Girişimcinin Önünü Açmak Lazım!
Geçenlerde bir genç iş adamı ile sohbet ediyorduk. Kendisi bana özellikle dış işleri bürokrasisinin hantallığından ve vurdumduymazlığından dert yandı. Doğrusu diyecek söz bulamadım. Çünkü bu türden şikâyetler sık sık kulağımıza geliyor. Her nedense bizleri çeşitli ülkelerde temsil etmekle görevlendirilen elçilerimiz, konsoloslarımız ya da ateşelerimiz sanki bulundukları ülkelerde yeteri kadar etkin değiller gibi bir izlenim doğuyor.
İş adamı kardeşimiz bir iş
seyahati için Uzak Doğu’da önemli bir ülkeye gittiğini, bu seyahatte dış
misyonumuzu ziyaret ettiğini, bu ziyaret esnasında kendi sektörüyle ilgili bir
girişimde bulunmak istediğini ama misyon görevlilerimizin yeteri kadar
ilgilenmediklerini anlattı. (Ülke ismi zikretmiyorum ki oradaki görevlilerimiz
direkt töhmet altında kalmasınlar. Derdimiz bir aksaklığa dikkat çekmek, bir
kurum ya da kişileri hedef almak değil) Kendisi zeytinyağı sektöründe faaliyet
gösteriyor. İmal ettikleri ürünün büyük kısmını ihraç ediyor. Bahis konusu
ülkede de zeytinyağı konusunda büyük bir ticari potansiyelin olduğunu ama
pazara girmekte zorluk yaşadıklarını ifade etti. İş adamı kardeşimiz elçilik
görevlilerine bir proje teklif etmiş. Bu proje bir Türk mutfağı günü yapılması
ve burada Türkiye’de üretilen zeytinyağının tanıtılması. Hatta projenin bütün
maddi külfetini üstlenmeyi de kabul etmiş. Misyon şefliğimizden sadece ön ayak
olmalarını, projeyi himaye etmelerini talep etmiş. Kendi anlatımına göre
elçilikteki görevliler buna pek sıcak bakmamışlar.
Yakın bir zamanda Türkmenistan’da
iş yapan bir başka iş adamımızın şöyle bir şikâyeti ile karşılaştım. Diyor ki:
“Ben kısa zaman önce Türkiye’ye geldim. Çocuklarımın ve eşimin de Türkiye’ye
gelmesi için başvurdum ama Türkmenistan vize vermedi.” Çocukları ve eşi
Türkmenistan’dan çıkamıyorlar. İş adamımız yıllardır Türkmenistan’da iş yapıyor
ve oradan evli. Oradaki elçiliğimize durumu anlatmış ama sorunuyla alakadar
olunmamış.
Bu ve buna benzer şikâyetler
çokça geliyor kulağımıza maalesef. Sık sık dostlarımız, dış işlerimizin yurtdışı
teşkilatından şikâyetçi oluyorlar. Büyükelçiliklerimizin ve
konsolosluklarımızın vatandaşlarımızla ve sorunlarıyla yeterince
ilgilenmediğine dair serzenişler geliyor. Bunun sebebi nedir bilemiyorum. Belki
şikâyet edilen tarafa sorsak, onlar da kendilerince bir yığın bahane ya da
gerekçe öne süreceklerdir. Bilemiyorum, tam olarak hangi taraf haklıdır. Burada
dışişleri bürokrasimizin tamamını töhmet altında bırakmak da zaten doğru olmaz.
Ama insanların şikâyetlerini öne sürerken sıkça kurdukları bir cümle var: “Abi
güzel maaş ve imkânlarla çalışıyorlar ama iş yapmıyorlar!”
Bunları ben kendiliğimden
yazmıyorum. Eşle dostla zaman zaman bir araya geldiğimizde bir takım iş
insanlarının serzenişleri bunlar. Devlet bürokrasimizin yeniden bir zihniyet
yapılandırmasına ihtiyaç duyduğu kesin. Mesela yurtdışı görevler sadece bir
ödül ya da dinlenme olarak görülüyorsa bu çok yanlış bir tutum. Temsil
dediğiniz şey, kokteyllerde sırtına smokin geçirip şampanya yudumlamakla olacak
bir şey değil. Sorun çözüp proje üretemiyorsanız, vatandaşınıza yeterince sahip
çıkıp bir yabancı ülkede haklarını koruyamıyorsanız, salon efendisi olmaktan
öte bir fonksiyon icra edemezsiniz. Bunu bütün bir kitleyi hedef alarak ifade
etmiyoruz. Sadece şikâyete konu insan profili için dile getiriyoruz.
Peki, vatandaşların söz konusu
serzenişlerinde haklılık payı var mı? Bence var. Mesela ticaret müşavirleri,
bulundukları ülkenin ticari potansiyeli hakkında yeteri kadar bilgi sahibi mi?
Ya da bir işadamı kendilerinden meşru ve makul bir yardım talebinde
bulunduklarında bu talebi karşılayabiliyorlar mı? Ya da büyükelçiler bu
görevlileri yeterince destekliyor mu? Ortada yetki sorunu varsa yetki verin.
Para ise sorun, iş adamları zaten para istemiyorlar, kendilerinin önlerinin
açılmasını ya da himaye edilmelerini arzu ediyorlar.
Devlet görevlilerinin yegâne işi
kendileri için tanımlanan mevzuat kadar iş yapmak değildir. Bir diğer görevleri
tıkandıkları noktaları üstlerine bildirmek, çözüm üretilmesi gereken konularda
çözüme katkı sunmaktır. Ama devlette sağlıklı bir raporlama sistemi
olmadığından kamu görevlileri yaptıkları işlerde karşılaştıkları zorlukları
yeterince yukarılara aktaramıyorlar. Sözlü aktarımlar havada kalıyor, uygulama
ile kontakt kurulamıyor.
Bir de özellikle yurtdışına
atanan sevgili görevlilerimizin sadece yabancı dil ve protokol değil, başka
alanlarda da donanımlı olmaları gerekiyor. İyi bir üniversite bitirmek,
bakanlığın sınavından başarıyla geçmek, yabancı dil bilmek iyi diplomat olmak
için yeterli değil. Ya da iyi konsolos, ya da iyi ateşe… Daha fazla sayıda
yetkinliğe sahip olmaları gerekiyor ki, yabancı ülkelerde çeşitli sıkıntılarla
karşılaşan vatandaşlarımızın talep ve sorunları karşısında aciz duruma
düşmesinler.
Tabi zaman zaman vatandaşın da karşılanamayacak taleplerle görevlileri zor durumda bıraktığı vakidir. Ancak bu tip durumlarda ilgili talebin neden karşılanamayacağı vatandaşa açıkça anlatılmalıdır. En azından şu tip üzücü cevaplarla karşılaşmayız: “Bana mı sordu da bu ülkeye geldi iş yapmak için?!” Bunlar gerçekten duymak istemediğimiz ve duyduğumuzda ülkemiz ve devletimiz adına üzüldüğümüz sözlerdir. Haklı olarak daha dinamik, daha esnek ve daha enerjik bir bürokrasi özlemliyoruz.