'le ilgili harekat planları suya düşecek, dolayısıyla bu bölgeyle ilgili kaygıları devam edecek.

Türkiye, terör örgütünü korur duruma düşürülecek. Bu 'güvenli bölge' adı altında oluşturulan yere bir de BM Gücü yerleştirilirse terör örgütleri ve İsrail için ballı börek olur. 28 yıl öncesindeki Çekiç Güç planı yeniden devreye sokulmuş olur. Çünkü ayrılıkçı unsurlar bu Çekiç Güç'ün kanatları altında beslendiler, barındılar. Bugün de devletleşme hayali içindeler.

Çekiç Güç'ün terör örgütüne erzak ve mühimmat bıraktığını TSK unsurları belgelendirmişlerdi. Öyleki 1996'da kış çetin geçiyordu, karakolu terör kampı zannedip helikopterle erzak atmışlardı ; suçüstü olmuşlardı.

Türkiye'nin ve bölgenin savruluşu, alabora oluşu...

17 Ocak 1991 Körfez Savaşı 36. paralelin kuzeyi, Çekiç Güç, peşmerge, terör örgütleri, Türkiye'de işlenen faili meçhul ve kitlesel cinayetler, Özal'ın ölümü, 1994 ekonomik krizi ve 5 Nisan kararları, 28 Şubat Post Modern darbe süreci, ekonomik ve siyasi kriz, 3 Kasım 2002 seçimlerine gidiş...

3 Kasım sonrasında da provokasyonlara, melanetlere devam ettiler.

Ekim 2003'te "Ordu Göreve" pankartlarının açıldığı mitingler, 5 Şubat 2005'te Papaz Santoro'nun, 17 Mayıs 2006'da Danıştay'a saldırı ve 8 ay sonra (19 Ocak 2007) Hrant Dink'in katledilmesi darbe şartlarının oluşturulmasına, bölgede sınırların yeniden çizilmesine dönük saldırılardı. Nitekim 3 ay sonra (18 Nisan 2007) Zirve Yayınevi katliamını yaptılar, bunu da 27 Nisan'da 'e Muhtıra'nın gerekçelerinden saydılar. 367 dayatması, iktidar partisine kapatma davası açılması, Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz işgal girişimi, bunların hepsi aynı zamanda bölgede sınırların yeniden çizilmesine yönelik planlardı.

Şu günlerde de vatandaşlarla mültecileri çatıştırmaya yelteniyorlar.

Yılbaşı gecesinde “Taksim Meydanı’nda Suriyeli hemşerilerimle yeni yılı kutladık. Bizi istemeyen Türkolar yallah Orta Asya’ya.”

"Suriyeliler istediği üniversitede sınavsız okuyor. İstediği hastane ve kamu kurumlarından ücretsiz yararlanıyor. Çalışmadan maaş ve ikramiye alıyor”, “Adana’da Türk aileden istediği kız verilmeyince zorla kaçıran Suriyeli Halid bugün muradına erdi”, Suriyelilerin doğum oranı Türkoları geçti. Hedef 10 yılda 25 milyona ulaşıp bağımsızlığı kazanmak ifadeleriyle provokasyona kalkışan, 4 ayrı hırsızlık suçundan aranan Mehmet T. ile bunu siyasi kimlik adı altında dillendirenler aynı amaca hizmet ediyorlar.

15 Temmuz akşamında da aynı yalanları dillendiriyorlardı. Çünkü Türkiye'nin istikrarı emperyalistlerin planlarını bozuyor. Bu yalanlarla işgal ve terör devleti kurma girişimleri arasında sıkı bir ilişki olduğu gün gibi aşikâr.

Savunmaları bile aynı: komiklik, 'ironi' yapıyorlarmış.

Bugün şahit olduklarımız, 1990 sonrası provokasyonların devamıdır.

İsrail'de Ürdün'ün İsrail'e ilhakı, Irak'la Suriye'nin birleştirilmesi tartışılıyor. Asrın anlaşamasının bir parçası da bu olsa gerek. DEAŞ'ı kuran ABD ve İsrail ona IŞİD ( Irak- Şam İslam Devleti) adını verdiler.

"Türkiye’nin meşru güvenlik kaygıları dikkate alınmalı." diyen BM Genel Sekreteri Guterres ve "Türkiye'yi korumalı ve Suriye'de Türkiye için ortaya çıkardığımız (YPG/PKK) sorununu çözmeliyiz." diyen ABD'li Senatör Lindsey Graham ,Türkiye'yi operasyondan vaz geçirmeye çalışıyor.

Ama Türkiye, 1990'ların Türkiye'si değil...